Celal
Bayar'dan avukatlığını yapan Hüsamettin Cindoruk'a Dersim özeti: Polis,
jandarma giremiyor, vergi alamıyordu. Çok uyardık. Sonunda Atatürk
'vurun' dedi.
Hüsamettin Cindoruk uzun yıllar Celal
Bayar’ın avukatlığını yapmıştı. Dersim katliamı sırasında başbakan olan
Bayar’la Cindoruk’un bu konu hakkında neler konuştuğunu, Bayar’ın
Dersim’le ilgili Radikal'den Ezgi Başaran'a konuştu.
1936’da
Celal Bayar’ın Dersim’le ilgili hazırladığı rapor en az İnönü’nünkü
kadar sert. Bayar, Dersim katliamıyla ilgili ne düşünüyordu?
Ben
Bayar’ın son 25 yılında avukatlığı yaptığımdan bu konuda da
konuşmuştuk. Rahmetli Bayar’ın Dersim’le ilgili bana söylediği şudur:
"Cumhuriyet Milli Misak sınırları içerisinde tamamen egemen olmuştu.
Hakkâri dahil, Trakya dahil bütün ülkede Cumhuriyet egemendi, bir tek
Tunceli dışında. Tunceli’deki mütegallibe Tunceli’yi Cumhuriyet’in
dışında tutuyordu. Polis, jandarma oraya giremiyor, vergi alamıyordu.
Coğrafyası böyle bir direnmeye çok müsaitti. Bunu aşmak için çok uyarı
yaptık, kanunlar çıkardık ama olmadı. Atatürk sonunda bize vurun dedi,
vurduk. Tenkir ve tedip ederek Cumhuriyet topraklarına Tunceli’yi
kattık.” Aynen böyle anlatmıştı.
Atatürk’ün bilgisi yoktu diye bir kesim hâlâ diretiyor?
Atatürk’ün
bilgisi yoktu, o sırada hastaydı diyenler doğru söylemiyor. Başka bir
karine daha Sabiha Gökçen’dir. Kendisi askeri pilot da değildi. Sizce
Atatürk’ün manevi kızı olarak onun bilgisi dışında böyle bir harekâta
katılması mümkün mü? O nedenle işi İnönü’ye veya Bayar’a yıkmak son
derece yanlış. Atatürk’ün ölmeden evvel Tunceli’yi Cumhuriyet
topraklarına katma iradesi var işin içinde.
Ne İnönü ne Celal Bayar bu acımasız yönteme karşı çıkmış ama değil mi?
O
zaman karşı çıkmak yok. İhsan Sabri Çağlayangil, ki Bayar’ın yakınıydı,
devlet bürokrasisi olarak talimat aldıklarını açıkça anılarında
söylemişti. Dersim’e yapılanlar baştan aşağı haksızlıktır. Ve Seyit
Rıza’nın dediği gibi zulümdür. Cumhuriyet’in zorbalığıdır. Evet, belki
CHP egemen partiydi ama o sırada sadece İnönü ve Bayar mı var? Menderes,
Köprülü milletvekili. Demokrat Partili bir sürü vekil var. Eğer orada
bir siyasi mesuliyet varsa, herkesindir. Sadece CHP’nin değil, Demokrat
Parti’nin de.
Bayar, Dersim’le ilgili bir özeleştiri yapmış mıydı size?
Yapmaz.
Onlar nasıl insanlardı biliyor musun… Milli mücadeleci adamlar! Zor bir
kavga içindeler. Ölüm fermanıyla geziyorlar ve bir koca Osmanlı’yla
hesaplaşarak devlet ortaya çıkarıyorlar. İşte o devlete karşı aşırı
sahiplik duygusu gelişiyor onlarda. Devletin mülkiyeti bizde gibi
hissediyorlar. O zamanlar kolay erişilebilen insan hakları sözleşmeleri
de yok, bir tek kuralları esnek olan Milletler Cemiyeti var. Ne
Atatürk’ün ne de diğerlerinin o dönemde öncelikleri hak ve hukuk değil.
