Van
Depremi’nde yaşanan karmaşanın temelinde, BDP ile devletin çekişmesi
yatıyor. Kürt kökenli vatandaşlarımızın bir bölümü, her aksaklığın
faturasını devlete çıkarıyor. Devlet de BDP' lilere kucak açmıyor, hatta
çalışmalardan dışlıyor. Van'da her attığım adımda bir KCK temsilcisiyle
karşılaştım. Ateş püskürüyorlardı. Eğer bir olay çıkmadıysa, bunda Van
Belediye Başkanı Bekir Kaya' nın çok rolü oldu.
Deprem bölgesinde geçirdiğim günlerde, fazla konuşulmayan, fazla üstüne gidilmeyen bir garipliği hissettim.
Ortada açıkça bir devlet- BDP çekişmesi var.
Devleti temsil edenler, yılların birikimiyle , BDP' ye ters bakıyorlar.
Belki
tepedeki yetkililer değil. Örneğin, koordinasyonu yürütmekle sorumlu
olan Vali Münir Karaloğlu ile konuştuğunuzda farklı bir yanıt
alıyorsunuz. Ancak onun hemen alt kadrolarına indiğinizde durum
değişiveriyor.
Dün de değinmiştim.
Vali "Koordinasyon merkezine gelmediler, bir defa bile uğramadılar. Davetiye mi çıkarmamız gerekir"
derken, tüm teşkilatının işbirliğine hazır olduğuna dikkat çekiyordu.
Ben Vali'nin içtenliğine inanabilirim de aynı şeyi konuştuğum diğer
devlet temsilcileri için söyleyemem.
Kimseyi de suçlamak niyetinde değilim.
En
küçüğünden yukarıya doğru devlet bürokrasisi ve güvenlik güçleri BDP'
ye farklı bakıyorlar...Tepeden bakıyorlar... Bu şekilde koşullanmışlar.
BDP' yi ülkeyi bölmek isteyen bir güç olarak gördüklerinden dolayı
refleksleri hep aleyhte işliyor.
Açık söylemek gerekirse, BDP’lileri düşman gibi görüyorlar.
Sokaklardaki hava aynen böyle...Genelde kuşkucu bir yaklaşım var...Yüksek sesle şikayet edenleri polis dağıtıyor...Sivil
toplum örgütlerinden veya BDP’li olduğu bilinen derneklerden gelen
telefonlara yanıt verilmiyor...Pasif bir sırt dönme var...Sokaktaki şikayetleri dahi
BDP'
lilerin organize ettiklerine, yardımları engellediklerine inanıyorlar.
Bu partiyi kendilerine bir engel olarak niteliyorlar.
Diğer bir gizli kurgu, halkın tepkilerini belediyelere yönlendirme çabasında da hissediliyor. Belediyelerin
hiçbir şey yapmadıklarını söyleyen, belediyelerden hesap sorulmasını
isteyen devlet yetkililerinin dillerinin altında BDP'ye prestij kaybı
sağlama çabası da yok değil.
Van ikiye bölünmüş bir yer. Yarısı BDP'li, diğer yarısı Ak Parti'li. Devlet ikinci kesimle daha kolay ilişki kurabiliyor, daha rahat işbirliği yapabiliyor.
Tabii o zaman da ayırımcılık filizleniyor.
Bu duruma gelinmesinde sadece devletin sorumluluğunu anlatmak da haksızlıktır.
BDP'nin de bu depremde güç gösterisi yaptığını (Yan kutudaki yazıya bakın ltf) söylememiz gerekir.
* * *
KCK, HEM KIZIYOR, HEM ALTTAN ALIYOR...
Bölgedeki KCK oluşumunu bu defa gözlerimle gördüm.
Kimse kimlik kartını gösterip "Bak ben KCK'lıyım" demiyor tabii. Ancak biraz konuştuğunuzda durumun vahametini hemen anlıyorsunuz.
T.C. Devleti ne kadarını hapse atarsa atsın, KCK hemen boşluğu dolduruyor .
Bölgede iki devlet var.
Biri BDP-KCK oluşumu, diğeri de T.C Devleti.
Bu iki gücün arasında derinden derine bir yarış, bir rekabet olduğu açıkça hissediliyor.
T.C Devleti çok güçlü. Polisi, askeri, parası ve dev olanaklarıyla yenilmesi son derece zor bir olgu. Ancak halkın kalbini çalan, halkın inandığı ses ise, BDP- KCK örgütü.
Türk
Devleti ile karşılaştırdığınızda tabii ki daha zayıflar, ancak sesleri
yüksek çıkıyor. Özellikle devlet tarafından yeterince
bilgilendirilmedikçe, dışlandıkça, istedikleri gibi hareket yeteneğine
kavuşuyorlar.
Üstelik kızgınlar.
KCK tutuklamaları, BDP'nin
adam yerine konmaması onları çileden çıkarmış durumda. Güçlerini ancak
sokakta gösterebiliyorlar. Yine de Van Belediye Başkanı Bekir
Kaya'nın sertleşmeye prim vermemesi, sorunları yumuşaklıkla çözmek
istemesi, birçok olayın önlenmesini sağlamıştır. BDP sürtüşme
peşinde koşmuyormuş izlenimini veriyor. Türkiye'nin her bir yanından
yardım yağarken, inanılmaz bir destek kampanyası yaşanırken, sokakları
ateşe vermek istemiyorlar. Aslına bakacak olursanız, onlar da
karşı karşıya kaldıkları bu sevgi yumağından etkilenmişler.
Memnuniyetlerini de pek gizlemiyorlar. Ancak onların derdi devletin
yaklaşımı...
Bizler istediğimiz kadar birliktelik
nutukları atalım, devletin şefkat dolu elinden söz edelim, bölge çoktan
bölünmüş bile . İnsanların kafalarında bölünmüş. Siyah ve beyaz gibi . Kürt
kökenli vatandaşlarımızın bir bölümü Ak Partili olmuş ve Erdoğan ne
derse ona inanıyorlar. Diğer bir bölümü ise İmralı ve Kandil'e inanıyor.
Bizlerin, bu durumu görmemezden gelerek bir yerlere varabileceğimizi de sanmıyorum.
Tren kaçmış...
Treni tekrar yakalamanın tek yolu temelden bir tutum değişimi gerektiriyor. Buna da kimsenin niyeti yok. Kavga,
dövüş, silah ve tehditle gidilebilecek hiçbir yerimiz yok. Halklar
arasındaki uçurum da giderek artıyor. Bunu görmek için birkaç günlüğüne
bölgeye gidip sokaktaki insanları dinleyin, ardından da resmi
yetkililerin nabzını tutun yeter. (Hurriyet)