Êzidîlerin durumu ve talepleri
Federasyona Komelên Êzdîyan
Güncellenme : 22.08.2011 08:15
Êzdî inancı Milat’tan önceki Mezopotamya halklarının en eski ve tek
Tanrılı dinidir. İnsanoğlu kendini tanıdıktan sonra birilerinin onu
yarattığını keşfetmiş ve "Ezda” demiştir. Ezda Tanrı demektir.
Kürtçe’den Türkçe’ye çevrildiğinde; "O, beni yarattı” anlamına
gelmektedir. Böylece insanoğlu Tanrısını gökyüzünde bulur. İnancımızda
güneş, ateş, ay ve yıldız, hava, su ve toprak kutsal elementler olarak
bilinir, yaşamın ve bu kutsal elementlerin bir güç tarafından
yaratıldığını ve bu gücün de Xweda (Allah) olduğuna inanır. Yer ve
gökyüzü 7 element aynı zamanda 7 meleği temsil eder. Bu melekler;
Cebrail (Tawis î Melek), Azrail, Dardahil, Şemxail, Hz Ademi özgür
irade, Nebi Nuh’u Sanatkar, İbrahimî adaletsizliğe karşı ateşin külünde
inşalığa sahiplenme ve insanların kurban edilmesine karşı çıkıştır.
Êzidîlik M.Ö. 1000 yıllarına kadar Ortadoğu ve Asya kıtasında yaşayan
bütün halkların inancı haline gelmiştir. M.Ö. 700 yıllarından itibaren
ise toplumsallaşan bu inanç, Zerdeşt Peygamber, Mani, Mazdek, Hüremdin,
Babek ve Sêhx Addi ile günümüze kadar getirmiştir. İnancımız her zaman
mazlumların inancı olmuştur. Bütün diğer dinleri ve peygamberleri
saygıyla tanır ve kabul eder. Kitabımız Zend Avesta, Mes’efa Roj ve
Celva’dır. İnancımızın temelini iyi düşünce, iyi söylem ve iyi icraat
oluşturur. Her ne kadar inancımız tek Tanrıyı esas alsa da, her şeyin
bir piri ve erbabı vardır. İnancımıza göre iyilik Xweda’dan (Allah),
kötülük ise tabiat ve yaşamdan kaynaklanır. Kutsal tapınağımız Laliştir.
Êzidîler olarak gerek Hıristiyan dinin, gerekse İslam dinini çıkışından
sonra öncekinden da fazla saldırı ve istilalara maruz kalmışlardır.
İnancımıza sahip olan halklar Doğu Roma ve Hıristiyanlık adına M.S 630
yılarına kadar Bizanslar özelikle Anadolu ve Kürdistan’da zorla
Hıristiyanlaştırmaya çalışılmıştır. O dönemden sonra ise 630 ve 1100
İslamiyet’in gelişi söz konusudur. Yine İslamiyet adına Arap istilacı ve
şoven ırkçılığı, Emevî ve Abbasi imparatorlukları egemenlikleri
altındaki bütün halklara inancımızı kötüleyerek tersten propagandalarla
gözden düşürmüş, Mazdekî, Babekî, Dasinî direnişlerine büyük
katliamlarla karşılık vermiş ve Êzidîleri din değiştirmeye zorlanmıştır.
1110 ve 1200 yılarına kadar Êzidi inancı, Kürtler içinde sınırlanır ve
reform edilir. Bu dönemde sonra Êzidîlerin tarihi, hemen hemen Kürt halk
tarihine dönüşür. Bu dönemde Kürt nüfusunun büyük bir bölümü
Êzidîlerden oluşmaktaydı. Yine Osmanlı döneminde Sünni-Şafi mezhebi
doktrinli mezhebi esas alınca özelikle1639 Kasrı Şirin antlaşması
Kürdistan’ın ikiye bölünmesi sonucu hem Osmanlı İmparatorluğu hem de
İran Şahı tarafından Êzidîler büyük bir jenoside maruz kalındı. Bu
yönelimler sürerken 1828-45 Jön-Türklük ve İttihat ve Terakki
Osmanlısının döneminde Alman-Osmanlı işbirliği sonucu, Malatya’dan
Rewandiz’e kadar Êzidî Kürtler tarihin en büyük soykırımına maruz
kalmışlardır.
