Main Registration

Login

Welcome Guest | RSSFriday, 2024-04-26, 11:23 PM
[ New messages · Members · Forum rules · Search · RSS ]
  • Page 1 of 1
  • 1
Forum » Tavsançali » Ömerhanlı’dan Tanıdık Yüzler Abdullah Erdoğan... » Ömerhanlı’dan Tanıdık Yüzler Abdullah Erdoğan
Ömerhanlı’dan Tanıdık Yüzler Abdullah Erdoğan
volongotoDate: Sunday, 2012-05-13, 10:39 PM | Message # 1
Major general
Group: Administrators
Messages: 457
Reputation: 0
Status: Offline
Ömerhanlı’dan Tanıdık Yüzler Abdullah Erdoğan

Onu Abdullah Erdoğan adıyla kimse tanımazdı. Köyde "Cermo” diye çağırılırdı. Okula ilk gittiğim dakikalarda gördüm, sevdim. Ve bu sevgimiz Türkiye’de, Avrupa’da kırk yıldan uzun sürdü. Onun aramızdan ayrılışına kadar...

Bu benim huyumdur zaten... Sevgimin "Pazara kadar değil mezara kadar,” sürüşü... Çoğu kişinin aklı böylesi bir dostluğu almaz ama gerçek bu. Sadece iki üç yıl öğretmen olarak çalıştığım köyden elli yıldır kopamayışım bunu göstermiyor mu?

Abdullah’la hemen öğür olduk. Öğür olma şu demek? Bir sürü koyun içinde iki koyun vardır ki, onlar otlarken, suya inerken, sağılmaya götürülürken sürekli birbirlerine sanki bitişikmiş gibi gider gelirler ve de gezinirler.

Onlar için "öğür olmuşlar” denir. Benzetmek gibi olmasın ama Abdullah’la biz işte böyleydik. Dördüncü sınıftaydı. Bayağı büyüktü yani... Galiba on bir yaşındaydı. Köyde benim biricik yardımcımdı. O zamanda çocukların anneleri, babaları beni nerde görürlerse çocuklarını daha iyi okutmam yolunda beni yüreklendirirlerdi.

Şimdi buradan açık açık yazsam hakkımda soruşturma açarlar mı bilemem... 1930 yılların defterlerini karıştıranlar var. Benim suçum o kadar büyük değil. Çocuklar okula geldiklerinde tek kelime Türkçe bilmediklerinden ve ben de onların dilimizi çok çabuk öğrenebilmelerini istediğimden geceleri evlerinde de Türkçe konuşmalarını buyururdum. Şimdi kimse inanmaz ama, öğrenci velileri bunu benden isterlerdi...

O zamanda insanlarımızın kafasına bir takım ayrı gayrılıklar henüz sokulmamıştı.

Derken efendim, kışta kıyamette, diz boyu karda biz Abdullah’la elimizde uzun birer sopa ile evlerde çocukları yoklamaya çıkardık. Hangi pencerenin önüne yaklaşsam çocuklarım bülbül gibi Türkçe konuşuyorlar. Göğsüm gururla dolardı.

Ancak kırk yıl sonra bir İskandinavya sabahında Stockholm’da gerçeği öğrendiğimde, Abdullah artık alnından öperek kutlanacak yaşın üzerindeydi. İşin aslı neymiş, biliyor musunuz? Abullah öğrencilerle anlaşmış. Gece pencerelerinin önüne yaklaştığımızda benim Öğür’üm elindeki sopayı cama hafifçe vururmuş. İçerideki bülbülüm Türkçe şakımaya başlayıverirmiş. Benim de ağzım kulaklarımda elbet...

Abdullah’ı niye kutlayacaktım? Köye dün gelen öğretmenin güler yüz göstermesine kanmamış ve kendi arkadaşlarını ele vermemenin düzeneğini kurmuştu. Varsın öğretmen öğrencilerini yoklamanın çaresini kendisi bulsundu.

