Konya -
Şeyh Sait İsyanı’nın siyasi organizasyonunu yapan Azadi örgütünü1919
yılında Erzurum’da kuran Miralay Cibranlı Halit Bey’in isyandan hemen
önce Sarıkamış’ta tutuklanarak, Bitlis’e götürülüp idam edilmesi
günümüzde de hala tartışılan bir konu. Cibranlı Halit Bey, askerlerce
elleri kelepçeli olarak Bitlis’e götürülürken, yol güzergahında Ağrı’da
Tutak’ta, Patnos’ta ve Malazgirt’te bulunan Kürt beyleri tarafından
kurtarılmayı bekler…
Miralay Cibranlı Halit Bey’in öncülüğünde
kurulan ve dönemin Kürt aşiret ağalarından olan Haydaranlı Kör Hüseyin
Paşa, Sipkanlı Abdülmecid Bey’in çocukları, Hesenanlı Halit Bey, Hoytili
Hacı Musa Bey’in yanı sıra, eski Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya, Doktor
Fuat gibi dönemin Kürt aydınlarını da bünyesinde toplayan Azadi örgütü;
başlarda Kürdistan İstiklal Komitesi adı altında bir süre çalışmalarını
gizli yürütür.
Gün geçtikçe örgütlenme sahasını genişleten
Azadi, Şeyh Sait ve Şeyh Abdulkadir gibi dini Kürt önderlerin desteğini
de sağlar. 1924 anayasasının katı Kürt inkârcılığı üzerine, topyekûn
direniş kararı alan Azadi, kadrolarını, etkinlik gösterdikleri bölgelere
gönderir. Direniş istihbaratını alan Kemalistler, bunun üzerine 20
Aralık 1924’de Cibranlı Halit Bey’i Sarıkamış’ta tutuklar. Halit Bey’in
Sarıkamış’tan Bitlis’e uzanan tartışmalı sır yolculuğu da böylece
başlar.
‘YÜZ ALTIN’ TALEBİ
Küçük bir askeri birlik
eşliğinde elleri kelepçeli olarak yola çıkarılan Halit Bey, iddialara
göre yolda, Azadi’nin diğer üyeleri tarafından kurtarılacağı ümidini
taşımaktadır. Söz konusu yolculuğun geçiş güzergâhında, Ağrı Tutak’ta
Sipkanlı Abdülmecid Bey, Patnos’ta Kör Hüseyin Paşa ve Malazgirt
dolaylarında Hesenanlı Halit Bey bulunmaktadır. Fakat bu ağaların
hiçbiri Halit Bey’i kurtaramamıştır. Yakın Kürt tarihine damgasını vuran
polemik de böylece başlamış olur. Halit Bey’in yolda Kör Hüseyin
Paşa’ya sözlü bir mektup gönderdiği söylense de, günümüze kadar mektubun
varlığına dair somut bir delil bulunmamıştır. Hesen Hişyar Serdî ve
Cibran beylerinden Kasım Demiralp, iddia edilen mektubun içeriğine dair
bilgi vermektedirler. İddialara göre, Halit Bey, şifreli olarak,
Hüseyin Paşa’dan yüz altın (bazı kaynaklarda kırk altın) ister. Yüz
altının, yüz atlı anlamına geldiği de belirtiliyor.
"KURTARILMASI DEMEK SAVAŞ İLANI OLURDU!”
Araştırmacı
yazar Kemal Süphandağ ise konuyla ilgili ANF’ye çarpıcı bilgiler verdi:
"Ortada harp yok, fiili bir direniş ortamı yok, Kör Hüseyin Paşa nasıl
böyle bir işe girişebilirdi ki? Haydaran aşiretinin yolda Halit Bey’i
kurtarması demek, Kemalistlere savaş ilan etmesi demektir. Tek bir
aşiretin devleti karşına alması, dönemin şartlarına göre mümkün
değildir. Kaldı ki yolculuğun geçiş güzergâhında, Haydaranlardan önce
Sipkanlı Abdülmecid Bey vardı, onlar niçin müdahale etmediler?
