BİR PORTRE-1-
(Ayşe Şan'ın kızı ile Hasan Akbal) |
HASAN AKBAL
ORTA ANADOLU KÜRTLERIN ROMANI
-Hasan
ağabey hayırlı olsun dördüncü kitabınız çıktı. Bizi sevindiriyorsun
Kürt edebiyatına büyük katkılar sunuyorsunuz. Sizinle gururlanıyoruz.
Geçenlerde bir arkadaşla seni konuştuk. Senin için Orta Anadolunun Mir
Celalddin Bedirxani dedi.
-Doğru mu?
-Ben o büyük insanlar olamam. Onlar Kürt edebiyatına ve kulturune her şeylerini feda ettiler.
-Beni o kategoriye koyduğunuz içinde Sağ olun. Bunu siz de duymam benim için bir şereftir. Tarih bir gün beni anacak.
-Önce Hasan Akbal kimdir onu tanıyalım.
-Ben 1952 de Omeranlı
kasabasında doğdum. Bben doğduğum da devlet Omara köyünün adını
Tavşançalı ile değiştirdi. Belki de benim doğumum köye hayırlı gelmedi.
Onun için böyle isyanci çıktım. Peki bizim köyümüzün ismi nerde geliyor.
Biliyormusun?
-Eskisini mi yoksa yenisini mi?
-Her ikisini de.
-Rışvan/Reşiya
aşireti büyük bir aşıreti. Bu aşiret 12 kardeşten ibareti. Bunların
babaları bir anaları ayrı idi. Yani söylentilere göre Reşiya aşiret
reisi 12 karısı varmış.Her birinde bir oğlu olmuş, her oğul bir aşiretin
başına geçmiş.
Örneğin:
Omeri, Omeri büye, Nasıri Nasırli büye, Mıli Mılki büye, Bıli Bılki
büye, Xeli Xelki büye, Sevi Sevki büye, Aşıret reisleri genelikle
köyleri ile tanılıyordu. Kendi adlarını köylerine verirlerdi. Vermişler.
Birde GAWESTIYA lar varmış. Bu Orta Andolu da yaşıyan
hepsine deniliyor. Aşiretler arası husamet ve çekememzlilker den
dolayı, konar göçerler birbirlerinde kopmuşlar ya da kopulmak
istemişler. "Hûn li kederê man lo?! Gawe me westîyan. Em ji goç u eşireta xwe bûn.” "Gawestiya Gagura, Ga wenda,”
Tavşançalı:
1950 ler de askerler kışın gelip buralarda tavşan avalarlarmış. Çok
tavşan öldürdüklerinden olsa gereke, tavşan akılarında kalmış. O güzel
Omeranlı köyünü ve aşiretini Tavşançalı yapmışlar. Ben buna ismim gibi
inanıyorum ki bir gün biri Tavşançalı da kalkıp
gidip o güzel Omeranlı yı tekrar alır köyün girişine koyar. Rahmetlik
nenem Ala Bostane çok üzülüyordu. Oğlum nerden geldi bu Tavşan,
derdi. Nerede geldi bu pazar, pazartesi, Salı, dilim dönmüyor bunlara.
Biz şemi, yekşemi ü duşemi, seşemi biliyorduk. Acaba ben ihtiyarlandım
da ondan mı? Oldu.
İlk
okulu Omeranlı da okudum. Türkçeyi çok zor öğrendim. Tahmin edersem
dördüncü sınıfta öğerendim. O yüzden hep okuldan kaçardım. Okulumuzda
bir çok ajan vardı. Biz tenefüslerde, dışarda Kürtçe konuştuğumuzda
hemen öğretmene haber verirlerdi, Kürtçe konuşan herkesi öğretmene
şikayet ederlerdi. Öğretmende elinde ne varsa onunla elimize bütün
gücüyle vururdu. Elimizin acısı saatler sürerdi. Bazen da cebindeki
anahtarla kafamıza vurup kafamızı delerdi, o en kötüsüydü. Ben o acıyı
çok gördüm. Berbere gittiğim de utanırımdım. Çünkü kafamda kırk yara
vardı. Bazen de para cezası verirlerdi. Paramız olmadığında paranın
yerine
tezek götürürdük. Bu vesileyle öğretmen hem aşımızla hem de
tezeklerimizle ortak olurdu. Öğretmene öğle yemeklerini köylüler
verirdi. Annem de bana kızardı oğlum başımızda tezek koymadın. Biz zaten
bu boku para ile alıyoruz. Anne derdim sen tezekleri vermesen öğretmen
beni döver derdim, ya da anahtarla kafamı deler derdim. İşte ana yüreği
dayanmazdı. Götür oğlum götür. Aman yeter ki seni dövmesin.