Abdullah çoluk çocuğa erken karıştı. Çalışma hayatına erken başladı. Başlangıçta otobüsü vardı. Galiba İstanbul – Konya arasında kendisi sürüyordu. İşi iyiydi. Ancak nazar mı değdi, ne oldu? Bir gün Ankara’ya yaklaşmışlardı ki, ağır bir uyku bastırmış.

Yolculara yalvarmış. "Daha dayanamayaacağım, yarım saat uyuyayım,” demiş.

Yolcular ayağa kalkıvermiş. Ne demek uyumak? Olacak iş mi bu?

Abdullah otobüsü kenara çekip uyumamış. Direksiyon başında uyumuş. Galiba ona yakın yolcu bir daha uyanamadılar. Yirmi kadarı da yaralı olarak hastanelerde süründüler. Abdullah’ı yaralı yaralı hapse atmışlardı. Ankara Ulucanlar’da yattı.

Hayuşla birlikte ziyaretine gitmiştik. Canım Abdullah bir deri bir kemik kalmıştı.
Attachments: 8998744.jpg (6.8 Kb)
 
volongotoDate: Sunday, 2012-05-13, 10:39 PM | Message # 2
Major general
Group: Administrators
Messages: 457
Reputation: 0
Status: Offline
Zavallım ondan sonra da hep zayıf kaldı. Günde galiba üç pakete yakın sigara içiyordu. Sağlığına da özen göstermiyordu. Türkiye’deyken köyde tuz fabrikası kurmuştu. Ondan da zarar etti. Benim küçük kızımın 1990 yılında Kırklareli’de düğünü vardı. Abdullah Erdoğan, ağabeyi Ali Erdoğan bir de Yusuf Güzel üçü Konya’nın Kulu’sundan da ötede Ömerhanlı’dan bizim düğün için geldiler. Köyde işleri bulunduğundan da gece geç vakit döndüler. Böyle bir dostluktu bizim dostluğumuz.

Konya’dan Kırklareli’ye kaç kilometre yol var bir hesap ediverin...

Neden sonra Abdullah Erdoğan Stockholm’de çalışmaya gitti. Çoluk çocuğunu da yanına aldı. İyi idi, rahattı. Ben Kopenhag’tan ziyaretine gitmiştim. Beni bir hafta konuk etti. Stockholm metrosunu birlikte gezdik. Müzeleri dolaştık.

Candan insandı ya, o candanlığından zerre yitirmemişti.

1998 yılından bir sabah acı haberi aldım. Kimse inanmadı ama gerçekten pek hastaydım. Onu toprağa vermek üzere Türkiye’ye gelemedim. Abdullah’ıma borçluyum, onun ezikliğini aklıma geldikçe yaşıyorum.

Abdullah’ın iki kızı ve dört oğlu var. Hayriye en büyükleri ve iki çocuğu var. Ömerhanlı köyünde başka Hayriye yok, biliyor musunuz? Abdullah’ın gözünde Hayriye Kozanoğlu ablası biricikti. Köyde Hayriye’ye "Saare” diyorlar, iki çocuğu var.

Halil var iki çocuğuyla, Nevzat var iki çocuğuyla, Necdet var iki çocuğuyla, Özkan var dört çocuğuyla ve bir de Meşure’miz var. Anne Latife Erdoğan çocuklarının başında ve Abdullah Erdoğan’ın bütün çocukları, torunları İsveç’in başkenti Stockhom’de oturuyorlar. Her biri yerinde rahat, her biri işinden ve evinden memnun.

Selamlar, sevgiler gençler... Sizi de çok seviyorum.

Zeynel Kozanoğlu
 
Forum » Tavsançali » Ömerhanlı’dan Tanıdık Yüzler Abdullah Erdoğan... » Ömerhanlı’dan Tanıdık Yüzler Abdullah Erdoğan
  • Page 1 of 1
  • 1
Search:

Copyright MyCorp © 2024