Dersim
katliamıyla ilgili ilk defa CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun o
dönem Malatya Emniyet Müdürlüğü’nde görevli olan İhsan Sabri Çağlayangil
ile yaptığı bir röportajda gündeme gelen ‘gaz kullanıldı’ iddiasını
İngiliz belgeleri de doğruluyor. İngiliz Arşivleri’nde bulunan ve ilk
kez Radikal’in yayımladığı bu belgede ordunun ‘savaş uçağı ve gaz
‘kullandığı öne sürülüyor. 17 Ocak 1947 tarihini taşıyan ve
İngiltere’nin Ankara Büyükelçiliği tarafından İngiltere Dışişleri
Bakanlığı’na yollanan Dersim ile ilgili üç sayfalık raporda şunlar
yazılı: "Uçakların kullanıldığı, inanıyorum ki gaz da kullanıldı,
insafsız operasyonlardan sonra silah taşıyabilecek nüfusun çoğunluğu
Anadolu’nun diğer ücralarına nakledildi...”
Ankara
Büyükelçiliği’nin Basın Ataşesi W.E.D. Allen’in yazdığı rapordaki
iddiaların bir kısmı o dönemde bölgede görev yapan Jandarma Komutanı
Albay Nazmi Sevgen’e dayandırılıyor. Sevgen’in emekli olduktan sonra
CHP’nin İstanbul’daki güvenlik sorumlusu olduğu belirtilen raporda
ayrıca Sevgen için ‘Büyükelçilik Bilgi Bürosu’nun yakın arkadaşı’
ifadesi de dikkat çekici. Sevgen’in bölge ile ilgili topografik bilgiler
içeren bir tezinden de bahsedilen raporda, 1947’de sıkıyönetimin
kaldırılmasıyla birlikte 2 bin Kürt ailenin otlatma ve ormancılık
yapmaları için bölgeye geri çağrıldığı belirtiliyor.
Çağlayangil de söylemişti
Dersim’de
gaz kullanıldığına dair iddiaların bir diğer önemli dayanağı da
Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanı olmadan çok önce, özel bir çalışma
dolayısıyla dönemin Malatya Emniyet Müdürü Çağlayangil ile yaptığı
röportajdır. Bu röportajın kamuoyuna yansıyan kısmında Çağlayangil şöyle
diyor: "...Neticeyi söylüyorum. Bunlar kabul etmediler, mağaralara
iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının
içerisinden bunları fare gibi zehirledi. Ve yediden yetmişe o Dersim
Kürtlerini kestiler. Kanlı bir harekât oldu. Hükümet otoritesi de köye
ve Dersim’e girdi. Bugün Dersim’e rahatça gidebilirsiniz. Jandarma da
girer, siz de girebilirsiniz.”
29 Ocak 1947 tarihli o rapor
‘İngiltere
Büyükelçiliği, Ankara/29 Ocak, 1947’ başlıklı ve Ernest Bevin imzalı
üst yazıda şunlar var: "Efendim, 1936’da yaşanan karışıklıklardan sonra
uygulanan olağanüstü halin şu an itibariyle hükümet tarafından
kaldırıldığını size bildirmekten şeref duyarım. Tunceli bölgesi (önceden
Dersim olarak bilinen yer), Türkiye’nin güneydoğusunda yer alır ve
çoğunlukla Kürtler tarafından mesken edilmiştir. Basın ataşesi
tarafından hazırlanan bölge hakkında bir bildiri ve bölgenin yakın
tarihi ektedir.”
Dersim planı 5 yıl önce hazırdı
1938’deki
askeri harekâttan tam 5 yıl önce Jandarma Umum Komutanlığı tarafından
hazırlanan eylem planı, askerin her halükârda Dersim’in üzerine
yürüyeceğini ve aşiretlerin sürgün edileceğini gösteriyor.
Dersim’de ne olmuştu?
1936’da
geniş yetkilerle donatılan General Abdullah Alpdoğan ‘genel müfettiş’
olarak bölgeye gönderildi. Dersim, Elazığ ve Bingöl illerinde
sıkıyönetim ilan edildi. Şeyh Sait isyanından beri aşiretler arasındaki
gerginlik son dönemde ‘devletten yana olan ya da olmayan’lar düzeyine
gelmişti. Bu gerginlik, ‘devletin uzattığı elin havada kalması’ Alpdoğan
Paşa’nın sinirlerini iyice bozmuştu. Dersim’e devletin nüfuz etmesi
ancak bölgenin en güçlü isimlerinden Seyid Rıza ile anlaşmaya bağlıydı.