Bir devlet kurmanın kirli yanları varsa, onlar bunu kir diye görmüyordu.
Başbakan’ın dilediği özrün anlamlı bir hale gelmesi için ne yapılmalı?
Başbakan’ın,
iktidar olduğu süre boyunca Dersim konusunu ancak bir Dersimli Zaza
Kürdü olan Kılıçdaroğlu CHP’ye genel başkan seçildikten sonra açması
siyasi hesaplara dayanıyor. Acı bir dramı kullanıyor. Lafla özür dilemek
de bir şey getirmez tabii. Cumhuriyet tarihinde sorgulanması gereken
bir hadisedir Dersim. Metot şu: Meclis’te bir araştırma komisyonu
kurulur. Bu komisyon Cumhuriyet’i azarlamadan yaptığı yanlışları ortaya
çıkarıp, telafisi için teklifler yapar. Genelkurmay arşivleri açılır.
Kimin ne zararı varsa karşılanır. Kimin mezarı kayıpsa o mezar bulunur.
Meclis kararıyla bir devlet özür diler. Hükümetler gelip geçicidir,
hukuken mühim olan Meclis’in kolektif özrü. Anayasa böyle bir özrü
mümkün kılıyor. Yalnız tabii bu Dersim özrünün devamı olacak.
Ne gibi?
Dersim
için özür dileyince Ermeni diyasporası sormayacak mı? Onun da özrünü
dilediği vakit, ABD’deki sigorta şirketleri altından kalkılamayacak
meblağlar talep edecek. Daha da acısı olacak. Terörle mücadelede
yaptığınız işlerden dolayı da hesap verilmesi gerekecek. O zaman
Abdullah Öcalan’dan da mı özür dileyecek? Dileyecek o zaman. Devlet
idare etmek kolay iş değildir, tüm bunları hesaba katacaksın.
Bir de İstiklal Mahkemeleri meselesi var. Sizin bu konuda bir çalışmanız olmuştu değil mi?
Tabii.
Meclis Başkanı olduğum dönem (1992) Refah Partisi milletvekili olan
Hasan Mezarcı bir gün geldi ve İstiklal Mahkemesi arşivini açmamı
istedi. Bu arşivin Meclis’te olduğunu bile bilmiyordum o sırada.
Mezarcı, "İskilipli Atıf Hoca’nın uğradığı zulmü yazacağız” dedi. Ben de
‘hay hay’ dedim. Arşive indim, tasnif ettirdim. 1200 kadar dosya vardı,
1100’ü asker kaçağı davası, 100 kadarı siyasi davaydı. 100 siyasi
davanın incelenmesini istedim. Anlaşıldı ki, Istiklal Mahkemeleri’nin
kuruluş amacı asker kaçaklarını önleyip, muntazam orduyu korumak. Ve
adil olma iddiası filan da yok.
Haberal’ı milletvekili yapması için CHP’ye siz ve Demirel gittiniz değil mi?
Benim
elimden öyle bir şey gelmez. Kendimi niye milletvekili yapmadım madem
öyle. Benim haberim bile yok, inan bana. Ne CHP’ye karışırım ne de CHP
karıştırtır. Haberal çok sevdiğim bir dostum, o ayrı mevzu. Bu yaştan
sonra benim hiçbir siyasi beklentim yok. Doğruları söylemekten başka da
derdim yok.
En büyük ‘beyaz Türk’ Erdoğan
Seçimleri
AKP kazandı ama ideolojisi kaybetti. Yola çıkarken ne diyorlardı, şimdi
ne diyorlar. 1991-95 arasında Abdullah Gül’ün ve Salih Kapusuz’un
Meclis’te yaptığı konuşmalara bakarsanız, ne demek istediğimi
görürsünüz. O iddiayla aldıkları oy yüzde 10-11’di. Başlangıç
noktalarından başka bir yerdeler şu anda. En büyük ‘beyaz Türk’ bugün
Tayyip Erdoğan’dır çünkü Cumhuriyet onu yoğurdu.