Main Registration

Login

Welcome Guest | RSSFriday, 2024-04-19, 7:34 PM
Menu du site

Tag Board

Our poll
sitenin orani nasil
Total of answers: 14

Statistics

Total online: 1
Guests: 1
Users: 0

Main » 2012 » May » 23 » Kürtlerin en eski tiyatro eseri, Ecel-i Kaza
10:08 PM
Kürtlerin en eski tiyatro eseri, Ecel-i Kaza

Kürtlerin en eski tiyatro eseri, Ecel-i Kaza

eskikışla köyü tarih

Sedat Ulugana - 22 Mayıs 2012
Konya - Orta Anadolu Kürtlerinden Ebuzziya Mehmet Tevfik tarafından 1872 yılında yazılan "Ecel-i Kaza (Kaza İle Gelen Ölüm-Talihsiz Ölüm)” adlı tiyatro eseri, Serhat’ın Kürt aşiretlerinden birine mensup bir haneden ailenin miri Pertev Bey’in, Kürt karşıtı Erzurum Valisi Laz Ahmet Paşa’nın kızı Nimet Hanım’a olan aşkını konu alıyor. Eser, Osmanlı devletinde Kürtlere dair ilk yerli piyes olma özelliğini taşıyor.

T.C Kültür Bakanlığı, Ebuzziya Mehmet Tevfik’i Türk yazar ve yazdıklarını da Türk eserleri olarak lanse etse de, yazar bir Orta Anadolu Kürdüdür ve yazdığı Ecel-i Kaza da Kürtlerin ilk tiyatro eseri olarak bilinir.

TEVFİK’İN AİLESİ

1849 yılında İstanbul’da doğan Ebüzziya Mehmet Tevfik, Serhat kökenli Kürt Şerefli Aşireti’nin Hespkêşan boyuna mensup. Hespkêşan ise Konya’nın Cihanbeyli ilçesinin eski ismidir. Yöre Kürtleri arasında Tevfik’in ailesi Heci Heseni olarak biliniyor. Hacı Hasan’ın,13’üncü yüzyılda Sivas beyi İbn-i Kürd Konya’yı aldığında ailesiyle birlikte Konya’nın Koçhisar nahiyesine yerleştiği tahmin ediliyor. Takip eden yıllarda Şerefli aşiretinin bu nahiyeye göç etmesiyle birlikte nahiyenin ismi Şereflikoçhisar olarak değişir.

Ebüzziya Mehmet Tevfik, Kürtçe ve Türkçenin yanı sıra Arapça, Farsça ve Fransızcayı da iyi derecede bilmektedir. 1866 da ülkeye meşrutiyet getirmek isteyen "Yeni Osmanlılar” cemiyetine katılan Ebüzziya, 1872’de ilk eseri olan Ecel-i Kaza’yı yazar. Birkaç ay sonra da Sultan Abdülaziz tarafından Rodos’a sürgün edilir. Sürgün nedenin Ebüzziya’nın çıkarmış olduğu "Sıraç” adlı gazete olduğu görüşü edebiyat tarihçileri tarafından savunuluyor olsa da, asıl nedenin Ecel-i Kaza adlı piyesi olduğu da ifade edilmektedir.

İZLENEN İLK YERLİ PİYES

Ecel-i Kaza, Kürtler üzerinden Osmanlı devletine yapılabilmiş en sert eleştiridir. Eser, dönemin bazı Tanzimatçı edebiyatçıları tarafından Shakespeare’nin Romeo-Jülyet’i ile mukayese edilecek kadar ileri varılmıştır. Eser yayınlandığı yılın kasım ayında, ilk defa "Gedikpaşa Osmanlı Tiyatrosu”nda sahnelenir. Bu özelliğiyle de Osmanlı toplumunca seyredilen ilk yerli piyestir. Romantik dram özelliği taşıyan Ecel-i Kaza, beş fasıl, beş perde ve yirmi üç meclisten oluşur.

KONUSU, KÜRT SORUNU!

Piyes’in ana figürü Serhat’ın Kürt aşiretlerinden birine mensup bir haneden ailenin miri Pertev Bey’dir. Konusu Pertev Bey’in Erzurum valisi Laz Ahmet Paşa’nın kızı Nimet Hanım’a olan aşkı, Erzurum Valisi’nin Kürt aşiretine karşı giriştiği katliam ve sürüp giden kan davasıdır. Bu özelliğiyle Osmanlı devletinde Kürtlere dair ilk piyestir.

