27 Haziran 2011 Pazartesi 10:24
Karayılan: Öcalan, devlete gizli protokol sundu!
Milliyet
yazarı Hasan Cemal, PKK'nın Kandil'deki lideri Murat Karayılan'la
görüştü. Cemal'in köşesinde yayımlanan (27 Haziran 2011) yazısı şöyle:
Milliyet yazarı Hasan Cemal, PKK'nın Kandil'deki lideri Murat Karayılan'la görüştü. Cemal'in köşesinde yayımlanan (27 Haziran 2011) yazısı şöyle:
"2011
çözüm yılı olmalı, yoksa direniriz. Çok kritik bir kavşaktayız. TBMM
tatile girmeden önce milletvekili krizi ve yeni anayasa konusunda olumlu
bir tavır belirlerse, barış sürecini derinleştirir”
"Artık
şiddet istemiyoruz. Bölücü değiliz. Başkan Apo bir ay önce devlete üç
protokol verdi. Bu protokoller barış için ikinci açılım niteliğindedir,
şiddetin tümden devre dışı bırakılmasını öngörüyor”
ERBİL
Kandil
Dağı’nın eteklerinde bir yer. Cumartesi, 25 Haziran 2011. Vakit, öğleye
doğru. Ulu bir ceviz ağacının gölgesinde oturuyoruz. Güm güm, güm
güm.
Top sesi!
Sanki arkamda atılıyormuş gibi... Dönüp bakmadan edemiyorum. Murat Karayılan, tedirginliğimi fark edince:
"Buraya
uzaktır” diyor, "İran ara sıra havan topu atar bizim taraflara...
PJAK’la ilgili tavrımızdan memnun değil. İran’ın meselesi PJAK... Ama
onlar da Kürt, bizim kardeş örgütümüz.”
Yine güm güm!
Hangi coğrafyada bulunduğunu sakın aklından çıkarma diyen top sesine çabuk alışıyorum.
Etraf
güzel. Ceviz ağaçları, kırmızı çiçekleriyle narlar, meyve vermiş dut
ağaçları... Yeşillikler arasında "barış”ı konuşuyoruz, savaşı bitirecek
barışın koşullarını ya da "yol haritası”nı...
PKK’nın Kandil’deki lideri Murat Karayılan’ın şu sözünü not ediyorum:
"2011 çözüm yılı olmalı!”
Hemen ekliyor:
"Yoksa direniriz.”
Şu noktaları teker teker vurguluyor:
1- "Biz artık sorunu şiddetle çözmek istemiyoruz. Silahı devre dışı bırakmak istiyoruz.”
2- "Bölücü değiliz. Türkiye’yi bölmek istemiyoruz.”
3-
"Çok kritik bir kavşaktayız. TBMM şu sıralar tatile girmeden önce
milletvekili krizi ve yeni anayasa konusunda olumlu bir tavır
belirlerse, barış sürecini derinleştirir, kalıcı kılar.”
4- "Başkan
Apo, bundan bir ay önce İmralı’da devlete üç protokol verdi. ‘Birinci
açılım 2009’da sonuçsuz kalmıştı; bu protokollar ikinci demokratik
açılım niteliği mi taşıyor?’ diye soruyorsanız evet derim.”
5-
"Başkan Apo’nun bu üç protokolünün öngördüğü yol haritası, Kürt
sorununda yeni bir açılımdır. Demokratik anayasal çözüm sürecinin
başlatılması ve şiddetin tümden devre dışı bırakılması... Yani barış
açısından çok önemli bir açılım...”
İki yıl önce iki yıl sonra...
Kandil’e
ilk kez iki yıl önce 2009’un Mayıs ayı başında gelmiştim. Ama o
tarihte bir başka yoldan, Ranya üzerinden çıkmıştık dağa.
Dağların
arasında, derin vadilerde daha çok kaçakçıların kullandığı bir kenarı
uçurum olan katır yollarını yüreğim ağzımda geçerek gelmiştik bir PKK
kampına...
Bu kez yolumuz asfalttı.
Ya da önemli bir bölümü...
Sabah beşte, gün ağarırken Erbil’deki otelimizden beni ve Namık Durukan‘ı gelip aldı Zagros, Nissan kamyonetiyle.