Bir gün Öğretmen bizim evin önünde geçiyordu, annem hemen önünü çevirdi ve sordu .
-Kurban olayım Hasan her gün bir iki tezek götürüyor. Başımızda tezek koymadı. Bu ne haldır.
-Rabıa
anna, Rabıa ana, o güzel dilimiz Türkçeyi öğrensin. Kürtçe neye yarar.
Yarın benim gibi öğretmen olur. Doktor olur. Kürtçe hiçbir şeye yaramaz.
-He kurban olayım doğru söylüyorsun. Bende onu tembih ederim Türkçe konuşsun.
Orta okulu Gölbaşında okudum. Liseyi Konya Gazi Lisesinde okudum. Diyabekır Eğtim Enstitüsünü kazandım gitmedim.
Diyarbekırla
ilgili bir anımı anlatmak istiyorum. Diyarbakıra kayid yapmak için
gittim. Orada herkes Diyarbakıra ‘Amed’ diyordu. Niye Diyarbakıra Amed
diyorsunuz? Dedim. Hasan kardaş eski ismi Amed idi. Devlet 1950 ler de
ismini değiştirdi.
Dedim
devlet bizim köyün ismini de değiştirdi. Yanımdaki arkadaş derin bir
nefes çekti. Neyimizi değiştirmediler ki! Dilimizi serbest konuşmıyoruz,
kulturumuz talan edildi, törelerimiz çaput oldu. Dışarıya kız verdik
kız aldık. Zorla sürgün edildik. Zindanlarda ettimiz koktu. Akşam
oldu bir arkada bana gelip hazırlan Hüseyin arkadaşın evine gideceğiz
orada Şıvan Perewer ın kasetini dinliyeceğiz. Şıvani dinledim. O gece
hiç uyumadım. Sesi kulaklarım da çıkmadı. Kaseti kopyaladım kendimle
köye getirdim. Onu her gün dinledim ve geceleri arkadaşlara
dinletirirdim.
Diyarbakırda
fazla kalmadım. 1978 de Danimarka ya okumak için geldim. Danimarka da
da fazla kalmadık. Bizim hain ve ajanlar burada da karşımıza çıktılar.
Sakın bunlara oturma vermeyin. Arkasında binlerce kürt gelir. Onlar da
korktuklarında dolayı bizi sınır dışı ettiler. 1978 de
İsveçe geçtik. İsveç te oturma izni aldık.
Artık
İsveç te oturum sahibi olduk. Değerimiz kırk kat daha artı. Kimin
kızını istersek, o hayır demezl. Askerlikten dolayı ben Türkiye
gelemiyordum.
Bir
gün evde bir mektup aldık. Oğlum senin oturman var seni artık
evlendirmemiz lazım. İçine de bir iki kızın ismini koymuşlar. Bir eve de
düğürcü olarak gitmişler işimiz olmamış. Yakın köyümüzde bir dostumuzun
evine gitmişler. Onlarda Allah razi olsun bir dediklerini iki
etmemişler. Gelen mektupta 15-20 gün sonra bir mektup daha aldım.
Oğlum seni falancanın kızı, babayın asker arkadaşı kızı ile
nişanlandırdık. Kız çok iyi namuslu bir ailenin çocuğu. 1981 de bana
ısmarlama bir kadın gönderdiler. Gariban bir kadındı. O ısmarlama
kadında bir kızım ve bir de oğlum oldu . Kızım Berivan İsveç te Hukuk
Fakültesini
bitirdi. Şimdi bir devlet dairesinde avukat olarak çalışıyor, oğlum
Aram da bir ambarda işçi olarak çalışıyor.
1988 de evliliğimiz yürümedi mecburi kaldım ayrıldım.
Sonra Ayşe Sarı aslanla ile evlendim. Ayşe den 4 çocuğum oldu. Figen, Delal, Şilan ve Mir Bedirhan oldu. Figen Eczacılık Fakültesinde okuyor.
İsveçe, İnglizce, Kürtçe, 12 yaşında öğrendiğim Türkçeyi biliyorum.
-Peki Kürtçeyi nasıl öğrendin?
