CHP milletvekili Birgül Ayman Güler'in
meclis kürsüsünde yaptığı konuşmasındaki ırkçı sözlerinin yankıları
devam ediyor. 'CHP'de ırkçılık yoktur ancak Atatürk milliyetçiliğinden
söz edilebilir' diyen CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz
günlerde Hüseyin Aygün tartışmalarına 'Diyap Ağa' göndermesiyle yanıt
vermişti. Tunceli Üniversitesi araştırma görevlisi tarihçi Yalçın
Çakmak, yaşanan süreci değerlendiriyor.
Tunceli Üniversitesi'nde araştırma görevlisi olan tarihçi Yalçın Çakmak, yazısında yaşanan süreci değerlendiriyor.
CHP milletvekili Prof. Dr. Birgül Ayman Güler’in "bilimsel kavramların”
korumasına sığınarak taçlandırdığı açıklamaları, "nesli tükendiği için
mecliste koruma altına alınan ceberut bir azınlığın” yaşamda kalmak
uğruna sarf etmiş bulunduğu son çırpınışları gözler önüne serdi.
Güler sadece kendi pazarında alıcı bulacak olan lakırdılarıyla
bilimin
ar-ı namusunu beş paralık ederken, şu kadar bir utanç duymadan kendisini
eleştirenleri de özür dilemeye davet etmekten bir an olsun geri
durmadı. Zira, "Kürt milliyetçiliğini kimse ona ilericilik ve
bağımsızcılık olarak yutturamadığı için… Türk ulusuyla Kürt milleti eşit
olamazmış ve Türk kavramı da bir ırkı ya da etnisiteyi anlatmazmış!”
Konuşmasında ayrıca, Türk ulusunun inşa edilme sürecinde
gerçekleştirilen zulümleri de az bulmuş olacak ki, ulusalcı topluluğa
son talimatını da yapıştırıverdi: "Bundan sonra biz savunmadayız, bundan
sonra meşru müdafaa hakkı için saldırıdayız.”
Hanımefendinin hakkını yemeyelim, bozuk saatin de günde iki defa doğru
zamanı gösterdiği varsayıldığında, bu kıssadan kendi payına düşen tek
haklı yan, "ifade ettiklerinin CHP parti programında” da mevcut
olduğudur. Buna rağmen, üç kornerin bir penaltı kabul edilmediği günümüz
şartlarında, ırkçı hezeyanlara daha fazla tahammülü kalmayanların
geliştirmiş bulunduğu haklı refleks "vatan, millet, Sakarya başlıklı taş
plakların” artık alıcı bulamayacağına da iyi bir işaret oldu.
C(M)HP’ de değişen bir şey yok
Güler’in parti içerisindeki hempalarının ulusal şahlanışlarla iştirak
ettikleri bu garabet hale, şimdilik sadece bir tek çirkin ördek yavrusu
misali Adıyaman milletvekili Salih Fırat karşı çıktı. Diktatör
cumhuriyetin führeri olan CHP’nin, Gandhi benzetmesiyle pazara sürdüğü
"tarihin cilvesi” genel başkan Kılıçdaroğlu ise, yamalı bohçaya
çevirdiği siyasal omurgasızlığıyla çoktan su almaya başlamış bulunan
gemiciğini kurtarma telaşı içerisinde. Bu da yetmezmiş gibi, CHP’nin
verdiği "ulusalcılık böbreğiyle” bugüne değin yaşamını sürdüren MHP’li
"ırkdaşları” sevgili ablaları ve ağabeylerine olan vefa borcunu ödemek
için tez elden hemen desteklerini sundular.
Lafı daha fazla dolandırmaya gerek yok. Tüyleri yolunmuş karga misali
ortalıkta bülbül edasıyla gezinen bu ulusalcıların dertleri malum:
"Uzaylıların gelip Türkiye’de hiç yoktan icat ettikleri Kürtlerin,
gezegenlerini ele geçirmesinden korkuyorlar.” Ne de olsa düne kadar
kart-kurt zırvalamalarıyla Türk ulusçuluğu=ırkçılığı içerisinde yok
sayarak görmezden geldikleri bu halkı, "bileklerinin gücü” ile
susturabilmişlerdi. Adı geçen hanımefendinin dilinden düşürmediği ve
doğal ayıklanma ile güçlünün hayatta kalıp, güçsüzün de yok olduğu
"bilim yasaları da” bunu onaylamıyor muydu zaten?
