Ben en çok o gece, o koskocaman ayın altında sabahı beklerken ne hissettiklerini merak ediyorum.
BİR GECE DAĞLARDA / YILDIRIM TÜRKER
Bir dağın başında toplanmışlar.
Her yaştan yüzlerce adam. İsterseniz hepsinin yüzüne ayrı ayrı bakın. Uzun uzun. Farklı bir ifade göremeyeceksiniz.
Onlar,
topluca yas tutmaya; dağ başlarında, hapishane önlerinde, köy
meydanlarında çöküp hep birlikte uzaklara, dağların yakardığı gökyüzüne
bakarak oturmaya alışık. Onlar Kürt.
Dolayısıyla onlar
için o toprakların Irak sınırı içinde kalmasının hiç önemi yok. O
topraklarda yüzlerce yıldır bin bir acıyla yaralı, çöküp oturur o
adamlar.
Irak sınırında bulunan Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı
Yemişli ve Ortaköy kırsalında 12-14 Mayıs arasında düzenlenen
operasyonlar sırasında çıkan çatışmalarda öldürülen 12 PKK militanından
üçünün cenazelerini almaya gelmişler.
Bu fotoğrafa çıkmamış ama
kadınlar da var. Yakınlarının, evlatlarının, geleceklerinin ölüsüne
sahip çıkmak için gelmişler bir araya.
Uğursuz bir pazar günü, gözlerini karartıp Irak sınırı içinde kalan o bölgeye girivermişler. Binlerce Kürt.
İlk gün cenazelerini almalarına izin verilmemiş. Bilican Tepesi’nde ateşler yakarak geceyi geçirmişler.
Ben en çok o gece, o koskocaman ayın altında sabahı beklerken ne hissettiklerini merak ediyorum.
Türkiye
Cumhuriyeti sınırının dışında, sabaha yakınlarının ölülerini almak için
her zamankinden daha tekinsiz geceyi tüketirken bütün hayatlarının
cehenneme bakan arafta, gayri meşru bir varoluş olarak geçip gittiğini
hissettiler mutlaka.
Yüzleri sanki binlerce yıllık bir acıyla çizilmiş.
Yakınlarında
toplu mezarlar patlıyor durmadan. Hizaya sokulup kurşuna dizilmiş
binlerce kayıtsız ölü çıkıyor çukurlardan. Kayıplarının ölüleri. Mezarsız ölüler.
Bu kez ölülerini elleriyle yıkayıp kendileri gömmek istiyor.
Bu hâlâ birilerine anlaşılmaz geliyor bu topraklarda.
Artık kabul etmenin vakti gelmedi mi? O terör örgütü ve terörist dediklerinizin ardında on binlerce, yüz binlerce, milyonlarca insan var.
Tükenmezler ki vurmayınan.
Genelkurmay’ın
açıklamalarını zaten takip ediyoruz. Bir de o geceyi o dağlarda
geçirenlerden birinin ağzından dinlemek istemiyor musunuz?
Biz de
bu fotoğraftaki insanlara bakarken onların yanında olan Şırnak Bağımsız
Milletvekili adayı Hasip Kaplan’ın bianet’e yaptığı açıklamadan uzunca
bir bölüm okuyalım. Sınırın ötesindeki o geceyi anlatıyor:
"Cenazelerin
dördünü askerler almıştı. Ancak aşağı tarafta olan üç cenazeye
ulaşamıyorlardı. Çünkü oraya indikleri zaman PKK’lı grubun saldırısından
çekiniyorlardı.
Biz Yemişli’de görevli yarbay ile konuştuk ve 10-15 genç, dinamik arkadaşımızı görevlendirerek ‘cenazeleri alın gelin’ dedik.
Yarım
saat sonra Tugay Komutanı Abdullah isminde birisi geldi ve telsizden
‘Vurun, öldürün, milletvekillerini de belediye başkanlarını da tarayın’
diye emir yağdırmaya başladı. Bu arada emrinde görevli komutanlara
durmaksızın küfürler yağdırdı.
O gün cenazeleri almamızı
engellediler. Tüm gün tank atışı, top atışı yaptılar. Benim gözlerimin
önünde, o derin uçurumlardan, arama yapan insanların üzerine kaya
yuvarladılar. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin geldiği nokta vahim.
Bir
alt rütbeli komutana dedik ki, ‘Bize yarım saat müddet verin, biz gidip
cenazeleri alıp, devlet hastanesine bırakalım ve süreç olaysız şekilde
atlatılsın.’ Fakat komutanın saldırı emri üzerine biz aşağıda arama
yapan arkadaşlarımızı yukarı almak zorunda kaldık.
Binlerce insan orada ‘Direniyoruz, kalıyoruz, almadan gitmiyoruz’ dedi. Bu sefer asker önde, biz karşısında beklemeye başladık.
Komutan
bize geldi ve ‘sınırı aştınız’ dedi. Ben de ‘Burada Türkiye’deki bir
birlik var. Sen de aşmışsın sınırı, gitmişsin Irak Kürdistanı’na tabur
yapmışsın. Ben de bu topraklardayım; hepimiz kaçağız burada’ dedim.
Binlerce
kişi, Bilican Tepesi’nde ateşler yakarak kaldık. Buz gibi havada dağ
başında sabahladık. O civarda bulunan beş altı köyden insanlar sürekli
olarak bize ekmek, su ve battaniye taşıdılar.
16 Mayıs günü sabah
erkenden 300 kişi cenazeleri almak amacıyla vadiye doğru hızla inmeye
başladı. Bunun üstüne askerler, inen insanların üstünden müthiş bir
yaylım ateşi açtı. Tank atışları, havan atışları, mermiler... Gerçekten
inanılmazdı.
Olay yerine Gültan Kışanak, Filiz Koçali ve Osman
Baydemir de geldi. Dedik ki, ‘Ateşi durdurun, müsaade edin, cenazeleri
alıp gidelim’ dedik. Komutanlarla görüştük.
Bunca ateşe rağmen ve yasaklamaya rağmen, devletin cenazeleri almaya korktuğu yere halk girerek ‘biz alırız’ dedi ve aldı.
Cenazeler geldikten sonra halk, ‘Bize saldıranlara cenazeleri vermeyiz’ dedi.
Halk cenazeleri Yemişli’ye getirmek için konvoy halinde yürüyüşe
geçince askerler ateş açmaya ve gaz bombaları atmaya başladı.
Araçlarımızın camlarını kırdılar.
Ayrıca biz o an Irak
topraklarındayız. Savcının ya da kaymakamın yetkisi yok. O nedenle
‘Burada otopsi yaptırtmayız, cenazeleri Yemişli Sağlık Ocağı’na götürür,
orada otopsi yaptırır, sonra size teslim ederiz’ dedik.
Her tarafımızı panzerlerle ve 2 bin özel askerle sardılar. Dört tane helikopterle tam 50 uçuş yaptılar tepemizde.
Askerler
panzerlerle, tanklarla yolları tuttu. Her yere taş ve kaya yığdılar.
Böylelikle cenazeleri bizden kaçırarak Bilican Taburu’na götürdüler ve
otopsiyi askeri taburda yaptılar ve oradan helikopterle Adli Tıp’a
gönderdiler.
Orada hükümet yoktu, başbakan yoktu, vali yoktu; kimse kimseyi takmıyordu. İki tane paşa ‘hukuk da benim, kanun da benim’ diyerek kral kesilmişlerdi.” / RADİKAL