Dedi ki:
"Hasan abi, sen şimdi Dersimli bir Zaza’sın...”
"Dersimli Zaza...”
"Dogridir!
On beş yıl önce oglun daga çıkmıştır. Sen şimdi onu özlemişsin, görmeye
gelmişsin. Namık da senin yanında yardımcı olmak için, zira sen
ihtiyarsın...”
Başımı sallıyorum.
Zagros, "Dogridir” diye onay veriyor:
"Şu gazeteci yeleğini de çıkar üstünden. Not defterini sakla. Kontrol noktalarında da şöyle bir asker selamı çak.”
Yola koyuluyoruz.
Önce Selahattin, Şaklava... Sonra Heliz, Halifan... Diyana’nın çevre yolundan Kandil Dağı’nın eteklerine...
Teypte Ahmet Kaya söylüyor:
"Ben yandım
Siz yanmayın
Allah aşkına!”
Dağlar
gitgide heybetli bir hal alıyor. Revanduz... Dağların arkası İran
sınırı, 50 kilometre... Gürül gürül su akıyor, vadinin içinden.
Zagros türküyü değiştiriyor:
"Yollar gider Zagros’a
Cudi’ye
Dağlar bize hediye!”
KDP’nin son kontrol noktasını geçtikten sonra Zagros bize dönüyor:
"Hoş
geldiniz özgür Kürdistan’a! Bundan sonrasına biz ‘medya savunma
alanları’ deriz, PKK’nin kontrolü altındaki topraklar yani...”
PKK’nın ilk kontrol noktası. Bayrağını çekmiş, Apo’nun renkli bir resmini asmış.
Ellerinde kalaşnikoflu iki PKK’lı nöbetçiden biri İranlı Kürt, öteki Suriyeli Kürt. Çat pat Türkçe konuşuyorlar.
Ceviz ağacının altında barışı konuşmak...
Daha
sonraki yazılarımda şoförümüz Zagros’la birlikte yine anlatacağım bu
yolculuk sonrasında, Kandil’in eteklerinde bir yerde, ulu bir ceviz
ağacının altında barışı konuşuyoruz.
Masanın etrafında kimler mi var?
Murat Karayılan...
PKK’nın
Kandil’deki lideri. Öcalan, PKK diliyle, önderlik makamı, tartışılmaz
bir numara. Karayılan ise Öcalan’dan sonra her şeyin tepesinde.
Resmi sıfatı hayli uzun:
Kürtçesi
Koma Civaken Kürdistan olan, kısaca KCK denilen, Türkçesi Kürdistan
Topluluklar Birliği’nin Yürütme Konseyi Başkanı. Karayılan, PKK’nın dağ
ve şehir örgütlenmesinin tepesindeki kişi.
Ronahi Serhat.
Hem KCK Konsey, hem Başkanlık kurumu üyesi. PKK’ya 1993’de katılmış, Bursa Uludağ Üniversitesi’nde felsefe okurken...
Zeki Şengali.
KCK
Konsey üyesi. İlkokul mezunu. Batman’ın Beşiri kazasından. 17 yaşında
gittiği Almanya’da işçilik yaparken PKK’ya katılmış. Almanya’da
hapisliği var. Bir oğlu dağda şehit düşmüş. Öğleden sonra tanışacağım
bir kızı Hanover’de siyasal bilimler okumuş, şimdi doktora yapıyormuş.
Ahmet Deniz.
İki
yıl önceki görüşmede de vardı. Kandil’in medya ve dış ilişkiler
temsilcisi. Mardinli, lise mezunu. Önce gerillalık yapmış, şimdi politik
çalışma...
Ve bin yıldır bu coğrafyanın neredeyse her yerine birlikte gittiğim meslektaşım Namık Durukan.
Bir
de arşiv için çekim yapan PKK’lı bir kızla, etrafta, yeşilliklerin
arasında ara sıra gözüme çarpan, ellerinde keleşleriyle nöbet tutan
gerillalar...
Geçen sefer olduğu gibi teyplerimizi masanın ortasına koyuyoruz.
Murat
Karayılan’la Kandil’de ulu bir ceviz ağacının gölgesinde oturuyoruz.
