17. yüzyılda yaşamış Ahmed-i Hani’nin
doğum tarihi tam olarak bilinmiyor. Bazı kaynaklarda 1651 yılında
doğduğu ifade ediliyor. Eldeki kayıtlara göre Ahmed-i Hani, Hakkâri’nin
Çukurca ilçesi Han köyünde dünya geldi. Doğduğu yere izafeten ‘Hani’
lakabıyla tanındı. Daha küçük yaşlarda iken bazı vasıfları ön plana
çıkan Ahmed-i Hani daha sonra bilinmeyen bir nedenle zamanın kültür ve ticaret merkezi konumunda olan Doğubayazıt’ a yerleşmiş.
Ahmed-i
Hani, Bayazîd'de bulunan Muradiye Medresesi'nde eğitim görmüştür. Bunun
yanında Suriye medreselerinde Antik Yunan felsefesini, Mezopotamya ve
İran medreselerinde de tasavvuf, astronomi, şiir ve sanat tekniğini
öğrenmiştir. Bunun yanında, buralarda Feqiye Teyran, Hipokrat, Platon, Aristo, Farabi, Şahabettin Sühreverdi, Muhyiddin-i Arabî, Ali Heriri, Firdevsi, Ömer Hayyam, Nizami ve birçok ilim adamlarının eserlerini incelemiştir.
Eğitimini tamamladıktan sonra tekrar Doğubayazıt’a dönen Hani, on dört yaşında Mir Muhamed'in divan kâtipliğini yapmış; daha sonraları Muradiye Medresesinde imamlık ve öğretmenlik görevlerini birlikte sürdürmüştür.
Yaşadığı dönemde herkesi kardeşliğe ve barışa çağıran Hani hiç kimseyi
ayırt etmeden herkese ders vermiştir. Bütün insanların birlik ve
beraberlik içerisinde yaşamaları gerektiğini anlatan Ahmed-i Hani, umudu ve sevgiyi her daim amaçlamış büyük bir bilgedir.
Dini ilimlerde
yüksek derecede ilim ve fazilet sahibi hâkim ve edip bir zat olan Hani,
dini ilimler başta olmak üzere yaşadığı dönemin kültür, edebiyat ve
düşünce dünyasına damgasını vurmuştur. Hani'nin düşüncesinde yaşam
ve özgürlük en yüce ve asil değerlerdir. Bu değerlerin nasıl
korunacağı, Hani‘nin felsefesinin esas sorusudur. Hani, hayata ve
özgürlüğe dönmeye olan çağrısını hep tekrar etmektedir, ancak hayata ve
özgürlük değerlerine asilce, onurluca ve insanca dönmeyi istemektedir.
Şiddeti, saldırganlığı ve insanlığı yok etmeyi hedefleyen hiçbir
harekete prim vermemektedir.
Toplumda insanlarla iç içe yaşamış olan Ahmed-i Hani,
insanların problemleriyle ilgilenmiş ve toplumda yaşanan sıkıntı ve
problemlerin halkla ilgilenmemekten ve halkın sahipsiz kalmasından
kaynaklandığını belirtmiştir. Bu sıkıntı ve problemlerden kurtulmanın
yolunu: insanların birlik ve berabe
rlik içerisinde olmaları ve birbirlerine destek olup yardımlaşma ve dayanışma içerisinde bulunmaları olarak belirtmiştir. Hani
hiçbir zaman Kürt, Türk, Arap ayırımı yapmaksızın herkesin birlik ve
beraberlik içerisinde yaşaması gerektiğini anlatmıştır.
Hani
Kürtçe, Arapça, Farsça ve Türkçe biliyor, eserlerini özellikle Kürtçe
olarak yazıyordu. On dört yaşında yazmaya başlayan Hani’nin birçok eseri
vardır ki bunlardan en önemlileri Kürtçe-Arapça sözlük olan "Nûbiharan
Biçukan” ve meşhur "Mem û Zîn”dir. 'Mem û Zîn'in asıl konusu, Mem ve Zîn
adlı kahramanlar arasında 'mecazi' olarak başlayıp daha sonra 'ilahi
aşk’a dönüşen aşk hikayesidir. Mem u Zin'in hikâyesi "Memê Alan"
adıyla Kürt halkı arasında hayli yaygın ve eskidir. Bu hikâye milattan
önceden bu yana halk arasında söylenen ve mitolojik nitelik kazanan bir
destandır. Büyük ozan bu destandan ilham alarak o hikâyeyi kendi çağının
yaşantısına göre somut bir kalıba dökmüş, çağdaş bir üslupla yazmıştır.
