YA LEYLA ZANA NOBEL ALIRSA -
Taraf
- Istanbul -
22.04.2011
|
|
Gül: Zana davası bizim
için büyük başağrısı. Kararı değiştirtemedik. Nobel’den endişeliyiz
|
Dünyanın gözü DGM’deki davada
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2001’de, eski milletvekilleri Leyla
Zana, Hatip Dicle, Selim Sadak ve Orhan Doğan hakkında 1994’te verilen
on beş yıllık mahkûmiyet kararının âdil bir yargılama sonunda
alınmadığına hükmetti. O sırada yedi yıldır hapiste olan dört Kürt
siyasetçinin, AİHM kararı gereği yeniden yargılanmalarına ise ancak 28
Mart 2003’te, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde başlandı. Aynı gün
ABD’nin Ankara Büyükelçiliği Siyasi Müsteşar Vekili Nicholas S. Kass,
Washington’a gönderdiği "KİŞİYE ÖZEL” telgrafın başlığını "Leyla
Zana’nın Yeniden Yargılandığı Dava Başlıyor; Mahkeme Tahliye Talebini
Reddediyor” koydu. İlk duruşmayı anlatan telgraf, "tarihî” diye
nitelendirdiği davaya ilişkin olarak şu izlenimleri aktardı:
TIKA BASA DOLU DURUŞMA
Yeniden açılan dava, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin
kararları uyarınca bir Türk mahkemesinde yeniden yargılama yapılmasını
mümkün kılan AB reformu kapsamında izin verilen ilk dava oluyor. Eski
milletvekilleri 1994’te tartışmalı bir davada, yasadışı örgüt (PKK)
üyeliğinden mahkûm edilmişlerdi.
Mahkeme salonu tamamen doluydu; iki Büyükelçilik (ABD Büyükelçiliği kastediliyor)
yetkilisine ilâveten, izleyiciler arasında şunlar da vardı: sanıkların
yakınları; Türk ve uluslararası Kürt hakları/insan hakları savunucuları;
Almanya, Danimarka ve AB’den diplomatlar; Meclis İnsan Hakları
Komitesi’nin Başkanı ve Başkan Yardımcısı. Savunma avukatlarının başı
olan Yusuf Alataş, Siyasi Müsteşar’a 300’den fazla avukatın davaya
müdâhil olmak istediğini söyledi ama o, duruşma salonunda gerilimi
azaltmak ve gözlemcilere daha fazla yer kalmasını sağlamak için sadece
25’ini kabul etmişti. (Not: Türkiye’deki yüksek profilli davalarda sık
sık 100 ya da daha fazla avukat görev alabiliyor ama birkaç tanesi
dışında bunların çoğu taltif edilen izleyiciler olmakla kalıyor. Notun
sonu.) Duruşma salonunun içinde ve dışında yoğun polis ve asker
mevcudiyeti vardı ama görünür bir gerginlik yoktu.
Telgrafın devamında sanıkların mahkemede yaptıkları ilk savunmalara yer veren Kass, sondaki "YORUM” bölümünde ise şunları yazdı:
Bu dava yakından takip edilecektir –özellikle de Türk
hükümetinin insan hakları reformlarının samimiyetini sınamak isteyen AB
gözlemcileri tarafından. Mahkemenin, sanıkları tahliye etmeyi ya da yeni
bir mahkem başkanı atamayı reddetmesi, beraat yönünde olumlu işaret
vermiyor. Aynı zamanda, Türk hükümeti de Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi’nin, hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan’ın âdil biçimde
yargılanmadığı yönündeki son kararıyla sarsılmış bir halde (Referans A– Bu belge telgraf metninde yer almıyor)
ve bu davada azami ölçüde iyi huylu davranma baskısı altında.
Türkiye’nin yabancı dostlarını sağlı sollu kendinden uzaklaştırır gibi
göründüğü bir zamanda, Türk hükümeti adlî hokkabazlık algılaması
yaratmayı göze alamaz.
Mahkeme önyargılı, sonuç çoktan belli
ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ni yukarıdaki satırlardan dört buçuk ay
sonra, 15 Ağustos 2003 tarihinde gönderdiği "KİŞİYE ÖZEL” telgrafın
başlığı ise "Leyla Zana’nın Avukatı Mahkemeyi Önyargılı Olmakla
Suçluyor.” Siyasi Müsteşar John Kunstadter’in kaleme aldığı telgraf,
ABD’li (ve Avrupalı) diplomatların Zana ve arkadaşlarının davasına nasıl
baktıkları konusunda şüpheye yer bırakmıyor. Telgrafın başındaki "ÖZET”
bölümü şöyle:
Leyla Zana ve diğer üç eski Kürt milletvekilinin davasına
katılan savunma avukatlarının başı, mahkemeyi sanıkları tutuksuz
yargılanmak üzere tahliye etmeyi ve savunmanın tanıkların dinlenmesi
konusundaki taleplerini sürekli reddettiği için önyargılı olmakla
suçladı.
|