Güm güm top sesleri geliyor. İran ara sıra havan topu atar bizim
taraflara” diyor...
‘Yeni anayasa adil iç barış...’
Önce Karayılan’ı dinliyorum.
Başkası konuşmuyor. Murat Karayılan arada bir Ronahi Serhat’a soruyor, daha söylenecek bir şey var mı, kaldı mı gibisinden...
Noktasıyla virgülüyle konuşuyor.
Ben
sohbeti daha çok güncele taşıyorum. 12 Haziran seçimlerine, Öcalan’ın
eylemsizlik sürecini uzatan 15 Haziran açıklamalarına ve Hatip Dicle‘nin
milletvekilliğini düşüren, KCK tutuklusu bağımsız milletvekillerinin
tutukluluk halini devam ettiren mahkeme kararlarına getiriyorum.
Karayılan şöyle diyor:
"Türkiye’nin
bugün geldiği noktada yeni, açılımcı bir anayasaya ve adil bir iç
barışa ihtiyacı var. Barış ve demokrasiyle birlikte Türkiye ekonomik
olarak daha çok büyür, zenginleşir. Ve Ortadoğu’ya da emsal olur.”
Ve ekliyor:
"Kürt sorunu, barış ve demokrasi bakımından Türkiye’nin ayağını bağlıyor. Bunu çözerse, çok daha ileri gider.”
Sözü 12 Haziran‘a getiriyor:
"Seçim
sonuçları çok önemli. Türkiye’nin barış ve demokrasi açılımını
gerçekleştirmesi için önümüzde bir fırsat penceresi açmış durumda. Bu
açıdan, Emek Özgürlük Demokrasi blokunun 36 milletvekili çok önemli bir
gelişmedir, bir başarıdır. Kürt halkı demokratik Türkiye ve demokratik
özerklik için oy verdi, bir ‘proje’ye oy verdi Kürtler... Bakın ‘özerk
Kürdistan’ deyimini kullanmıyoruz ya da çok seyrek kullanıyoruz.”
Konuyu Karayılan şöyle açıyor:
"Demokratik
özerklik bütün Türkiye için geçerli. Bu özerklik tüm Türkiye’yi
kapsadıkça, Türkiye daha çok demokratikleşecek. Çünkü yerinden yönetimin
güçlenmesi ile demokrasi ete kemiğe bürünür. Tek merkezcilik gevşer,
zayıflar.”
Karayılan’dan Erdoğan’a çağrı...
Ak Parti‘nin seçim başarısını teslim ediyor Karayılan. Erdoğan’a çağrısı özetle şöyle:
"AKP,
Türkiye toplumundan yüzde 50 oy aldı, teveccüh gördü. Toplum AKP’ye
Türkiye’nin sorunlarını çöz diye büyük sorumluluk yükledi. Şimdi siyasal
irade gerekiyor Kürt sorununu çözmek için. Yüzde 50 oy almış olan bir
parti, bir lider bu siyasi iradeyi göstermeli.”
Erdoğan’a çağrısını şöyle sürdürüyor:
"Bizim
12 Haziran sonrasıyla ilgili olarak, barış konusunda beklentilerimiz
vardır. Ama Hatip Dicle‘nin milletvekilliğinin düşürülmesi derken, KCK
tutuklusu milletvekilleri derken yaşanan gelişmeler, barışa ilişkin bu
beklentilerimize büyük, ağır darbe vurdu. Kürt sorununun çözümü
noktasında kritik bir kavşağa gelinmişken, biz barış beklerken, Bekir
Bozdağ’ın (Ak Parti Meclis Grup Başkan vekili) açıklaması geldi.
Dicle’ninkiyle Erdoğan’ın 2002 durumu arasında benzerlik yoktur diye...
Biz bunu şöyle anladık: Kürt siyasetini hizaya getirmek, burnunu
sürtmek...
2009 yılı Mart ayında BDP’nin yerel seçim başarısının
arkasından da KCK operasyonları, tutuklama dalgaları için düğmeye
basılmıştı. Şimdi de bu... Biz blok milletvekillerinin Meclisi boykot
kararını destekliyoruz. Somut bir adım atılmalı Mecliste ve Hatip
Dicle’yle KCK tutuklularının durumu düzeltilmeli... Bundan önce Meclis
boykotu sürsün.”