-O
da ayrı hikaye. Ben Tren istasyonunda bilet satış memurluğu yapıyordum,
onun için çok boş zamanım vardı. Zamanımı hep okumakla geçiriyordum.
Bir
gün bir kulu lu hemşerimiz önümde geçiyordu. Bana sordu ne yapıyorsun
dedi. Bene bir alfabe bulmuştum. Ondan Kürtçe öğreniyordum.
-Gözlerimin içine bakarak. Sen Kürtçe bilmiyormusun?!
-Yok
dedim. Sen yalancı ve sahtekarsın. Kürtçeyi bilmiyorsun, Orada burada
ben Kürdüm diyorsun ve Kürtlüğü savunuyorsun ha! Kim inanır böyle
yalana?
Ben o günde sonra Kürtçe öğrenmeye çalıştım. Rahmetli Mehmet Uzunun kitaplarını hem okudum ve hem de yazdım. Sonra elime Destane Meme Alan
geçti. O destan hem Kürtçe hem de Türkçe idi. O destan beni o kadar çok
etkiledi ki 12 saat aralıksız yerimde kalkmadan okudum.
Ben o destanı rahmetlik annem Babamda çok dinlerdim. O destanı
okuduktan sonra Kürt oldum. Mem ü Zini, Ehmede Xaneyi okudum Kürt
edebiyatına aşık oldum. Sonra Kürt ezgilerini okudum ve topladım. Bazen
yolda giderken kendi kendime kürt ezgilerini okuyordum. Bütün zamanımı
ona vermiştim.
1998 de ilk ezgi kitabım çıktı. İçinde 630 ezgi vardı. Arkadaşlar benim bu işe devam etmemi istediler. Benim güzel iş
yaptığımı söylediler.
Bende hiç ara vermeden devam ettim.
2009 da iki cildlik 1600 ezgi-stran-kılam, 30 destan ve 40 tane dengbejin otobiyografisini hazırladım 2009.08.01
de Stockholm da yayınladı. Bu çalışmamdan dolayı yüzlerce teşekkür ve
aşarı mektubu aldım. Şu anda İsveç in bütün Kütüphanelerinde bu kitaplar
var. İsveç Okular
da Folklor ders kitabi olarak okunuyor.
A dan L ye kadar 800 kılam K den Z ye kadar 800 kılam
DENGBEJ Ü STRANEN ME Ü DESTAN Ü FOLKLORA ME
-Bugünlerde birde Romanın çıktı. Öyle değilmi? SÊVÎYÊN ROJHILAT.
-Evet.
-Romanın konusu ne? Neden bahs ediyor? Sêviyên Rojhilat anlamı nedir?
-Doğunun yetimleri.
Orta Anadoludaki Kürtlerin yaşamlarını anlatıyor. Neden, ve nereden
sürgün edildiklerini. Ana dilerini, törelerini bugüne kadar nasıl
koruduklarını. Kapalı bir toplum olduklarını. Dışarıya kız
vermediklerini ve dışarda da kız almadıkları. Akraba
evlilikleri, örneğin, teyzesinin kızı ile halasının oğlu ile
evlenmeleri. Bazen Kürt olduklarını bazen Türk olduklarını his etmeleri.
Halk arasında şöyle bir deyiş var, ha kürt ha Türk ne fark eder. Akraba
evliliği diğer yanda akrabalarında birinin öldüğün de kardeşin ve
ağabeysinın karısı, yani yengesiyle evlenmeleri. Odalardaki yaşam,
okulardaki asimlasyon, Kürtlerin, ilk dini Zerdüşt olduğunu.
-İlk Orta Anadolu Romanı oluyor.?
-Peki nasıl elde edebiliriz bu kitablarını?
-Ancak internet ortamında okuyabilirsin.
-Peki yasak mı bu kitapların?
-Hayır
zan etmiyorum. Kulturel kitaplardır. Her hangi probağanda içermiyor.
1000 yılık şarkı ve türküler var. Bugün Trt 6 de bunlar söyleniyor.
-Başka çalışmalarında var mı?
-Evet
1996 dan beri bir günlük tutuyorum. Kürtler hakkında kim ne dediyse, ne
yazdıysa onları yazdım. Yarın için referans olsun diye yazdım. Biz
Kürtlerde dünle ilgili pek bir şeyimiz yok. Ne oldu ne olmadı, hiç kimse
haberdar değil. Örneğin; Kuzey İrakta 50 yılık bir savaş oldu.