Haydaranlardan geçti diyelim, Kör Hüseyin Paşa’dan sonra Malazgirt’te
Hesenanlı Halit Bey vardı; onlar neden Halit Bey’i kurtarmadılar?
Polemiğin sadece Hüseyin Paşa üzerinden yürütülmesi doğru ve sağlıklı
bir yöntem değildir.”
HESENANLAR KURTARMAK İSTEDİ
Araştırmacı
Mazhar Zümrüt de, 2006 yılında "Bîr” dergisinde yayımlanmış olan
Hesenanlılarla yapmış olduğu röportajında benzer ifadelere yer veriyor:
"O
dönemde Hesenanlılar ile Heyderanlıların arası açıktır. Bunun için
Hesenanlar, Heyderanlıların bölgesine giremedikleri için, Halit Bey’i
Bitlis yakınlarındaki Rehva ovasında kurtarmayı planlamaktadırlar. Halit
Bey’i Bitlis’e götüren askeri birliğin peşine düşen Hesenanlar, Rehva
ovasında askeri birliğe yetişemezler. Bitlis’e saldırmaya da güçleri
yetmediği için geri dönerler.”
"ATATÜRK’E AFFETTİRİRİZ!”
Cibranlı
Halil Bey, Sarıkamış’tan yola çıkarılırken, Kağızman yakınlarında
yerleşik olan Türkmen aşiretlerinden Karakurt aşiretinin reisi Abbas
Bey’in Karapınar köyündeki evine misafir olur. Doç.Dr. Gürsol Solmaz’ın
Abbas Bey’in anılarına dayandırdığı makalesi, yolculuğa dair şu
bilgileri içeriyor:
"Karapınar’a geleceğini önceden öğrenmiş olan
Abbas Bey, Miralay Cibranlı Halit Beyi ve askerleri kapıda karşılamış.
Miralay Cibranlı Halit Bey, Abbas Beyi görür görmez, "Şu insafsızlara
söyle bileklerimdeki zincirleri çözsünler; soğuktan bileklerim koptu”
demiş. Abbas Bey, müfreze komutanına, Miralay Cibranlı Halit Beyin
bileklerindeki zincirleri çözmesini söylemiş. Müfreze komutanı kabul
etmemiş, Abbas Bey, bir aşiret beyini bu şekilde misafir edemeyeceğini,
bunun töreye aykırı olduğunu, tüm sorumluluğu üstüne aldığını söyleyerek
müfreze komutanını, biraz da tehditle sonunda razı etmiş ve Miralay
Cibranlı Halit Beyin bileklerindeki zincirleri açtırmış. Daha sonra
Aslan Efendi’nin evinin tarafındaki misafir odasına misafirlerini buyur
etmiş. Derhal koyunlar kesilmiş, beylere yakışır bir sofrada yenilmiş
içilmiş, yemekten sonra askerlerin bir kısmı köyün diğer evlerine
dağıtılmış ve misafir odasında az bir insan kalmış. Abbas Bey ile
Miralay Cibranlı Halit Bey muhabbeti koyulaştırmışlar. Abbas Bey,
Miralay Cibranlı Halit Beye, "Bey, gel bu sevdadan vazgeç, Kazım Paşa
nezdinde hatırımız olduğunu bilirsin, ona, aracı olmasını söyleriz.
Atatürk’e söyletir, seni affettiririz” der. Miralay Cibranlı Halit Bey,
"Sen hiç dert etme Abbas Bey, bana bir şey olmaz. Eleşkirt’e varır
varmaz, Abdülmecit Bey (Sipkanlı) beni kurtaracak, eğer orada bir
aksilik olursa Tutak’ta Abdülmecit Bey (Topal) veya Patnos’ta Hüseyin
Paşa beni bunların elinden alacak, gönlünü ferah tut” demiş. Abbas Bey
ise "Beyim, biz birbirimizi iyi tanırız, bak seni nasıl yarı yolda
koyacaklar, gel şu meseleyi bir daha düşün.” demiş ise de, sonuç
alamamıştır.”