Başbakan Erdoğan
ÇÖZERSE TARİHE GEÇER
Karayılan, Erdoğan’a şöyle sesleniyor:
"Şimdi
toplumsal barışın kapısını açmak Başbakan Erdoğan’ın elindedir. Hem
milletvekili krizini çözmek, hem Kürt sorununda köklü bir çözümün
kapısını açmak Ak Parti liderinin elindedir. Bugün böyle bir tarihsel
liderliğe ihtiyacı var Türkiye’nin. Bunu gerçekleştiren lider, tarihe
geçer.”
Apo’nun 1 ay önce devlete verdiği 3 protokol...
Söz, Öcalan’la devletin İmralı görüşmelerine gelince, Murat Karayılan aynen şunları söyledi:
"Önder Apo devlete bir ay önce üç ayrı kısa, öz protokol sundu. Bunlar, çözüm protokolları...
Birinci protokol:
‘Türkiye’de Kürt sorununda demokratik çözümün ilkeleri’ başlığını taşıyor. Yani demokratik yeni anayasa konusu...
İkinci protokol:
Türkiye’de devlet ve toplum ilişkilerinde adil bir barışa ilişkin ilkeleri konu alıyor.
Üçüncü protokol:
Demokratik ve adil barış için acil eylem planı...
Her
protokol ikişer sayfadan oluşuyor, çok yoğun metinler. Apo’yla bir ay
önce görüşen devlet heyeti bu protokolları reddetmiyor.
‘Tartışılabilecek bir belgedir’ diyorlar ve devlet ve hükümetle bunu
tartışacaklarını belirtiyorlar.
Biz buna cevap bekliyoruz.
14 Haziran İmralı görüşmesinde Apo bunun cevabını bekledi. Ama net ve somut bir cevap gelmedi.”
Murat Karayılan, Apo’nun protokollarıyla ilgili olarak şöyle devam etti:
"Bu
protokoller, demokratik ulus çerçevesinde yeni anayasayı içine alan,
Türkiye’deki tüm kimliklerinin tanınması temelinde toplumsal bir barış
projesi öngörüyor. Tarafların karşılıklı olarak birbirlerini af
temelinde, şiddetin tümüyle devre dışı kalması ve silahsızlandırmayla
ilgili koşullar da yer alıyor protokollerde...
Bir anayasa komisyonu
kurulması isteniyor. TBMM’de grubu olan partilerden eşit sayıda üyenin
katılımıyla... Sivil toplumun da, devlet bürokrasisinin de temsil
edileceği bir komisyon...”
Demokratik ulus kavramını benim sorum üzerine şöyle özetliyor Karayılan:
"Tekçi
değil çok kimlikli bir ulus... Her kimliğin anadil hakkı olacak.
Ademimerkeziyetçi sistem temelinde özyönetim hakkını da, doğru bir
vatandaşlık tarifini de içeriyor, demokratik ulusun anayasal
çerçevesi... Böyle bir sistem Türkiye’nin gönüllü birliğini pekiştirir,
güçlendirir. Ve böyle bir temel üstünde kendi kendiyle barışık bir
Türkiye’nin önü açılır.”
Apo’ya herkesle görüşme imkânı ve barış yolu...
Protokollerde yer alan diğer önerileri şöyle anlatıyor Karayılan:
"Bir
barış konseyinin kurulması... Devletten, KCK’dan, tarafsız insanlardan,
aydınlardan, akil adamlardan oluşan bir barış konseyi... Böyle bir
konsey, hem eylemsizlik sürecini denetler, hem silahsızlandırmaya
gidecek bir sürecin de sorumluluğunu üstlenir. Bu konseyin kendisi ya da
paralelinde kurulacak Adalet Hakikat Komisyonu bu rolu oynar.
Üçüncü öneriye gelince...
Böyle bir sürecin düzgün işleyebilmesi için Önder Apo’ya herkesle görüşme imkanı verilmesidir protokollerdeki üçüncü öneri...”
Murat Karayılan’la Kandil’deki beş saatlik görüşme bir güne sığamıyor. Yarına da yeni ve bazı heyecanlı konular var.