Dün ne oldu, nasıl savaştılar bilmiyoruz. Onun için böyle bir şey
yazdım.
-O ne kadar?
-Oda 1400 sayfadır.
-Hepsi Kürtçe mi?
-Evet hepsi Kürtçe.
Peki Ayşe Şanın hikayesine geçelim.
-Nerede aklına geldi Ayşe Şanın mezarını yapmak?
-Değerli
dostum. Başta Söyledim. Mem ü Zini okuduktan sonra Kürt edebiyatına
aşık oldum. Bizde büyük İslam bilginleri var. Onları okuma fırsatını
buldum. Meleye Cıziri, Ehmede Xane. Eliye Heriri, Şex Sait, Sait Nursi okuyunca hem İslama hem de Kürt edebiyatına aşık
olursun.
-Ama görüyorum. Sen sadece Edebiyata aşık olmuşsun. İslamiyete aşık olmamışsın. Neden?
- Bave mın bunu böyle bil, Meleye Cıziriye, Ehmede Xaneye
aşık olan. Allaha da aşık olur. Onlar hepsi hak yolunda yürüyorlardı.
Ben İslamla ilgili de çok okudum. Türkiye de 18 ay sürgün kaldım. 3 defa
Mevlana yı ziyaret ettim. Mesneviyi okudum, bir kısmını Kürtçeye
çevirdim.
Alladdin Camisine gittim. Moskova da büyük bir Camiye gittim. St Petersburg da büyük bir camiyi ziyaret ettim. Mısır da 1000 yıl önce yapılmış bir camiyi ziyaret ettim. Selhaadin Eyübi camisini, Hz Hasan Camisini ziyaret ettim. Urfa da Hz Halil İbrahim Camisine onlarca kez gittim. Diyarbekır da eski camilere gittim.
Hasan Keyf de 700 yılık bir camiye gittim. İslam tarihi ile ilgili onlarca kitap okudum. Kuranın Mealini iki kez okudum. Yeti mi?
Bugün İslamiyeti savunanlar benim yaptıklarımı yapmışlar mı? Hayır. Türkiye de birçok Kiliseyi ziyaret ettim. Konya bunlardan birisi. Avrupa da bir çok kilise Allahın evini ziyaret ettim.
3
Ayşe Şan hikayesi.
Ben 30 yıldır yurt dışında yaşıyorum. Biz gurbete yaşıyanlar kalbimiz
her zaman ülkemizle. Şairleri dengbejleri dinlerken daha da ülkeye
yaklaşıyorsun özlem duyuyorsun. Kürdün o hüzün dolu yaşamı duyarlı
insanı daha da acıtır. Bazen kendini onların yerine
koyarsın olmuyor. Bazen isyan edersin olamıyor. Seni kurtlar kapmış
ülken talan edilmiş, yaralısın yaralı.
Bir sabah uyandığımda postacı bir dergi kapıdan atmış. Dergiyi açtım içinde çok hüzünlü bir haber vardı. Ayşe Şan İzmir
de yad ellerde kimsesiz dört duvar arasında ölmüş. Belediye de bir
cenaze arabası gelip onu alıp götürmüşler. Yüreğime bir ateş düştü. Bu
muydu Ayşe Şanın
değeri! Ne kadar vafasızmışız be! Ne kadar sahipsizmişiz! Oturup
ağladım. Ayşe Şanın bir kasetini teyibe koydum, sesini sonuna kadar
açtım, deşarz olmak için. İnanırmısın çok üzüldüm. Kendi kendi me dedim
ki eğer bir gün maddi durumum elverirse Ayşe Şana olan borcumu öderim.
Ona laik bir anıtı Amedin orta meydanın da dikerim. 11 yıl bu yarayı hep
içimde taşıdım.
Bir
gün bir arkadaşa Memo ya yaramı açtım. O benden daha beter acı
içindeymiş. Git yap bütün masraf bana ait dedi. Hata onun yerine bir
insanı da Haca gönder. Başka akadaşlar da yardımcı oldular.
Yola
koyuldum İzmire gittim. Kimde mezarını sorduysam o bilmem dedi. Bir
arkadaş bana yardımcı oldu. 7-8 gün İzmir de bütün mezarlıkları taradık.