Alpdoğan, Seyid Rıza’ya geniş bir arazi, çok sayıda dükkân ve para
teklif etti. Seyid Rıza, bu ‘rüşveti’ kabul etmedi. 1937’de Dersim’de
bir iç savaşın yaşanmasından endişe eden Seyid Rıza, oğlu İbrahim’i
Alpdoğan Paşa’ya yollayarak kanın durdurulmasını istedi. Dönüşte Sin
Köyü’ne misafir olan İbrahim, Alpdoğan’ın emriyle öldürüldü. Seyid Rıza
da yanına aldığı 100 kişilik silahlı gücüyle Sin Köyü’nü ve bir karakolu
bastı, katillerin kendisine teslim edilmesini istedi. Bu olay isyan
sayıldı ve Nisan 1937’de harekât resmen başladı. Diyarbakır’dan kalkan
uçaklar Dersim’i bombalamaya başladı. Askeri harekâtlarda 50 bine yakın
Dersimlinin yaşamını yitirdiği tahmin ediliyor.
Dersim’deki
harekâtın her ne kadar isyanı bastırmak için yapıldığı söylense de
yayımladığımız belge ve fotoğraflar, aslında bu askeri harekâtın çok
önceden planlandığını ortaya koyuyor. Bu belgelerin en önemlisi ise
1938’deki harekattan tam 5 yıl önce 1933’te eski adıyla Jandarma Umum
Kumandanlığı’nın hazırladığı ‘gizli’ eylem planıdır.
Yalnız 100
adet basılan, üzerinde ‘gizli ve zata mahsustur’ yazılı kitapçıkta
Dersim’in tarihi, coğrafi ve demografik özelliklerinin yanı sıra
‘asayişsizliği’ ile ilgili de bilgiler yer alıyor. Ayrıca Dersim’le
ilgili hazırlanan altı rapor da kitapçıkta mevcut. Mülkiye Müfettişi
Hamdi Bey’in raporuna göre, Dersim halkı son derece zeki, kurnaz ve
hileci. Aynı zamanda çıbanın başı... Dersim’deki asayiş sorunlarının tek
tek sıralandığı kitapçıkta bölgenin itaatsizliğine de değiniliyor.
Kitapçık iki ana bölümden oluşuyor. Dersim’i tanıtmak ve Dersim’in
asayiş vaziyeti. İlk bölümde, Dersim’in coğrafi vaziyeti, yolları,
suları, nüfus vaziyeti, ırki, iktisadi, zirai, idari, mali, askerlik ve
aşiret vaziyetleri anlatılıyor. İkinci bölümde ise Dersim’in
asayişsizliği anlatılırken, bu konuda alınacak ıslahi esaslar ve bu
çalışmanın safhaları anlatılıyor. Dersim’den hangi aşiretlerin
çıkarılacağı planları da yapılmış. Hazırlanan plandaki çarpıcı
ifadelerden bazıları şöyle:
Dersim kıt’ası ahalisi, menaatı
mevkiiyeleri hasebile alelekser yaptıkları yanlarına kâr kaldığından
bundan cüret alarak hükümete inkiyat (boyun eğmek) etmiyor, vergi ve
asker vermiyor...
Dersimlilerin cidden ıslahı için ittihaz (tutma,
sayma) icrası labut tedabire gelince: ‘Muhtemelen her mukavemeti hesap
ederek bunu kıracak kadar 4. ordudan (20. tabur) kuvvet tahsisi...
‘Dersim büyük bir çıban’
Kitapçıkta
bazı raporlara da yer verilmiş. Bunlardan biri de Mülkiye Müfettişi
Hamdi Bey’in raporu. O raporun bazı bölümleri de şöyle:
Seyit
Rıza’nın bütün aşiretleri ittifakına alması ve harekete şubatta
geçmeleri ihtimali hakkındaki keyfiyeti teyit veğ tevsik kabil
olmamıştır. Yakın bir mülakatın vereceği netayiç ve malumatı arz
edeceğim gibi Dersim gittikçe Kürtleşiyor, mefküreleşiyor (ülkü, ideal),
tehlike büyüyor...
Dersim, hükümeti Cümhuriyet için bir çıbandır...