Bu tarihi dönemde Adriyatik’ten Çin setine kadar Turancılık akının
etkin olduğu ve Osmanlının batıda toprak kaybettiği döneme, Pantürkizm
ve Panislamizm çağrılarının etkin olduğu döneme tekabül etmektedir.
Antep, Helep, Amed, Mardin, Riha, Batman, Sêrt, Botan, Behdinan, Şengal,
Musul, Hewler, Rewadiz’e kadarki bölgede katliamlar yapılmış sadece
(Welatê Xalita) Garzan’da yüz binlerin üzerinde insanımız öldürülmüştür.
Bunu söyleyen Alman generali Vorn Moltke ve bizim bu katliamlardan sağ
kurtulan atalarımız, anne ve babalarımızdır.
Amed’de 1828 yıllında Êzidî nüfusu 238 bin iken 1860’te bu sayı 130
bine düşmüştür. Bu sadece bir örnektir. O tarihte adları geçen ilerde
yüzdeliklerle de yüzde 60-70 halkımızın o zamanki dini inancı
zîdiliktir. 1900 ve 1937 yıllarına kadarki dönemde de Serhat’ta Wan,
Muş, Erzurum, Kars, Ağrı, Bitlis de bir önceki tarihi artmayacak şekilde
zdi inancına bağlı olan Kürtlerin -ki bu dönem Ermenilere yönelim,1.
Ağrı, 2. Ağrı isyanı ve Zilan katliamı- tasfiyesi hedeflenmiştir. Çoğu
ya katliamdan geçirilmiş, iradeleri dışında Müslümanlaştırılmış ya da
Ermenistan ve Gürcistan’a göç ettirilmiştir.
Türkiye Devleti sınırları içinde ve Osmanlı İmparatorluğunun son
yüzyıllık tarihi sürecinde genelde Kürt halkı, özelde de zdî inancına
bağlı olan toplumumuz; katliam, sürgün, zoraki inanç, dil ve kültür
asimilasyonu gibi haksızlıklara maruz kalmıştır. Bu haksızlıklar her
zaman bilinçli olarak devlet ve hükümetleri tarafından hasır altı
edilmiş ve böylece ne Türk, ne Kürt de dünya kamuoyu bundan haberdar
olmamıştır.
Eğer bazıları bundan şüphe ediyorsa; yaşayan tanıklar, sözlü tarihimiz,
halkımızın aile ve kabilelerin yaşadıklarını bilgi olarak sunabiliriz.
Êzdi ailelerinin nasıl diğer din ve mezheplere geçirildiğini,
parçalandığını görebilirsiniz. Yine esas kaynak Devlet arşivinde
görülür. Bu durum gerçektir ve inşalığın büyük kayıp ve ayıbı
görülmelidir. Bu gerçekler görülmeden insanlığın Türkiye’de vicdani
rahat olmayacaktır. İnsanlık tarihinin en doğal adilane inancı ve
toplumu imha-inkâr ile ve başkalaştırılmıştır.
1923-2011 dönemindeki durum
Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içinde 1923 yılından bu yana
bütün sözü edilen yapılanlara rağmen. Sêrt, Hakkari, Şirnak, Mardin,
Urfa, Diyarbakır, Antep, Wan ve Kars’ta yüzün üzerinde köyde zdiler
yaşayabiliyorlardı. 1965 dönem nüfus sayımına göre Êzidîler 25 bin 865
kişi olarak biliniyorduk. Devletin kuruluşunda herkes gibi TC kimliğini
taşıdık. Soyumuzun ismi ve soy ismimiz değiştirildi: Konuştuğumuz Kürtçe
dilimiz yasaklandı. İbadetlerimiz rencide edildi, dinimiz İslam’ın bir
mezhebi olarak görüldü. Ona rahmen devletin karakol ve "Eğitim kurumları
Milletler Cemiyeti’nde İsmet İnönü Türkiye’de azınlık olarak
"Hıristiyan dininin dışında kimse yok” demiştir.
Herkes gibi biz de "Türkiye vatandaşı” olduk ama inkâr edildik. Yörede
Müslümanlık adına ve devletin gizli istihbaratına bağlı olan kişiler
tarafından ileri gelenlerimiz öldürüldü. Köylerimiz hiç yere elimizden
alındı. Devlet kurumlarına başvurduğumuzda boş yere debelendiğimizi
anlıyorduk. Ümitsizce bir yaşam sürdürdük. Yöre insanı da bize karşı
şartlandırılmıştı. Muhafaza etmek istediğimiz namus diye bilinen
kızlarımız ailelerimiz de MSP kuruluşundan sonra hedef haline geldi. Bu
zihniyet tek din, tek millet, tek devlet, tek dil, zihniyeti idi...
