Sivil itaatsizlik kavramı akademik alanda
çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. Sivil itaatsizliğin meşruluğu konusundaki
çalışmaları ile tanınan John Rawls’a göre sivil itaatsizlik, "yasaların ya da
hükümet politikasının değiştirilmesini hedefleyen, kamuoyu önünde icra edilen
(aleni), şiddete dayanmayan, vicdani, ancak yasal olmayan politik bir eylemdir”. Howard Zinn ise tanımı genişleterek, sivil itaatsizliği "acil toplumsal hedefler
uğruna, yasaların bilinçli ve hedeflenmiş ihlali”olarak tanımlamıştır.
Diğer bir tanım ise, "hukuk devleti idesinin içerdiği üstün değerler uğruna,
kamuya açık ve yasaya aykırı olarak gerçekleştirilen, bu sırada üçüncü kişilerin
daha üstün bir hakkını çiğnemeyen, barışçıl bir protesto eylemi” şeklindedir. Bu tanımlara bağlı kalınarak sivil itaatsizlik kavramının taşıdığı unsurlar şu
şekilde özetlenebilir - Sivil İtaatsizlik Yasadışı Ancak Meşru Bir Eylemdir: Sivil itaatsizlik, haksız
bir uygulamaya karşı bütün yasal yollar denendikten sonra girişilen "yasadışı”
bir eylemdir. Ancak yasadışı eyleme girişmek ilke olarak yasadışı örgütlenmeyi
ya da eylemi savunmak anlamına gelmez. Sivil itaatsizlik, toplumsal sözleşmenin
çiğnenmesinden duyulan kaygıyı dile getirmek için başvurulan bir tepki türüdür.
Bu anlamıyla sivil itaatsizlik yasadışı ancak "meşru” bir eylem olarak
değerlendirilir. - Sivil İtaatsizlik Kamuya Açık, Aleni Bir
Eylemdir: Sivil itaatsizlik kavramının en önemli unsurlarından biri kamuya
açıklıktır. Sivil itaatsizlik vicdanlarda yatan bir adalet, bir hakkâniyet
duygusuna çağrı niteliğinde olduğundan, kamuya açıklık vasfı aranmaktadır.
Sadece olaydan mağdur olanın değil, "her insanın böyle bir olguya karşı tepki
duyması gerektiği” öngörüsünden hareket etmektedir. Kişisel çıkar arayışlarının
ötesinde, aynı durumdaki herkes için adalete yönelik bir çözüm arayışı olan
sivil itaatsizlik, bu yönüyle kamusallığını da ortaya koymaktadır. - Sivil İtaatsizlik Şiddet Kullanımını Dışlayan
Bir Eylemdir: Şiddet kullanımı diğer protesto biçimlerini sivil itaatsizlikten
ayıran en temel özelliklerden birisidir. Sivil itaatsizlik şiddetsiz olmalıdır.
Şiddet, şiddeti doğurmakta ve çoğunlukla da tırmandırmaktadır. Sivil itaatsiz,
kendisine karşı şiddeti haklı kılacak ve çoğaltacak bir şiddet kullanımına
girmemelidir. Çünkü sivil itaatsizlik çoğunluğa yapılan bir çağrı, gönderilen
bir mesajdır. Bu çağrı toplumda ortak bir adalet anlayışının varlığını temel
almaktadır. Dolayısıyla, insanları yaralayabilecek, incitebilecek şiddet
eylemleri sivil itaatsizliğin kamuoyuna çağrı karekteri ile uyuşmamaktadır.
Başkalarının özgürlüklerinin sınırlanması yolundaki davranışlar, eylemin sivil
itaatsizlik özelliğinin belirginsizleşmesine yol açmaktadır. - Sivil İtaatsizlik Hukuk Devleti Düşüncesine
Dayalı Siyasi ve Ahlaki Bir Yönelimdir: Sivil itaatsizlik, "hukuk sisteminin
içinde aksayan bir kurala karşı çıkıştır”. Dolayısıyla, sistemin bütününe
yönelik genel bir kabul söz konusudur. Hatta bu o kadar açıktır ki, eylemde
bulunan, bu aksayan kural için öngörülen yaptırımı bile kabul etmektedir. Sivil
itaatsizlik, toplumsal durum karşısında, yasaya aykırı davranışa zorunlu
kılacak, vicdani bir duygu-düşünce sürecidir. Bu vicdani süreç kişiyi sivil
itaatsizliğe götüren süreçtir. Ancak, diğer unsurları taşıyan herhangi bir
davranışın sivil itaatsizlik eylemi sayılabilmesi için, hukuk normunun
uygulanmasının ağır bir haksızlığa yol açması koşulu aranmaktadır. - Sivil İtaatsizlik,
Çiğnenen Pozitif Hukuk Normunun Yaptırımına Katlanma Tutumunu Gerektiren Bir
Eylemdir: Sivil itaatsizlik eylemi pozitif hukuk normunun çiğnenmesi karşısında,
çiğnenen hukuk kuralının yaptırımını göze alma ve bu yaptırıma katlanma içerikli
bir tutum içermektedir. Diğer bir deyişle, sivil itaatsizlikte eylemin sonunda
hukuki sorumluluktan kaçılması, eylemin inkar edilmesi söz konusu değildir.
Ancak literatürde hukuki sorumluluk konusunda farklı görüşler bulunmaktadır.
Bazı teorisyenler hukuki sorumluluğu üstlenmenin eylemcilerin samimiyetlerinin
bir ifadesi olarak değerlendirmekte ve eylemin çağrı etkisini güçlendireceği
gerekçesiyle hukuki sorumluluğun üstlenilmesi gerektiği görüşündedir. Bazı
teorisyenler ise meşru düzeyde girişilen bir eylemden dolayı cezalandırmayı
kabul etmenin doğru olmadığını savunmaktadır.
|