Bu suretle hem destanı kaybolmaktan kurtarmış, hem de Kürt Edebiyat'ına
ölmez bir eser armağan etmiştir. Hani bu eserde Mem ve Zin'in aşkı
etrafında çağının yaşantısını, o zamanın sosyal, kültürel ve idari
durumunu da güçlü bir maharetle tasvir etmiştir. İyiliği, doğruluğu,
suçsuzluğu, zayıflığı ve çaresizliği Mem ve Zin'in şahsında toplayarak;
kötülüğü, dalkavukluğu, fitneciliği ve ikiyüzlülüğü de Beko'da
somutlaştırarak gözler önüne sermiştir.
Ahmed-i Hani, yazmış olduğu Mem u Zin
isimli aşk eseriyle Nizami'nin Leyla ve Mecnun, Firdevsi'nin Şehname ve
Shekaspeare'in Romeo ve Juliet eserleri düzeyinde evrensel nitelikte bir
yapıt ortaya koymuş bir filozof ve bilge kişiliktir.
Doç. Dr. Bilal, Ahmed-i Hani’den bahsederken şöyle der: "Ahmed-i
Hani, kendi yaşadığı dönemde insana ve insanî olana değer
verilmeyişini, insanî olanın yerine materyalizmin ikame edilmiş olmasına
tepki göstermiştir. İnsanî tecrübenin en temel kategorileri olan
felsefe, edebiyat ve bilime kimsenin ilgi göstermemesini, paranın ve
materyalizmin her şeyin ölçüsü haline getirilmesini Ahmed-i Hani,
merkezî insanî sorun olarak değerlendirmektedir; çünkü materyalizm,
insanî olan her şeyi yani maneviyatı, özgürlüğü, yaşamı ve aşkı
tüketmekte ve yozlaştırmaktadır. O sadece kendi döneminin materyalizmine
değil, bütün zamanların materyalizmine ve tüketiciliğine karşı yazmayı,
öğrenmeyi ve olgunlaşmayı, manevî ve insanî bir karşı koyuş biçimi
olarak ortaya koymaktadır. Mem u Zin hikâyesi, Ahmed-i Hani'nin bütün
zamanların materyalizmine karşı yazdığı bir reddiyedir. "
Ahmed-i Hani, aşkın gücüne
inanmaktadır, çünkü insan olarak bireye inanmaktadır. Mem û Zîn aşk,
umut, özgürlük, çaba, azim gibi bütün erdemleri kendisinde toplayan
büyük bir maceradır. Sonu olmayan aşk macerası, uğruna her türlü zorluğu
göze almayı gerektirmektedir. Aşk, temelde bir özgürlük ve yaşam
mücadelesidir. Mem ve Zin, aşk denilen maceralarında Botan Beyi'nin
hayatlarına müdahalesini reddetmişlerdir. Bu, güç ve iktidarı elinde
bulunduran otoritenin her zaman bireysel, özel ve muhterem olana
müdahale edebileceğini ortaya koymakta ve bu noktada aşk, dışarıdan
gelen zorbaca müdahaleye karşı bireyin sadece kendisine mahsus olan
özgür yaşam alanını nasıl koruyabileceğini sembolize etmektedir.
Ahmed-i Hani, felsefesini ‘aşk’ta ifadelendirmiştir. O,
ne bir sosyalist ne de bir nasyonalisttir. O, aşkta sahici anlamda
olgun ve özgür insan olmanın yollarını ortaya koymaya çalışan büyük bir
bilgedir. O, bütün insanların farklılıklarını koruyarak özgür olmalarını savunmaktadır. Çünkü Hani’ye göre "her ot ancak kendi kökleri üzerine gelişebilmektedir." edebifikir sitesi
Kaynak:
- Mem û Zin. M. Emin Bozarslan. Hasat Yayınları.
- Kovara Nubihar
- Kovara Nupelda
- Mem û Zin. Sadık Yalsızuçanlar. Timaş Yayınları.