KÜRT MÜZİĞİ TARİHİ
M.Ö 280 yıllarından M.S. 130 yılına kadar süren krallık
döneminde yaşayan "Avger” adlı Kürt sanatçının Mezopotamya’da yaşayan halkların
müzik yapısını sistematize ettiğini görüyoruz. İbrahim Musulî, Harun el-Reşid’e
Bağdat’ta sanatını sergilemiş ve ilk müslüman müzik okulunu açmıştır. Daha sonra
Musul’da yaşayan oğlu İshak Musulî Avger’in sistemini daha da güçlendirmiş,
melodik yapı, ezgisel biçim, form, ses sistemi açısından birçok konuyu
sistematize ederek, kendi öğrencilerine aktarmıştır. Bu öğrencilerden bir tanesi
Yahya Ali (Risale fi’l-Musikî adlı Kürt müziği kitabını yazmıştır. Bu kitapta
bir oktavın eşit olmayan 17 aralığa bölündüğünü görüyoruz.), diğeri ise Ebu Feyz
Bin Amedî’dir. (Bilgi Babası Diyarbakırlı Çocuk) Onun öğrencisi Farabi ise
Risale fi’l-Musikî adlı Kürt müziği kitabını genişleterek Musika’l-kebir adıyla
müzik tarihine kazandırmıştır. Daha sonra ise Hindistan ve Osmanlı saraylarında,
Bağdat’ta Arap, Osmanlı, Fars ve diğer halklara eğitmen olarak giden Abdulkadir
Meragi’yi görüyoruz. Bağdat’ta Harun-el Reşit sarayında müzisyen olan Ziryab,
karşılaştığı problemler yüzünden Bağdat’ı terkederek Endülüs’e gelir ve Doğu
müziğini oraya taşır. Yine 13.yüzyılda kurulmuş olan Derviş Dergahları’nın bir
gereği olarak sanatsal dini müziğin varolduğunu tahmin edebiliriz. 1300’lü
yıllardan sonra ise Kürt müziğinin sadece halk müziği yanı kalmıştır. Çünkü bu
dönemden sonrası artık istila dönemidir. Ve Kürtlerin kendi dinamikleriyle müzik
icra etme şansları kalmamıştır. Kürt müziğinin kalan yanının, dansla güçlü bir
ilişkisi vardır. Özellikle dengbêjlikle ilgili yanı kalmıştır. Kürtlerde müziği
yaşatan dengbêjler dışındaki iki unsur daha vardır. Biri anneler, diğeri ise
medreselerde dini müzik eğitimi almış, dini müzik icracıları olan feqîlerdir.
İlk müziğin dinî müzik olduğunu unutmamak gerekir. Örneğin Avger ve İshak Musulî
Yezidi’dirler ve kendi dönemlerinde müzikle tedavi yapan insanlardır. Şunu da
eklemek gerekir: müziğe ilişkin birçok eser ve kaynak, Moğolların İran’ı istila
edip 1258 yılında Bağdat’ı yok etmeleriyle birlikte kaybolmuştur.
KÜRTLERDE SÖZLÜ KÜLTÜR
Yüzyıllardır süren köklü bir kültürleri olmasına rağmen
Kürtler, kendi bağımsız gelişimlerini yaşayacakları bir siyasi yapılanmaya
gidemediler. Özellikle Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ‘parçalanmışlık’ durumuna
mahkûm edildiler. Kimlik reddi, asimilasyon, baskı ve göçler de hesaba
katılınca, ‘Kürt folkloru’ ya da ‘sözlü kültürü’, özelde de Kürt müziği;
Kürtlerin etnik/kültürel kimliğini korumada başat bir role sahip oldu. Kürt
yaşam tarzı, toplumsal değişiklikler, farklı lehçeler, hepsi de bu zengin ve çok
çeşitli kültüre yansımıştır ve nesilden nesile aktarılmıştır. Yaşanan hemen her
şey –yalnızca tarihi olaylar değil, bütün epik ürünler, kahramanlıklar,
çatışmalar ve destanlar, lirik öyküler, mistik değerler ve ritüeller- müzik
aracılığıyla kaydedilmiş ve toplumun kollektif hafızasına bu yolla sokulmuştur.
Böylece bunların ve toplumsal değerlerin, geleneklerin sonraki kuşaklara
aktarılmasında ve yaşatılmasında müzik neredeyse yegâne araç olmuştur. Kürtlerde
yazılı edebiyat sınırlı olarak varolmasına rağmen bugüne ulaşan ürünlerin büyük
çoğunluğu sözlü edebiyat kaynaklıdır.
Sözlü edebiyatın kaynağının ne zaman ve kim tarafından
söylenmiş olduğunu bilmiyoruz. Bu yüzden de kendisine "anonim-ortak halk
edebiyatı” denir. Bu ortak edebiyat sonsuz hikaye, masal, destan, anı, efsane ve
doğal yaşama ait her türlü koşul ve durumu içinde barındırır. Sözlü edebiyatın
temel kaynakları; aşk, savaş, günlük hayat, aşiretler arasındaki ilişkiler, Kürt
halkı ile işgalciler arasındaki sonsuz savaşlar, göç, kahramanlık, doğal yaşam
ve onun zenginliği ve Mezopotamya mitolojisinin zenginliğidir. Bu zengin
edebiyatın konuları; öksüz çocuklar, günlerce savaşan kahramanlar, tilkiden
kurnaz korkaklar, Kürt gençlerinin kahramanlıkları, kendini gençlerden gizleyen
güzel Kürt kızları, yeri ve göğü birleştiren yaşlılar, av meraklısı ve iyi/kötü
yürekli mirler, farklı zamanlarda ve yerlerde düşmana karşı savaşan Kürt
önderleri, aşıklar arasındaki ilişkiler ve ihanettir.
Büyük oranda sözlü anlatım alanıyla sınırlandırılmış bir halkın
hayatında müzik, doğal olarak ve alışılmışın dışında, daha ayrıcalıklı bir
konuma sahip olmuş ve farklı bir toplumsal işlev üstlenmek durumunda kalmıştır.
Bunun önemli bir sebebi, Kürtlerin anadillerini yazılı olarak kullanmasının
önündeki –tarihin çeşitli aşamalarında çeşitli nedenleri olmak üzere-
engellerdir. Bazı araştırmacılar Kürtlerde ‘aşırı folklor bolluğu’ diye bir
olgudan sözederler ki; bu da Kürt kültürünün bugüne bu kadar canlı olarak
ulaşmasının sırrıdır. Kürtlerde yazılı kültürün olmaması ve canlı bir folklorun
yaşayabilmesi birbirlerinin sebebi ve sonucudur. Bahsi geçen sözlü kültür
öğelerinin bugüne taşınmasındaki en büyük pay –yakın dönemi saymazsak- ‘dengbêj’
adı verilen ‘şarkı söyleyen, hikaye anlatan’ gezgin, halk ozanlarına aittir.
Gezgin dengbêjlere rağmen ‘sözlü Kürt kültürü’nün veya ‘Kürt
müziği’nin tamamen homojen olmasından bahsedilemez. Aksine Kürtlerin yaşadıkları
bölgeler bu açıdan belirgin farklılıklar gösterirler. Bunun temel nedenleri
‘coğrafi farklılıklar’ –örneğin; dağ ve ova müzikleri birbirinden oldukça
farklıdır ki bu da doğayla içiçe yaşayan bir halk için oldukça normaldir- ve
diğer halklarla içiçe yaşanan bölgelerdeki karşılıklı etkileşimdir.
|