Doğayla başından itibaren hemhal olmuş bulunan MHP cenahının, ta Ötüken
ormanlarından itibaren Anadolu’ya taşımış bulunduğu Kurtluk kanunu
sevdası da tam olarak böyle bir şeydir. Yakın bir tarihe kadar adlarının
anılması dahi suç olan Kürtlerin, bir milletvekilinin de ifade ettiği
gibi etle-tırnak misali benzetmeler ile manikür, pedikür edebiyatıyla
Türkler ile kardeşmiş gibi gösterilmeleri, onların kaşına ve gözüne
duyulan hayranlıktan olmasa gerektir. Bunun tek nedeni -doğru ya da
yanlış- karşı konulmaz bir toplumsal gerçeği bulunan Kürtler ve siyasal
temsilcilerini oyalamaktan başka bir şey değildir. Şayet Kürtler gibi
Ermeniler, Lazlar, Çerkezler ve diğerlerinin de böyle bir kabul ettirici
gücü olsaydı, bugün bir anda onlar da kardeşlerimiz yapılıvereceklerdi!
Siyah deri, beyaz maskeli Kılıçdaroğlu
Güler’e destek çıkan Kılıçdaroğlu’nun yaptığı açıklamada, ne olduğu
aslında gayet net olan "Atatürk milliyetçiliği” sayıklamalarıyla hangi
milletin yücelttiğini anlamamak için akıldan yoksun olmak gerekiyor. Bu
kafa yapısı için Kürt milliyetçiliği kötü, ama içerisinde Türk ismi
bulunan her millet ve ulus tarifi makbul olandır. Ne garip değil mi?
Soyu sopu cumhuriyetin süngü uçlarında katledilen Kılıçdaroğlu, şimdi
kalkmış bize Dersim’de bu katliamı gerçekleştiren cellatların
milliyetçiliğini yüceltiyor!
Geçenlerde, partisinin küçük evladı olan Hüseyin Aygün’ü haşlarken, ona
karşı Kurtuluş Savaşı döneminde Dersim mebusluğu yapmış olan Diyap
Ağa’yı örnek gösterdi. Neymiş efendim, Diyap Ağa meclisin Kayseri’ye
taşınmasına karşı çıkıp savaşalım demiş. Aygün’ün bu sözleri ne kadar
dikkate alacağı bir yana, Kılıçdaroğlu’nun Diyap Ağa’nın ruhu ile
tamamen bütünleştiği ziyadesiyle belli olmaktadır. Ama bilmediği bir şey
var ki o da; 1937-38 Dersim Katliamı’nda Diyap Ağa’nın ailesinden bir
kısmının katledilip kalanların da sürgüne gönderilerek
"mükafatlandırıldığıdır.” Bu yüzden de, tarihsel kavrayışla olgunlaşan
besleyici meyvenin içinde nadide ama tatsız bir tohum olan zamandan
gereken dersi alamayan Kılıçdaroğlu ve benzerlerinin, cumhuriyet
balolarında taktıkları beyaz maskeleri er ya da geç bir gün elbet
düşecektir.
Netice olarak da, ne Devlet Bahçeli’nin bayram müsameresi formatındaki
epik metinler manzumesi coşa gelişleri, ne de CHP’nin üvey babası
Kılıçdaroğlu ve demokrat maskeli ulusalcı vekillerinin bu ülkenin
yararlarına mehlem olmak gibi niyetleri vardır. Onlar olsa olsa, bir
zamanlar kendi avcı-toplayıcı dönemlerinde sergiledikleri vahşetleriyle
korkuttukları bu halkı, şimdi hala aynı yağmur duasından medet ummaya
sürükleyen modern dönemin şeyh ve şıhları olurlar! Ama bu efendilere
hatırlatmakta fayda var, cumhuriyetiniz kurulurken şeyhler, dervişler ve
müridler memleketi olmamaya and içmişti bir kere!
Yalçın ÇAKMAK/Tunceli Üniversitesi