Bulunmadık. 3 gün mezarlıklar müdürün dairesinin arşivin de 96 bin
ölüyü gözden geçirdik. Ayşe ŞEN diye bir kayida rastladık. Arabaya
atladık Buca ya gittik. Mezarı taradık. İki saat sonucunda aradığımızı
bulabildik. Biz 4 kişi idik dördümüzde ağladık. Mezarı da yaşamı gibi
harabe olmuştu. Mezarı Amede götürmek istedik kızı müsaade etmedi.
Annemin vasiyeti var burada kalacak. Onun vasiyetine uyduk.
Kızı
Yasemine sordum, akrabalarında biri var mı onu Ayşe Şanın yerine Hac a
göndereyim. Teyzelerim var fakat yaşlılar. Gidemezler.
Diyarbekırlı
Sakine Anayı gönderirim dedim. Onun kalbi yaralı dört evladını özgürlük
savaşında kayıp etti. Deme ki polis beni gece gündüz izliyormuş,
telefonum dinleniyormuş.
30 Haziran da gelip beni evimde çocuklarımın içinde aldılar.
Suçum mezar yapmak. Suçum yazı yazmak. Suçum Öcalan a sayın Öcalan demek. Suçum devleti küçük düşürmekmiş.
Köyde
öyle bir korku yaratıldı ki. Sanki köye yıldırım düştü. Hiç kimse bizim
evin önünde geçmiyor. Evimizin kamara takıldığını. Bazı Tavşançalılar
benim götürmemde memnun olmuşlardı. Fakat Omeranlılar çok
üzülüyorlardı. Ben bunu his ediyordum.
Evet Keke Hasan seni anlıyorum. Sen köyde Halikarnas Balıkçısı
gibi olmuşsun. Halikarnas Balıkçısı da Bodruma sürgün edilmişti. Kimse
onunla konuşmuyordu, ona yaklaşmıyordu. Herkes onu suçlu biliyordu.
Fakat sonunda anladılar ki o suçsuz bir insan yüreği pak bir insanmış.
Sonra herkes ona yaklaştı.
Çok
doğru. Benim durumla tıpa tıp mış. İnsanlara yaklaştığım zaman geri geri
gidiyorlardı. Niye geri geri gidiyorsun? Hasan ağabey senin üzerinde
mikrofon var. Aman Hasan’la gezmeyın, çok tehlikeli bir adam. Karakol
gelip sizi de alır. Sizi Hasan gibi yapar. Kimse bana interneti
vermiyordu. Kimse beni arabasına bindirmiyordu. Ağabeyime dedim Kulu ya
gideceğim işim var. Oğlanlarda biri beni Kulu ya götürsün. Git bir
araba kirala diyor. Yalnız kalmışım. Bölgedeki aydın maydın dediğin
adamlar bile yaklaşmıyor. Tam bir karanlık içinde yaşadım.
‘O karanlıkta ben’
Akşama
doğru karakol beni savcılığa gönderdi, savcı beni büyük bir suçlu gibi
görüp. Yurtdışı yasağı koydu. Her 15 günde bir adlı kontrol geleceksin.
Elbet bu tepeden verilmiş bir infazdı. Bir hafta sonra karakol beni
çağırdı. Hasan bey bir yanlışlık olmuş. Siz 15 günde değil her
gün gelip karakolda imza vereceksin. Gelmesen seni tutuklarım.
Nasıl
olur bey efendi. Bey efendi değil komutanım. Komutanım karar 15 günde
bir idi. Hayır her gün geleceksin. Gelmesen tutuklarım. Ben elimdeki
belge ve kararlara göre hareket ederim. Tam 8 ay her gün imza verdim.
Fakat onlarda anladılar ki aradıkları adam ben değilmişim. Bana
karşı iyi davranıyorlardı.
Adana ağır cezayı bekledim. 5 sefer ağır cezaya çıktım. Avrupa da heyetler geldi mahkemeyi izlemek için.
-Siz İsveç te öyle tanına birimiydin?
Evet
oturduğum bölgemde Sosyal Demokratlarda Belediye meclis üyesi idim.
Belediye reis tarafında sevilen bir adamdım. Uluslar arası af örgütün
üyesi idim. Yardımcı oldular. Eğer o kurum ve kişiler yardımcı
olmasalardı. Örgüt üyeliğinde 7,5 yıl yazılar ve mezardan da dolayı 1,5
yıl vereceklerdı..
-Sonuç?
