Main » 2011 » May » 9 » Yılmaz Güney'in Konya günleri
10:35 PM
Yılmaz Güney'in Konya günleri
Yılmaz Güney'in Konya günleri
SEDAT ULUGANA -ANF
Özel / 14:35 / 08 Mayıs 2011
KONYA - Üzerine birçok yazı
yazılsa da Yılmaz Güney’in 1962 yılında altı ay sürgünlük yaşadığı Konya
günleri bilinmezliğini hala korur. Güney’in, bu sürgün sırasında bir
kadına aşık olup O’nu İstanbul'a getirdiği, Güney’in Konya sürgününe
ilişkin en somut bilgidir. Yılmaz Güney de Konya sürgünlüğünü, İsviçreli
gazeteci İrina Brezna’ya, "…Sadece hapishanede yatmış olmam nedeniyle
kabadayılar bana yardım etti. Yer buldular, altı ay onlarla kaldım.
Onlar bana baktılar” diye anlatır.
Ancak uzun yıllardır Konya’da
yayınlanan Çalı Dergisi’nin sahibi araştırmacı Zeki Oğuz’un, Konya’da
yaşayan Kürt kabadayı Miço (Mustafa Saldı)’nın hayatını anlattığı,
"Sedef Saplı Bıçak” adlı kitabı Güney’in Konya sürgününe ilişkin bugüne
kadar bilinmeyen bir çok gerçeğe de ışık tutar nitelikte.
Yılmaz
Güney’in yazdığı bir öykü nedeniyle aldığı cezanın ardından ilk
hapishane deneyimi olan Nevşehir Cezaevi’nden arkadaşları, hapis sonrası
Konya’ya sürgüne gidecek genç Yılmaz’ı bu şehirde Miço’ya yollarlar.
Her
sürgünün mahkum bırakıldığı sahipsizlikle Konya’ya gelen Güney,
buradaki "koruyucusu” Miço ile yıllara uzanacak bir dostluğa da adım
atar. Sürgünün Güney’i yalnızlaştırmasına izin vermez Miço ve çevresi.
1917
yılında ailesi Van’dan Konya’ya gelen Miço yaşamını kahvecilikle
kazanmaktadır, haksızlığa hiç tahammülü yoktur ve her kabadayı gibi
gariban, düşkün babasıdır. 1962 yılında bir gün kapısını çalan genç adam
da o gün itibariyle yakın çevresi dışında tanınmayan sürgün edilmiş
yağız bir Kürt delikanlısıdır.
Miço o günü şöyle anlatıyor, "Bir
olay üzerine Gazinocu Tahir’i vurmuştum. Saklanıyordum. Güney de beni
arıyormuş. Gelmesini istedim. Tahta kapı açıldı. İçeriye hoş gülüşlü
uzun boylu biri girdi. ‘Gardaş seni görmeye geldim.’ dedi doğulu
olduğunu söyledi. ” Bu karşılaşma uzun yıllara yayılacak bir dostluğun
ilk merhabalaşmasıdır ikili için.
Miço, 2004 yılında vefat
ediyor. Ancak Yılmaz Güney’le olan dostluğunun görsel belgeseli
niteliğindeki fotoğrafları bugün oğlu İbrahim Saldı’nın albümünde.
Miço’nun, Güney’e ilişkin kişisel dostluk ve tanıklıklarını içeren
anıları ise Zeki Oğuz’un anlatımlarda saklı.
Miço’nun anlattığına
göre, Güney’in Konya’da aşık olduğu Yasemin, genelevde çalışmaktadır,
ancak Güney O’nu bu hayattan çıkararak İstanbul’a götürür ve orada
yaşamını değiştirdiği gibi adını da gerçek adı olan Can Ünal yapar.
Güney’in Can Ünal’dan bir de kızı olduğu biliniyor. Miço şöyle
anlatıyor, "Genelevde Yasemin diye bir kız Yılmaz’ı sevmiş. Birlikte
kalalım diye. Yılmaz bize danıştıktan sonra olur demiş. Yılmaz, onu
sevdi. Asla para pul almadı.”
Miço, Konya sürgününde kendi
çevresi ile sahiplendiği Güney’in bu şehirde kaldığı süre boyunca çok az
insanla ilişki kurduğunu, bunların da çoğunlukla Kürtler olduğunu
anlatıyor. Yılmaz Güney’in, kaldığı otelle kendi kahvesi arasında bir
hayat tercih ettiğini anlatan Miço, genç Yılmaz’ın sürekli bazı
senaryolar üzerinde çalıştığını söylüyor.
Bugün artık bulunmayan,
Yeni Konya Gazetesi’nin arka tarafındaki Sipahi Palas Oteli’nde kalan
Güney, para sıkıntısı çekmektedir. Adana’dan gelen ve kolonyacı olduğunu
söylediği bir arkadaşının dışında geleni gideni de yoktur. "Bizim
yanımızdan hiç ayrılmazdı. Sanatçı çevresinden hiç geleni yoktu. Onun
kumar tutkusu vardı. Pokeri çok severdi. Ama parası yoktu. Bazı zamanlar
kahvenin kasasından para koyar, oynamasını sağlardım” diye anlatıyor
Miço, o günleri.