"BİRŞEY YAPAMADIK”
Miralay Halit Bey’in
özellikle söz konusu güzergâhtan Bitlis’e götürmesindeki amaç, Hesenan,
Heyderan ve Sipkan aşiretlerinin üzerinde psikolojik baskı kurmaktır.
Kemal Süphandağ’ın bu konuda aktardıkları şöyle:
"Akrabalarımız,
Halit’ Bey’in aralarından geçirilip, Bitlis’e götürülmesini zaten
kendilerine yedirmiyorlardı. Çok sohbete şahit oldum, büyüklerimiz
diyordu ki, ‘Halit Bey’i aramızdan geçirdiler, bir şey yapamadık’
şartların elverişsizliği bunun sebebidir.”
Sonuç olarak yolda
kurtarılmayan Miralay Cibranlı Halit, Bitlis’e götürülüp eski Bitlis
milletvekili Yusuf Ziya ile birlikte yargılanır. Halit bey’in çocukları
Mahmut, İbrahim ve kardeşi Selim Bey’in bir oğlu Antalya’ya sürgün
edilir. Cibranlı Halit Bey’in çoğu akrabası ya öldürülmüş, ya da kaçıp
Suriye’ye sığınmıştır. Selim Bey’in sağır ve dilsiz oğlu bütün bu
hengâmede amcazadeleriyle birlikte sürgün edildiği Antalya’ya giderken
yolda kaybolmuş. Ve bu güne kadar kendisinden bir haber alınamamış.
KALPAĞI VE KILICI AÇIK ARTTIRMAYLA SATILDI
Cibranlı
Halit Bey, Yusuf Ziya yargılama sonucu idam cezasına çarptırılırlar. Ve
infazları Bitlis çarşısında gerçekleşir. Edebiyatçı Demir Özlü
1960’ların sonlarına doğru Muş’ta askerlik yapar, halkın kış boyunca
başlarından indirmedikleri tüylü kalpakları merak eden Özlü, Halit
bey’in ölüm hikâyesi ile karşılaşır. Özlü daha sonra bu tanıklığını
1970’de "Yeni Dergi”de dile getirir:
"Halit Bey’in aşireti Varto
dolaylarında mıdır acaba? Cibran aşiretinin bir kolu öyle sanıyorum ki
Varto dolaylarındadır… Halit bey’in ölümü… Ben de Muş’ta bütün bir kış,
yediden yetmişe halkın başında dolaşan kalpaklara olan ilgim yüzünden
öğrendim. Halit Bey orduda yarbay rütbesindeydi. Bitlis çarşısında
asılmış… Yarbay Halit değil, Cibranlı Halit Bey… Cibranlı Halit Bey’in
kalpağı eşsiz bir kalpaktı. Büyüktü, süslüydü. Tüyleri pırıl pırıldı.
Onun idamından sonra açık artırmayla satıldı. Kürt aşiret beyleri
geldiler. Kalpak o zamanın parasıyla 80 altına satıldı. Şimdi onu kim
bilir hangi bey saklıyor? Cibranlı Halit Bey, Bitlis çarşısında asıldı.
Kılıcı da açık artırmayla satıldı. Şimdi kim bilir hangi beydedir?
Bunları da Muş çarşısında halin yanındaki dükkânın önünde oturmuş bir
adamdan öğrendim… Halit Bey’in asıldıktan sonra kalpağı açık artırmaya
çıkarıldı. Şimdi kim bilir hangi Kürt beyinin evindedir? Bu başlarda
dolaşıp duran kalpak mıdır? Kalpak Halit Bey’in kalpağıdır. Cibranlı
Halit Bey’in kalpağı, bilinmeyen bir yerde, duvarları iyice kalın bir
Kürt evinde, bir rafın üstünde, üzerinde nişanları parlar durur.”