1970’lardan sonra Türkiye’de bir dönem başladı. Bu dönem aydınlamak ve
kendini yeniden tanımak kendi gerçeği ile buluşmak demekti. Bu gerçeklik
Bölge’ye yansıdı ve giderek gerici düzenbazların inisiyatifi kırıldı.
Özgürlük mücadelesinin gelişmesiyle birlikte Êzidî toplumuna yavaş yavaş
sahiplenme gündeme geldi. Özeleştirisel yaklaşım ve geçmişte
yaşananların sert bir biçimde eleştirilmesi ile geçmişin inkarcı
yaklaşımlarına karşı yürütülen mücadele zdi toplumunda da gereken
yankıyı buldu.
Bu samimi yaklaşım "Êzidîlerin özgürlük mücadelesine desteğini ve
toplumsal barışa katılmasını sağladı. Yanlışlar düzeltilmeye, yalan ve
yanlış propagandalar bertaraf edilerek Êzidîliğin gerçeklerini anlamaya
başladılar. Herkes hasret ettiğimiz kardeş kelimesini kullanmaya
başladı. Daha önce kötülük tanrısına taptığımızı rivayetine inanıp
horlayanlar "aynıyız, eşitiz, hepimiz insanız” noktasına geldiler. Bu
bizde toplum, dini grup olarak ruhsal ve psikolojik rahatlamayı getirdi.
1977-78 bu gidişata dur demek için "birileri düğmeye basarak” ekonomik,
sosyal ve geçmişin yaşananların da etkisi ile yeniden bir göçe teşvik
edildik. Bu yıllarda başta gençlik kesimi artan siyasi baskılar ve
ortamın giderek gerginleşmesi sonucu "anormal” bir şekilde Avrupa-
Almanya’sına akın ettiler. İkinci bir göçte 1990-95 toplumuzun tümüne
yakın bir sayı mevcut Türkiye’den Almanya’ya göçertildi. Şu anda son 35
yıldır Almanya’da direkt baskılar olmamasına rağmen ağır sorunlar
yaşamaya devam etmekteyiz. Bugün itibariyle Türkiye’den gelen Êzidîlerin
nüfusu 75-80 bin üzerindedir. Genelde dört devlet sınırları içinde
yaşayan ve eski Sovyetlere dağılanlarla yaklaşık 2 milyona yakın Kürt
Êzidî vardır.
İlgili çevrelere, vicdanlı ve saygı değer kurumlara!
Bu politikalar niye, kimin yararına, diye sormak gerekir. "Hangi din
hangi ırk hangisinden üstün” diye sormak gerek, hangi birimiz diğerinden
neden, niye, nasıl daha üstün olabiliyoruz. Kim sonsuza dek yaşamış?
Dini inancımızda derler "*Din Xwedaye Xweda yek e”.
Biz Êzdi Dernekleri Federasyonu olarak zdi toplumunu tekrar ülkesine
taşımak, topraklarında yaşam imkanı bulabilmeleri için, Anayasal
değişiklilerden zîdilerin de yararlanabileceği düzenlemelerin
yapılmasını ve değerlerimizin Anayasal güvence altına alınmasını talep
ediyoruz.
Bunun için önümüzdeki dönem Türkiye’de demokrasinin gelişmesi ile
Anayasa değişikliklerin oluşması ile daha önce yaşanan trajediyi bu
sefer başka boyutlarıyla Avrupa’da yaşamamak için, Ülkemizden,
kültürümüzden, insani değerlerimizden kopmak istemiyor ve anayasada
kolaylıkların sağlanması gerekli olduğuna inanıyoruz.
Bunun için yeni Türkiye’de ve Özerk Kürdistan’da
1. Din olarak Anayasal kabulümüzün sağlanması.
2. Dinî törelerimizin resmiyette kabulü. Her inanç
gibi ibadethane ve ziyaretlerimizin (çoğunun sadece yerleri biliniyor)
Zorla elimizden alınmış topraklarımız ve viran kalmış mirasların
korunması, esas sahiplerine geri verilmesi için Kürtçe olan dil ve
kültürümüzün anayasal güvenceye alınması, taleblerimizdir.
* Din Allah’tır, Allah birdir
|