Mezopotamya’da Kürt uygarlığının izleri
Kürtler hiç şüphesiz Ortadoğu’nun en kadim, en özgün, en gizemli
halklarından biridir. Tıpkı aynı coğrafyayı bölüştükleri Ermeniler,
Aramiler, Aşuriler, Süryaniler, Keldaniler, Nasturiler, İbraniler,
Şemsiler vd. gibi... Keldaniler çoğu kez Hıristiyan Kürtler diye
anılırlar. Êzîdîler Kürtlerin antik inançlarını günümüze taşımışlardır.
Alevi inancı Kürtler arasında da kök salmıştır. Ve Müslümanlığın
kolları... Senar Turgut yeni çıkan kitabında, Kürtlüğün tarih
içindeki yerini, kişiliklerini, önemli tarihsel momentlerini başarıyla
anlatıyor.
Kadim halkların tarihçesi
Bütün
bu halkların yaşam biçimleri, inançlar ve diller öylesine içiçe
geçmiştir ki, aşiret nizamında, göçerlikte ve de yerleşik tarım
toplumlarında her renkten kökü, binlerce yıl ötesine dayanan bir tutam
olarak bulabilirsiniz. Sonra Türkmenler ve Araplar da bu kadim halklarla
ortak yaşama katılarak, bölgenin tuzu ve biberi olmuşlardı.
Hakkari
Nasturileri, (ki inançları bir zaman İpek Yolu üzerinden Çin’e kadar
ulaşmıştı) aşiret nizamında yaşadıkları gibi, Kürtçe konuşurlardı. 19.
yüzyılda birçok seyyah onları "Hıristiyan Kürtler” diye de nitelemişti.
Bölgenin
otantik halklarından biri olan Kürtlerin kökleri, Ermeniler gibi, ta
Sümerler çağına kadar dayanır. Onlarda Karduklardan da, Medlerden de
izler vardır, Ermenilerdeki Urartu izleri gibi. Ünlü destansı yapıtı
"Anabasis / On binlerin Dönüşünde” Asur ülkesinden söz eden Ksenefon,
Kardukların gizemli öyküsünü de anlatır.
"Yunanlar o gün de
Kentrites Irmağı’nın (Botan Çayı) aştığı ovaya bakan köylerde açık
ordugah kurdular. 200 ayak genişliğindeki bu ırmak, Armeniya’yı
Karduklar Ülkesi’nden ayırır. Yunanlar orada ovayı yeniden gördüklerine
sevinerek soluklandılar. Irmak Karduk Dağları’ndan 6-7 stadion (1-1,5
km) uzaklıktaydı... Karduk Ülkesi’ni aştıkları 7 gün boyunca tek bir gün
bile savaşsız geçmemişti.” (Ksenophon, "Anabasis”, Hürriyet Yayınları,
1974, İstanbul, sf. 121). Medler de eksik olmaz bu destanda:
"Şafakta,
Yunanlar 37 tekneden oluşan bir köprüden geçerek Dicle’yi aştılar... 4
günde Physkos Irmağı’na ulaşıldı... 6 gün Medya çöllerinde yürüdüler.
Köyleri yağmaladılar. Ordan Dicle’yi solda bırakarak 4 gün yol aldılar,
Kainai şehrine vardılar. Bundan sonra 400 ayak genişliğinde bir ırmak
olan Zapatas’ın (Büyük Zap) kıyısına vardılar. (sf. 69-70) Üç günlük
yürüyüşten sonra, Medya Suru denen yere vardılar. İç kısımdan sur
boyunca ilerlemeye başladılar. Sur, zift ile tutturulmuş, fırınlanmış
tuğlalardan yapılmıştı. 20 ayak genişliğinde, 100 ayak yüksekliğindeydi.
Babil ülkesine pek uzak değildir.” (sf. 87)
| XENEPHON, kurdukları ilk kayda geçen tarihçi. Eddesalı aile 3. yy |
Destanlarda Kürt izleri
Senar
Turgut, kirli savaş döneminde son derece acı bir dönem yaşadı. Uzun
yıllar hapis yattı. Ancak bu dönemde, kendini Kürt tarihine yoğunlaşarak
sağaltmayı becerdi. Ve ortaya Kürtlerin, Mezopotamya uygarlıklarındaki
kök ve izlerini süren, son derece keyifli bir biçimde okunan bir kitap
çıktı: ‘Mezopotamya’da Kürt Uygarlık Tarihi’ |
Yine
Ksenefon "Süryanilerden” söz eder: "Kyros bundan sonra yüz ayak
genişliğinde olan ve insana alışmış balıklarla dolu Khalos Irmağı’na
vardı. Suriyeliler bu balıklara tanrı gözüyle bakıyor ve güvercinlere
olduğu gibi onlara da zarar verilmesine izin vermiyorlardı.” (sf. 29,
çeviri hatası: Süryaniler, Suriyeli olarak çevrilmiş. RZ.) Burası
Urfa’dır. Bugünkü Suriye adının kökeni Süryanilikle bağıntılıdır.
Süryaniler, bugün de modern Aramice konuşmaktadır. Ve derler ki, antik
Aramice Hazreti İsa’nın konuştuğu dildi. Ve Hazreti Muhammed’in en yakın
dostlarından biri bir Süryani rahipti. Ve Arap alfabesi, Arami
harflerinden türemişti.
