Türkiye
sınırları içinde dili ve kültürü farklı yirmi milyon Kürt yaşıyor. 20
Milyon Kürt, Türkiye toplumunun neredeyse yüzde otuzuna denk düşüyor.
Rakam yüzde 25 olsun. Fakat Kürtlerin değil yüzde 25’e, yüzde üç nüfusa
denk düşen bir Kürt basınları yok. Okulları da yok. Kürt çocuklarının
taciz ve tecavüze uğradıkları yatılı okullar da Türklerin elinde.
Milyonlarca Kürt bebeğine anadilde hizmet eden bir çocuk yuvası da yok.
Diyelim
Başbakan veya Cumhurbaşkanları uçaklı bir yolculuğa çıkıyor. Uçağa
alınan gazetecilerin hepsi Türk… Eğer birinin soyunda çeyrek bir Kürt
asıllılık varsa dahi, bu da gizlidir. Sonuçta adam, Türk basını adına
gazetecilik yapmaktadır.
Ayıp olmasın diye Türk basınının kıyısına köşesine
iliştirilmiş Kürt asıllı aydın ve gazetecilerin durumunu biliyorsunuz.
Bunlar da Türk basınının elinde maymuna çevrilmiş.
İşte bu
Türk basını her gün ahlaksıca Kürtlerle dalga geçiyor. İmralı’da 12
metrekareye sıkıştırılmış Öcalan’ın görüşme notları ve dağ doruklarına
çekilmiş PKK yöneticilerinin ANF’de yayınlanan açıklamalarına ilişkin
köşe yazıları düzüyorlar.
"Öcalan şöyle demiş”
"Kandil şöyle buyurmuş.”
"Gizli talimat şöyle aktarılmış.”
"Avrupa örgütü şöyle davranmış.”
Adı üstünde, Türk basını… Hiç biri, Kürtler niye bu kadar farklı
mekanlardadır diye bir sormuyor. Kullandıkları dil alaycı ve
aşağılayıcı. Kullanımında gökdelenler var. Haftada üç makale yazan
yazarının özel aracı ve sekreterleri var. Basın kartları ayrıcalıklı… Bu
basın kartlarıyla her an her yerdeler… Uçakta, Cumhurbaşkanı köşkünde,
Genelkurmay Karargahı’nda… Arada bir, açılım adı altında, televizyon
ve gazetelerine Kürt asıllı kişilerden zatlar çağırıyorlar. Bu zatlar
onlara PKK’nin nasıl tasfiye edileceğini anlatıyor.
Peki Kürdün
gazetecisi, yazarı, siyasetçisi ve aydını nerededir? Vatandaşı olduğu
devletin hangi olanaklarını kullanmaktadır? Hiç… Devletin hiçbir
olanağını kullanmadıkları gibi, devletin kolluk kuvvetlerinin ve
mahkemelerinin hedefi durumundadırlar…
Türk basını Kürtleri
tartışıyor. Fakat ahlaksızca tartışıyor… İmralı’ya tıktıkları,
kelepçeli bir halde savcılık önünde sıraya geçirdikleri, dağlara
sürdükleri Kürtlerin başka bir tartışma ve iletişim aracı olmadığı için
kamuoyuna düşürdükleri tartışma ve görüşlerini sayfalarına alıp, açık
bir şekilde Kürtlerle dalga geçiyorlar… Bunun da adına Kürt sorununu
tartışma adını koyuyorlar…
Bunların en demokratı Ahmet
Altan’dan Cizre Tank Taburu’nun Cizre’den çıkması gerektiğini
söylediğini duydunuz mu? Kürdistan’ın en işe yarar yerlerini askerlerin
neden tutmuş olduğunu sorgulayan bir yazısını gördünüz mü? Aksine
Kürdistan’daki karakolların daha iyi tahkim edilmesini, baskınlara
karşı daha dayanıklı ve cin sistemler kullanılması gerektiğini yazıyor.
Türk basını Kürt sorununu tartışmıyor, dağlara sürülmüş, Avrupa’ya
postalanmış, cezaevlerine doldurulmuş Kürtlerin çaresizliğiyle dalga
geçiyor… Bunun böyle olmasında elbette bizim suçumuz büyük. Siyasette ve
direnişte sağlanan başarı ne yazık ki, özgür Kürt basınının
oluşturulmasında sağlanamadı. Gelecekte Kürdistan’ın her köy, kasaba ve
şehrinin özgür basın-yayın organlarının yaratılması için şimdiden
hazırlıklarımız olmalı… Basını ve kendine has düşünen aydınlar topluluğu
olmayan bir halkın geleceği de yoktur…
***
Not:
rojevakurdistan yeni bir internet sitesidir. Tanıtılmasına, dost ve
yurtseverlerin bu yayın organının varlığından haberdar edilmesine
ihtiyaç var. Bu yazıyı okuyan dostlardan ve yurtseverlerden bir ricamız
olacak. Her biriniz, rojevakurdistan’ın varlığından en az üç
arkadaşınızı haberdar ediniz… Haberdar ettiklerinizden de siz böyle bir
talepte bulunun… Onlar da sitenin varlığını yakın arkadaşlarına
bildirsinler… Saygılarımızla…
bildiricihasan@hotmail.com