-18
ay ceza verdiler. İyi halde 3 ay indirim. 15 ay ceza verdiler. Dava
Yargıtay da daha sonuçlanmadı. Yurt dışı yasağım devam ediyor.
-Hasan Ağabey bayağa çekmişsin!
-Evet hem de çok.
-Peki pişman oldun mu?
-Hayır hayır. Tarihin sayfalarında yerimi aldım. Ayşe Şanın Mezarını yapmakla gururluyum.
-En çok neye üzüldün olay?
-Mardinliler
kışın ortasında Tavşançalı’da kovulması. Eğer Omaralılar olsaydı o
insanları 0 zemheri ayı kışın ortasında kovmazlardı. Onlar şerefli
insanlardı. Onlar kadır kıymet bilen insanlardı. Onlar aşiret tıler,
onlar misafirperwer insanlardı. Evet o insanlara o soydaşlara
büyük hakaretler yapıldı. Elbette bundan devletin de parmağı vardı.
İsveç, Danimarka da, Norveç’te 20 binin üzerinde Kürt insanımız var.
Bunları bu devletler kovsa ne olur!?. Burada yapılanlar aykırılıklar
herhalde Mardinliler köyümüzde yapmadı. Daha bundan bir iki ay önce bir
Tavşançalı lı İsveçte 21 yaşındakı bir İsveç lı kızı öldürdü.
İsveçliler bizi ülkesinde çıkardılar mı? Binlerce dahası.
Onlara
nasıl insafsızca davrandıkları, nasıl taşladıklarını. Bizde kürdüz niye
bunları bize yapıyorsunuz? Tabi hakareti yapanlar Omeranlı değilerdi.
Tavşançalı lı idiler. Başı çeken Malatyalı biridi. Tarihte hep böyle
olmuştur. Devşirmeler yerlilerden daha iyi ülkeyi korurlar.
Toplumda yer edinmelri için.
-Evet gerçekten bizde bu olaya çok üzüldük.
-Yöre aydınları ne yaptılar bu haksızlıklara karşı?.
-Onlar da suskun kaldılar. Hata bazıları onları suçlu buldular. Bir gün sıra onlara geleceğinde habersizler.
-Peki ne oldu insanlar?
-Kışın ortasında yakın köylere gittiler. Onlarda kabul etmediler. Kulu, Cihanbey, İstanbul İzmire gittiler.
Onlarla
ilgili bir anımı anlatayım. Diyarbakır belediyesine doğru gidiyordum.
Biri arkamda bağırıyordu. Hasan amca hasan amca. Döndüm baktım.
Hasan
amca beni tanımadın mı? Ben Tavşançalı da doğdum. Ailem Tavşançalı da
yaşıyor. Selhattinın oğlu.Ben siirtlıyım. Orta Anadolu lehçesini
konuşuyor. Bana sarıldı beni misafir etti. Hasan amca Tavşançalılar bize
çok büyük hakaretler yaptılar. Hiç kimse bize sahip çıkmadı. Biz
sanki İsraildeki Filistinliler idik. İsrail nasıl Filistinlilerin
evlerini başlarına yıktılarsa. Tavşançalılar da aynısını yaptılar bize.
Bu zülüm bu güne kadar da devam ediyor. Bizim ölülerimizi kabul
etmiyorlar. Amcam ölmüştü. Mezarda çıkartılar. Bunu ancak insanlıkta
nasıb almayanlar yapar.
-Sen burada ne yapıyorsu?
.Ben Üniversiteye gidiyorum.
-Hasan ağabey en çok sevdiğiniz şey?
-Urfa
ile Diyarbakır arasında kalan bölgede Karacadağ’da göçerlerle oturup
onların koyun sağmaları/Berivanları seyretmek. Karaca dağda konar
göçerlerle bir gece gecelemek.
-Neden o bölge?
-Kürt tarih ve Folklorınde Karacadağın büyük yeri var. Yüzlerce aşk ve kahramanlık türküleri üzerinde söylenmiş.
-Nasıl ölmek isterdin?
-Uykuda.
-Dini merasim istermiydın?
-Tabi ki. Ama kimse ağlamasın. Mezarıma deflen gelsinler. Allahtan geldim Allaha gidiyorum.
-En son ne demek istersin.
-Birbirlerinize destek olun. Biriniz dara düşünce onu yalnız bırakmayın.
Bu roportaj Berivan tarafında yapılmıştır.
hasanakbal@hotmail.com
07.10.2009 / Gomanweb
|