Oyunda birbirini ölesiye seven Kürt Pertev Bey ile Nimet Hanım’ın aileleri arasında bulunan kan davası yüzünden birbirilerine kavuşamamaktadırlar. Bu iki gencin arasındaki romantik aşkın bir araç olduğu düşünülürse, Erzurum Valisi Laz Ahmet Paşa’nın zalim bir idareci oluşu vesilesiyle özgürlük–esaret mücadelesine yönelik bir mesaj verdiği söylenebilir.

Eserin konusu, Kürdistan’ın Serhat bölgesinin Erzurum şehrinde geçmektedir. Vaka zamanı tahminlere göre, II. Mahmut’un Kürdistan mirlerini tasfiye ettiği dönemin sonrasına denk geliyor. Hatırlanacağı üzere Osmanlı padişahı II. Mahmut merkezi otoriteyi güçlendirmek adına Kürdistan hanlarını ve mirlerini tasfiye etmiş, yerlerine valiler tayin etmiştir. Kürt aşiretleri bu tasfiye hareketine karşı direnişler sergileyip, valileri tanımamışlardır. Böylece oluşan otorite boşluğunda Kürt din adamları Kürt aşiretleri nezdinde bağlayıcı olmuşlardır. Piyesteki örneği Şeyh Hulusi efendi’dir. Hulusi Efendi yeri geldiğinde Laz Ahmet Paşa’yı yerden yere vurmakta, öldürdüğü Kürtlerin şehit olduğunu belirtmektedir. Ayrıca kan davası aleyhinde fikirler içeren piyeste Osmanlı imparatorluğu bünyesindeki Kürtlerin yaşayışlarına, dini ve ahlaki inançlarına ve olaylara yaklaşım tarzlarında da yer verilmiştir.

LAZ AHMETİN KÜRT KATLİAMI

Piyesin merkezi figürü 22 yaşındaki Pertev Bey, Kürt elbiseleriyle verilmektedir, arkasında sırmalı bir kat başıbozuk esvabı, başında bir sırmalı gecelik serpuşu, belinde bir çift gümüşlü tabanca, bir hançer, boynunda bir altın kılıç, hepsinin üzerinde bir yağmurluk. Pertev üç yüz yıllık bir Kürt hanedanına mensup, ömrünün çoğu saraylarda, rahatlık içinde değil, çadırlarda, dağlarda ve zor şartlarda geçmiştir. Kürt din adamı Hulusi Efendi’den ders almış bir Serhat Kürt delikanlısıdır. Babası ve kardeşleri dâhil aynı aşiretten 40-50 Kürt, Laz Ahmet Paşa’nın emriyle Serhat dağlarının eteklerindeki bir yaylada öldürülmüştür. Kürt aşireti de Laz Ahmet Paşa’nın babasını öldürmüştür.

"BÜYÜKLÜK KÜRDE YAKIŞMAZ!”

Piyeste yer yer Kürtlüğü rencide eden "Büyüklük bir Kürt oğlundan ziyade bana yakışır”gibi diyaloglar da mevcut. Laz Ahmet Paşa, Kürtlerin can düşmanıdır. Ona göre Kürtler ilkel bir topluluktur. Göçebe halleri ise cahilliklerinin ve vahşiliklerinin bir göstergesidir. Bu durumdan dolayı kızı Nimet’in Kürt Pertev Bey ile evlenmesini düşünmek bile istemez. Bunu şöyle ifade etmektedir; "Hanedanının saraylarını bırakıp da Kürt çadırlarında yatacak... Utanmaz senin büyükbaban onların elinde öldü. Ben kimim? Pertev kim? Ben bugün padişahın bir veziriyim... O bir Kürt... Bir kanlı kopeğin oğlu... Bir asi... Bir haydut. Daha babamın kanı kullandığı kılıçta duruyor.. Ona vereceğime kara toprağın ne suçu var? Gebersin.”