İlginçtir, Bağdat Yahudileri Arapça
konuşur, Süleymaniye Yahudileri Kürtçe konuşurken, Zaho Yahudileri
nedense Aramice’nin bir varyantını konuşurlar. Zaten 19. yüzyıl sonunda
bölgede konuşulan Aramice’nin, Arapça’nın, Ermenice’nin, İbranice’nin
çeşitli varyantları oryantalist dilbilimcilerin sayısız monografilerine
konu olmuştu. Bu varyantlar Kürtçe açısından da geçerlidir.
Ermeni
aşiretleri, aynı Ermeni köyleri gibi nasıl bir olgu ise, aynı zamanda
Kürt aşiretlerinin Ermeni üyeleri de vardı. Gezgin aşiretler
zanaatçilerini de birlikte götürürlerdi.
Daha da ilginci, aşiret
konfederasyonu tarzı, yine kökü bin yıllara dayalı bir örgütlenme tarzı
vardı. Milli aşiret konfederasyonu gibi. Doğu’dan Batı’ya ve Batı’dan
Doğu’ya dalgalanan imparatorluk yapılanmaların bitmek bilmeyen savaş
alanlarında, aşiretler hayatta kalmanın yolunu konfederasyon
oluşturmakta bulmuştu. Örneğin millilerin bünyesinde Arap ve Türkmen
aşiretleri de barınmakta idi.
Merkezileşme ve denetim
Bölgenin
otantik halklarından biri olan Kürtlerin kökleri, Ermeniler gibi, ta
Sümerler çağına kadar dayanır. Onlarda Karduklardan da, Medlerden de
izler vardır, Ermenilerdeki Urartu izleri gibi. Ünlü destansı yapıtı
‘Anabasis / On binlerin Dönüşünde’ Asur ülkesinden söz eden Ksenefon,
Kardukların gizemli öyküsünü de anlatır |
Bu
yapılanma, Kürt beyliklerinin yapılanmasında da gözlemlenebilir. Kürt
beylikleri, o dönemin otonom birimleri olarak Osmanlı İmparatorluk
yapılanmasına dahil olmuşlardı, Babanzadeler ve Bedirhanlar örneğinde
görüldüğü gibi, Kürt beyliklerinin olası devletleşme yönelimi, Bab-I Ali
tarafından merkeziyetçi reformlar süreci ile önlenmeye çalışılmıştı. Bu
süreç bir yandan bölgedeki Hıristiyanlarla Kürtlerin ilişkilerini
sorunlu hale sokarken, bir yandan da Ermenilerin uluslaşma sürecinin
önünü kesmeye yönelmişti. Bu merkezi bir bağıntı içine sokulan Kürt
beyliklerinin kalıntıları üzerinden sağlanmaya çalışılmış, Hamidiye
Alayları ile, Rus Çarlığı’nın Kazak modeli örnek alınmış, bu güç yerine
göre Ermenilerin, Süryanilerin, Alevilerin ya da merkezle arası iyi
olmayan Kürt aşiretlerinin, özellikle Êzîdîlerin üstüne sürülmüştü.
Büyük müzisyen Gomidas Vartabed, Kürt müziğinin dünyanın en özgün müzikleri arasında yer aldığını kayda geçer.
Gezginlerin gözüyle Kürtler
Tarihsel
süreç içinde, bölgeye gelen gezginler Kürtlerden hayranlıkla söz
etmiştir. Bunlardan biri olan Cladudius Jamed Rich, uzun yıllar
Kürdistan’da, Ninova yakınlarında ve Bağdat’ta yaşadı; öte yandan Şiraz
ve Persopolis’e ilişkin son derece ilginç notları da var. (Bk.: Edinburg
Review, Oct. 1836-Jan. 1837, Cilt LXIV, s.18-32.) Rich’in seyahat
günlükleri eşi tarafından, "Resident at Bagdat” başlığı altında
toparlanarak, 1836’da iki cilt halinde yayınlanmıştı. Rich bu notlarında
Kürt beyliklerinin dağıtılmasından hemen önceki döneme çok ayrıntılı
biçimde tanıklık etmektedir.
Bundan sonraki dönem, Kürdistan’ın
bir çeşit otonomiden daha alt bir kategoriyi benimsemeye zorlanarak adım
adım sömürgeleştirilmesi olarak tanımlanabilir. Bu sömürgeleşme süreci,
en kıyıcı haline, Dersim Soykırımı ile 1938 yılında ulaşmış, İtalya’nın
Etiyopya’ya karşı yürüttüğü sömürge savaşı ile aynı dönemlerde
Dersim’in düşmesi ile Kürdistan’ın fethi tamamlanmıştır.
"Karartma
Geceleri” filminin yapımcısı olarak tanıdığım Senar Turgut, kirli savaş
döneminde son derece acı bir dönem yaşadı. Yaşamı kurtuldu, ama uzun
yıllar hapis yattı. Ancak bu dönemde, kendini Kürt tarihine yönelik Batı
ve Doğu kaynakları üzerinde yoğunlaşarak sağaltmayı becerdi. Ve ortaya
Kürtlerin, Mezopotamya uygarlıklarındaki kök ve izlerini süren, son
derece keyifli bir biçimde okunan bir kitap çıktı. "Mezopotamya’da Kürt
Uygarlık Tarihi” ile Kürtleri tanımayan ve tanımak istemeyenlere,
önemli, merakla okunan bir kaynak sunuyor. Kürtler, "Vardık, Varız,
Varolacağız’ diyor, resmi tarih karşısında...
| | | Ermeni ve Kürt ortak yaşamını anlatan 1862 tarihli bir resim... | Sincar Dağı Êzîdîlerinin yaşamından bir kesit. (1920) | Rowendezli Kürt Yahudiler. (1905 |
Ragıp ZARAKOLU
|