Salih Bozkurt diye biri... Salih Bozkurt’un sofrasında çekilmiş
bir fotoğrafımı Facebook’a koymuşlar. Gördüm, gözlerim yaşardı. Kolay
değil, bu fotoğraf beni günümüzden tam tamına elli beş yıl gerilere
götürdü. Konya’nın Kulu ilçesine bağlı Ömerhanlı kasabasına...
Çiçeği burnunda öğretmenim. Köyde başka öğretmen bulunmadığından hem de
başöğretmenim. İki yüz ellinin üzerinde öğrencim var. Gözlerinizin
pusunu silin ve bir kez daha bakın, hatta bir daha bakın, evet iki yüz
ellinin üzerinde öğrencim var ve öğretmen olarak bir tek ben varım.. Ara
sıra vekil mekil diye birilerini yolluyorlar ve hatta bir başka
öğretmen de veriyorlar ama sorunu çözmeye yetmiyor.
Ve bir başka acı gerçek.. Kasabada anadili Kürtçe olmayan üçüncü kişiyim.
Bir berber ve bir de köşker dedikleri ayakkabı onarıcısı benden önce gelmişler.
Ömerhanlı’da bölük pörçük de olsa üç yıl kaldım. Salih Bozkurt işte o
günlerden tanıdığım bir değerli kişi idi. Kasabanın ileri gelenlerinden
ve sözü dinlenilenlerinden idi. Konukseverdi, şakacıydı. Çok renkli bir
kişiliği vardı.
Ben kasabadan ayrıldıktan sonra da
Ömerhanlı’dan ayağımı kesmedim. Hatta şöyle bir övüncüm var.
Türköğretmen olarak çalıştığı kasabaya o gün bugündür her yıl ille de
giden benden başka öğretmen eskisi bulunmayacağını öne sürüyorum.
Ben insanları sevdim mi gerçekten seviyorum. Sevmediklerimle de eninde sonunda mahkemelik oluyorum o başka.
Efendim Salih Bozkurt’u herkes severdi. Kasabada bir iki dönem de
belediye başkanı olarak hizmet verdi. Kasabaya sonraları her gidişimde
dostluğumuz sürdü. Hatta bir keresinde arkadaşım Ali Erdoğan’a konuk
olmak üzere gitmiştim.
Onu Salih Bozkurt’un evinde buldum.
Akşam yemekten sonra beni bırakmadı. Ali Erdoğan "Arkadaş benim konuğum
olmak üzere gelmiş, ben olmadan burada kalmasın,” dediğinde.. "O zaman
sen de burada kal,” dedi. Ve Ali Erdoğan’ın elli metre ötedeki evine
gitmek yerine o akşam Salih Bozkurt’un konuğu olduk..
Şakacıydı, dedim ya.. Bir olay anlatayım.. Salih Bozkurt pek ufak tefek
biriydi. Sürekli takım elbise giyer, temiz giyinir ama küçük boylu
olması nedeniyle iri yarı adamlar arasında galiba biraz tedirgin olurdu.
Ve o yörenin insanı da iri yarı olur.
Bir gün Ankara’da
İtfaiye Meydanında bir tatlıcıya girmişler. Galiba Bozo diye bildiğimiz
rahmetli arkadaşı tatlıcıya girerken Salih Bozkurt’u "Oğlu” olarak
tanıtmış. Tatlıcıya "Bak, benim büyük oğlum,” demiş. Adam inanmış. Salih
Bozkurt da sesini çıkarmamış. Sesini çıkarmamış ama, bu lafın altında
kalacak adam değil o. Tatlıcı’da üst kata çıkmışlar.. Yemiş
içmişler.. Galiba üç kişiymişler. Salih Bozkurt bir işini bahane ederek
erken ayrılmış. Kasada oturan tatlıcıya "Beş kilo baklava tart..” demiş.
Baklavayı almış. "Hesabı babam ödeyecek,” demiş ve oradan uzaklaşmış.
Az sonra Bozo inmiş.. Hesap ödeyecek.. Bu da ne? Tatlıcı bir çuval para istiyor. "Bozo kardeş,” demiş tatlıcı. "Senin oğlan beş kilo baklava götürdü..” Bozo bir kere "oğlum” diye tanıttı ya.. Sesini çıkaramamış. Hesap da yüreğine oturmuş. Kasabaya dönüşünde herkes "Kesene bereket ağa,” diye takılıyormuş. Bir olay daha var, onu da anlatayım.
Salih Bozkurt iyiliksever biri ya.. Kasabanın içinde Konya Ankara yolu
geçiyor. Ankara’ya otobüs bekliyor. O arada bir genç adam gözüne
takılmış. Çocuk yalınayak dolaşıyor. "Oğlum, bu ne hal?” demiş.
Kasabaya iş aramaya gelen bir garip kişiymiş. Ve de ayakkabı alacak parası yokmuş.
"Gel benimle Ankara’ya,” demiş. "İki saatlik işim var, birlikte
döneriz.. Sana bir çift ayakkabı alayım.” Ankara o zaman için iki
saatlik yol.
Ankara’da otobüsten inmişler. İtfaiye meydanına doğru yürüyorlar. Ama çevereden gelen geçen homurdanmaya başlamış. "Adama bak, kendisi mebus gibi giyinmiş, yanındaki yalınayak..” "Ayıp ayıp.. Kardeşim çu çocuk böyle gezdirilir mi?” Salh Bozkurt bakmış ki, olacak gibi değil. Çocuğa demiş ki:
"Yavrum, bu insanlar neyin ne olduğunu bilmiyorlar. Bari sen anlayışlı
ol.. Şöyle beş on adım geriden beni izle.. Az kaldı ayakkabıcıya..”
Öylece ayakkabıcıya ulaşmışlar. Delikanlıya gıcır bir çift pabuç ve
güzelim bir çift çorap almış. Bir de güzelce karınlarını doyurmuşlar.
Tatlıcıdan da baklavalarını almışlar. Tatlıcı "Babana selam söyle,”
dediğinde gülmüş. Sadece gülmekle yetinmiş.
Salih Bozkurt
ağabeyim, nur içinde yat. Özlediğim insanların başında sen geliyorsun.
Senin çocukların bugün benim dostlarım.. Yeğenlerin, akraban benim
akrabam derecesinde yakınlarım.. Çocukların da senin kadar değerliler.
Türkiye’de Talat’ın, Danimarka’da Gürsel’in, Norveç’te Mehmet’in..
Başkaca var mıydılar, hepsini seviyorum.
Sana bir de haber vereyim . Yusuf Güzel bugünlerde Danimarka’dan kesin dönüşle Türkiye’ye gelmeye hazırlanıyor.