NEBAHAT ÇEHRE GÜNEY’İ İHBAR ETTİ
Sürgün
sonrası İstanbul’a dönen Yılmaz Güney, Miço’ya, İstanbul’da yaşaması
için çok ısrar etse de Miço Konya’dan ayrılamaz. Bunun üzerine Güney,
Miço’ya Konya’da bir sinema salonu açması önerisinde bulunur. Sinema
kurulduktan sonra tüm film tedarikini yapma sözünü verir Güney.
Açılacak
salon için gerekli film makinesini almak üzere Güney’in yanına
İstanbul’a gitmeye karar verir Miço. Ancak Güney’e ulaşamaz. Yılmaz,
yeni eşi Nebahat Çehre’ye arabayla çarpmıştır. Nebahat Çehre, Yılmaz’ın
asker kaçağı olduğunu polise ihbar etmiş, böylece Yılmaz Güney Sivas’a
askere gönderilmiştir. Miço, çaresiz Konya’ya geri döner. Zar zor bir
sinema makinesi bulan Miço, sinemanın ismini de Güney Sineması koyar.
İşinde amatör olduğu için de beli bir süre sonra Güney Sineması kapanır.
İKİSİ DE CESURDU...
Yılmaz
Güney, otel odasında durmadan senaryo yazar. Miço ile gazinocu Tahir
arasındaki husumetten çok etkilenen Güney, bu yaşanmış hikayeyi
senaryolaştırır. Bu senaryoyu daha sonra, Güney’in baş rolünü
oynayacağı, "İkisi de Cesurdu” filmine dönüşür. Filmde Güney’in
canlandırdığı Ali Duran karakteri aslında Miço’dur. Ancak, "Miço” ismi
Yunanları çağrıştırdığı içi isim değiştirilir. Güney bu konudaki
sıkıntısını bizzat Miço’ya da iletir.
DOLAV HİÇ ÇEKİLEMEDİ...
Miço,
Güney’e ilişkin hiç bilinmeyen bir olaya daha tanıklık eder. Miço’nun
ailesinin 1917 yılında Van Özalp’ten gelip Konya’da yerleştikleri Dolav
mahallesi, Miço ile Güney’in dostluğuna da ev sahipliği etmişti. Bu
mahallede ki yaşamdan çok etkilenen Güney, "Dolav” adlı bir senaryoya da
başlamıştır.
Arkaşad’ın çekimleri için Konya’ya uğradığında bu
haberi Miço’ya verir. Gerisini Miço’nun anlatımlarından dinleyelim:
"Arkadaş filmini çektikten sonra, Endişe filmini çekmesi için Yılmaz’a
ısrar etmişler. ‘Endişe’ filmini çekmeye giderken Yılmaz bana haber
gönderdi ; ‘Endişe filmi biter bitmez Konya’ya gelip ‘Dolav’ filmini
çekeceğim’diye.”
Miço, dostu Yılmaz’ın Konya’ya gelişinde dillere
destan bir karşılama tertip eder. Dönemin Konya gazetelerinden Yeni
Konya Gazetesi 5 ağustos 1974 tarihli nüshasında Yılmaz Güney’in
Konya’ya gelişini şöyle verilir: "Aksaray’daki film çalışmalarını
bitiren artist ve yönetmen Yılmaz Güney önceki akşam saat 21.00 da
arkadaşı Mustafa Saldı (Miço)’nın daveti üzerine şehrimize gelmiştir.
Y.Güney; ‘Konya’yı çok güzel gördüm.’ dedi. Eşi ile birlikte,
Konya-Aksaray yolunun 20. kilometresinde kalabalık bir konvoy tarafından
karşılanan Yılmaz Güney için kurbanlar kesilmiştir. Hayranları ile
Yurtsever Kıraathanesi’nde bol bol sohbet eden Güney onuruna bir de
yemek verilmiştir. Daha sonra Stadyum Teniskort aile çay bahçesine gelen
Y. Güney, burada kendisini karşılayan yüzlerce hayranına imza
dağıtmıştır. Film çalışmaları hakkında sorulan soruya Güney şöyle cevap
vermiştir ; ‘…Hürriyet gazetesinde çıkan Salpa isimli romanımı film
yapmayacağım. Konya’da "Dolav” isimli bir film çevirmek için
hazırlıklarım vardır.”
Güney, "Dolav”ı çekemedi. 1974 yılında
"Endişe” filminin çekimleri için gittiği Adana’da tartıştığı Yumurtalık
Savcısı’nı öldürdüğü gerekçesiyle tutuklandı. Mustafa Saldı bu olayı
şöyle anlatıyor:
‘‘Endişe filminin çekimleri sürerken içimde
korku, tuhaf bir his vardı. Yılmaz ‘Dolav’ı çekemeyecek, diye. 20 gün
sonra Yılmaz’ı Ankara cezaevine sevk ettiler. Gidip gördüm. Olayı
anlattı. Yılmaz’ın yanında bir sürü adam varmış. Teyzemin oğlu İsmet de
aralarındaydı. Bunların hiç yardımı olmadı mı? diye sordum. Aralarında
aklı başında biri olsaydı olay büyümezdi. ‘Keşke orada olsaydım Yılmaz,
işin bu kadar büyümesine izin vermezdim’ dedim. Sonra Yılmaz’a 18 yıl
bir de silahtan ceza verdiler. Kayseri Cezaevine gönderdiler ve dönemin
Adalet Bakanı Şevket Kazan da Yılmaz’a görüş yasağı koymuştu. Cezaevinin
müdürü de işkenceci müdür Muzaffer Küçük’tü”