Raporun
ardından çıkarılan bir de şu sonuç kitapçığa eklenmiş: "Dersim, Türkiye
için cehalet, maişet darlığı, dahili ve harici tesvilat ve Kürtlük
temayülatı ile bulaşmış, tehlikeli bir çıbandır. Bu çıbanın kat’i bir
ameliyeye tabi tutulması lazımdır...”
"Dersim halkı cahildir.
Bununla beraber şekavete, tecavüze, soygunculuğa, asıl müessir rüesa
olmuştur” diye başlayan bölümün sonunda ıslah çalışmalarının safhaları
şöyle anlatılıyor: "Ana yolların inşası, silahların toplanması,
reislerin, bey ve ağaların, seyitlerin bir daha gelmemek üzere Garbi
Anadolu’ya nakli...”
İNÖNÜ RAPORU
İsmet
İnönü’nün hazırlattığı 1935’teki raporda özetle şunlar yazıyordu:
"Erzincan’da Dersim Kürtlerine karşı vaktiyle set olan Türk köyleri
dağılıp zayıflayarak ve Ermeniler kâmilen (tamamen) kalkarak
Dersimlilerin istilasına karşı meydan tamamen boş kalmıştır. Köyler
Dersim’in semiz halkı ile süratle dolmaktadır. Bu köyler Dersim çapulcu
kollarının içeri yayılması için menzil ve yatak rolü yapmaktadır...
Dersim vilayetinin yeniden teşkiliyle askeri bir idare kurulması ve
ıslahın bir programa bağlanması lazımdır. 1935 ve 1936’da yolları,
karakolları yapılacaktır. 1937 ilkbaharına kadar hazır olursa mürettep
ve seferber 2. Fırka Kuvvet ilbaylığı emrine 1937 ilkbaharında
verilecektir.”
BAYAR RAPORU
Celal
Bayar da başbakan olduğunda 1936’da Dersim de dahil bölgeyi gezerek bir
‘Şark Raporu’ hazırladı. Raporunun girişinde şu ifadeler yer alıyordu:
"Hariçten sokulmağa çalışılan politikanın muzır cereyanlarını kırmak ve
bu yurddaşları ana vatana bağlamak için devamlı çalışmak ister.
Kendilerine, yabancı bir unsur oldukları resmî ağızlardan da ifade
edildiği takdirde, bizim için elde edilecek netice, bir aksülamelden
ibaret olabilir. Bugün Kürt diye bir kısım vatandaşlar okutturulmamak ve
devlet işlerine karıştırılmamak isteniliyor. Bunu bir sisteme
bağlayarak, kendilerine sarih talimat verilmesini çok yerinde ve faideli
bir tedbir olarak telâkki etmekteyim.”
Dersim isyanı kronolojisi
Haziran 1925
İsyan
dalgası Şeyh Sait ile başladı. Bu isyan kanlı bir şekilde bastırıldı,
Şeyh Sait İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı ve idam edildi. Devlet artık
bu bölgeye hep şüphe ile bakmaya başladı.
Ocak 1936
Geniş
yetkilerle donatılan General Abdullah Alpdoğan, bölgeye gönderildi.
Dersim, Elazığ ve Bingöl illerinde sıkıyönetim ilan edildi. Yaptığı ilk
iş, kışla inşa etmek oldu.
Ocak 1937
Seyid
Rıza, oğlu İbrahim’i Alpdoğan’a göndererek kanın durdurulmasını istedi.
İbrahim, dönüşte Alpdoğan’ın emriyle öldürüldü. Seyid Rıza 100 kişilik
silahlı gücüyle bir karakolu bastı.
Nisan 1937
Askeri
harekât resmen başladı. Bölgeye halkı teslim olmaya çağıran bildiri
atıldı. Bildiride, "Teslim olun. Yoksa Cumhuriyet’in kahredici orduları
tarafından mahvedileceksiniz” deniliyordu.
Eylül 1937
Çok
kan döküldüğünü gören Seyid Rıza, "Canına bir zarar gelmeyecek” sözü
üzerine teslim olmaya giderken 12 Eylül 1937’de adamlarıyla beraber
tutuklandı. Sonra da idam edildi.
Haziran 1938
Yeni
bir askeri harekât daha başlatıldı. Oldukça kanlı olan bu harekatta
resmi rakamlara göre 13 bin kişi öldü. Tarihçilere göre ise üç yılda
ölen Dersimlilerin sayısı 50 bine yakındı. (Radikal)