AŞİRETLERİ BİRBİRİNE DÜŞÜRME PLANI

Osmanlı sahasındaki Kürdistan’da mirlerin tasfiyesi sonrası gelişen otorite boşluğunu ve yerel yöneticilerin aşiretler üzerinde hâkimiyet kurma ve ulusallaşmalarını engelleme çabalarını da eserin satır aralarında görmek mümkün; "Şimdi Şoregol isyanda iken, Pertev'i öldürüp de onun aşiretini de ayaklandırmak münasip değildir. Burası hudut... Devletin hudut üzerinde olan münazaralardan ne kadar ihtiraz ettiğini efendimizden öğrenmiştim... İki aşiret bir yere gelirse elbette kuvvet bulur.” Bazı yerlerde de Laz Ahmet Paşa’nın Kürt aşireti ile Kars dolaylarında yaşayan Türkmen aşireti olan Karapapakları birbirine düşürme çabaları var; "Fazıl begle Pertev'e haber göndereyim... İkna edeyim... Aşiretine yazsın... Birkaç yüz atlı istesin... Sabahleyin ben de kendisini alayım... Beraber çıkayım... İsteyeceği atlılar Karıştıran'a ancak üç güne kadar gelebilir... Biz o vakide dek Şoregol atlısıyla çarpışırız... En evvelki kavgada adam tertip ederim... Pertev'i vururlar… Sonra Şoregolliler vurdu deriz... Hazır bu bahane ile aşireti hem bize isyan etmez hem Şoregollinin üzerine kalkar… Onların terbiyesinde bize bir büyük kuvvet olur.”



ESERİN VERDİĞİ MESAJ

Piyesin sonunda Nimet Hanım ölür. Bunu gören Pertev de canına kıyar. Nimet, gece karanlığında gördüğü gölgenin babasın gölgesi olduğunu sanarak, korkudan ölür. Nimet’in öldüğünü gören Pertev’de gümüş işlemeli tabancasıyla intihar eder.

Eserin toplumsal mesaj yönü düşünüldüğünde, figürlerin ve fikirlerin temsiliyeti konumunda Nimet, özgürlük isteyen, fakat otoritenin gölgesini bile gördüğünde korkudan ölen o günkü Osmanlı toplumudur. Kürt Pertev’i ise iki konumda düşünmek mümkündür. Birincisi gerçek konumudur ki, o asi bir Kürt civanıdır. Mekânı heybetli dağ doruklarıdır. Özgür bir yaşamın delisidir. Osmanlının otoritesine boyun eğmez, bunun için de fazlasıyla bedel öder. İkinci konumu "yeni Osmanlıların” şahsıdır ki, yazar mensubu olduğu "yeni Osmanlılar cemiyetinin” bireylerini asi ve cesur bir Kürt delikanlısının şahsında idealize eder.

Eserdeki bu hazin son ister istemez Mem û Zîn’i de hatırlatıyor. Ebüzziya, eserin konusuna son derece hâkimdir. Kaldı ki Şoregol, Elegez, Elejgır (Eleşkirt) Kalesi gibi yer adlarına ve Kürt geleneklerine vakıftır. Kürt olması itibariyle zorluk çekmediğini 1900lerin başında kendisi şöyle diyor, "Eserin üzerinde çok çalıştım. Özellikle Kürt Pertev’in şivesi üzerinde..”

Eserde, Osmanlının baskıcı rejimine karşı, özgürlüğü sembol eden Kürt Pertev beyin merkezi figür olması, Osmanlı sultanını fazlasıyla korkutmuş olmalı ki, aynı yıl Ebüzziya’yı, Girit adasının hemen yanındaki Rodos adasına sürgün etti. Burada üç yıl zindanda yatan Ebüzziya 1876 yılında Abdülaziz’in tahttan indirilmesiyle tekrar İstanbul’a döner. Bu sırada Kürdizade Ahmet Ramiz’le tanışır. Nitekim Kürdizade Ahmet Ramiz birkaç eserini Ebüzziya Tevfik Bey’in matbaasında basar. Nihayet Ebüzziya 1900 yılında Konya’ya sürgün edilir. Meşrutiyet taraftarı bu Kürt aydını üzerinde yeterince araştırma yapılmamıştır.
Views: 1437 | Added by: volongoto | Rating: 0.0/0
Total comments: 0
Name *:
Email *:
Code *:
Search

Calendar
«  May 2012  »
SuMoTuWeThFrSa
  12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031

Entries archive

Site friends
  • bedava site yapimi

  • AGAHI
    Newroz Piroz Bè
    Tavsançali.ucoz.com
    Panoya Agahi
    Céjna Qurbanè Piroz Bé



    Tavsançali.ucoz.com
    Copyright MyCorp © 2024