Main Registration

Login

Welcome Guest | RSSFriday, 2024-03-29, 11:55 AM
Menu du site

Tag Board

Our poll
sitenin orani nasil
Total of answers: 14

Statistics

Total online: 1
Guests: 1
Users: 0

Main » 2010 » October » 14 » Kürtler Neden Sokakta !
10:31 PM
Kürtler Neden Sokakta !


Kürtler neden sokakta? Bu soruyu kendi kendime sorup minik bir araştırma yapma ihtiyacı hissettim. Araştırmalarımda çok çarpıcı ilginç bilgilere rastlayınca inanın ŞOK (!) oldum. Sözü daha fazla uzatmak istemiyorum. Bakın işte o araştırmam.


5 Mayıs 1932'de yürürlüğe giren yeni sürgün kanunu gereğince, Türkiye dört sürgün bölgesine ayrıldı. Sürgün bölgelerinin üçü Kürt halkının yaşadığı yerlerdi.

1. Kanun, aşiretlere hiçbir manevi şahsiyet tanımayacaktır. Bu alanda elde edilen her hak, mahkeme kararlarına veya başka vesikalara da dayalı olsa, ortadan kalkacaktır.

2. Reis, bey, ağa ve şeyhlerin selahiyetleri hangi karar ve vesikaya dayalı olursa olsunlar gelenek ve göreneklere dayanan bütün kurumlar ortadan kalkacaktır.

3. Bu kanunun yürürlüğe girme tarihinden önce reisleri, beyleri, ağaları ve şeyhleri ile temsil edilen aşiretlerin manevi şahsiyetlerine ait olanbütün taşınmayan mallar, hangi hüküm ve vesikaya dayalı olurlarsa olsunlar, devletin mülkiyetine geçeceklerdir.

4. Bu gayri-menkuller, Bakanlar Kurulu'nun kararıyla ve hükümet kararnameleriyle toprağa ihtiyacı olan göçmen ve çiftçilere dağıtılacak ve verilecektir.

5. İçişleri Bakanı, Bakanlar Kurulu'nun kararıyla bu kanunun yayınlanmasından önce reis, bey, ağa veya şeyh olanları, sınırlarda casusluk yaptıkları şüphesini uyandıranları, Doğu'da hakim olan şahısları ve ailelerini, iki numaralı bölgeye sürme ve orada iskan ettirme selahiyetine sahiptir.

6. Türkçe'den başka bir ana dil konuşanların yeni köy veya mahalleler, sanatkar, memur veya sınıf birlikleri kurumları, veyahut bir köyü, bir mahalleyi, bir meslek örgütünü veya bir iş dalını, sadece kendilerine bağlı olanlara ayırmaları yasak olacaktır.


7. İçişleri Bakanı, Bakanlar Kurulu'nun kararıyla, adı geçen birlik ve kümeleşmeleri, hatta şimdiye kadar mevcut olanları bile dağıtmak yetkisine sahip olacaktır.

8. Yabancılar köylere yerleşmeyeceklerdir. Kasaba ve şehirlere yerleşen yabancıların sayısı belediye sınırları içindeki toplam nüfusun yüzde 10'unu aşmayacaktır.

Kıyamdan bir yıl sonra (1926) gerçekleşen diasporaların ardından, aradan geçen 10 yıllık süreçten sonra Kürt bölgelerinde 1936'da ikinci bir diaspora yaşanmaktaydı. TC resmi düşüncesi, Kürt bölgelerini tamamen hâkimiyeti altına alma ve Kürt Halkı'nı asimile ederek Türkleştirme politikaları doğrultusunda 'ulusal kimlik' şiarıyla 1936'da Kürt bölgelerinde yeni diasporalar gerçekleştirmekte idi.

1936'da Birinci Umum Müfettişi olan Abidin Özmen tarafından, resmi zihniyetin 'ulusal kimlik' politikası çerçevesinde başta Amed olmak üzere Kürt bölgelerinde yaşayan birçok aile; Karadeniz, Ege ve Trakya bölgelerine sürgün edilmiş ve buralarda zorunlu iskâna tabî tutulmuşlardır.

TC tarafından 1932 yılında yürürlüğe konulan yeni sürgün kanununa karşı çıkmak ve halkı bu konuda direnişe kaldırmak için Xoybun Örgütü tarafından 16 Haziran 1932 bir bildiri yayınlanır. Bu bildirinin içeriğinde; "TC tarafından uygulanan kuşatılmaya, istilaya, imhaya ve haksızlıklara karşı mücadele edilmesi gerektiği" ağırlıklı olarak vurgulanmaktadır.

 

TBMM, Kürt Halkı'nı sindirmek ve asimile etmek için her fırsatta sürgün kanunları çıkararak yıldırım hızıyla kabul ediyor ve uygulamaya koyuyordu. Bunlardan biri de Bakanlar Kurulu'nun 4 Mayıs 1937 tarihinde aldığı bir karardır ve şöyle geçmektedir;"Tunceli (Dersim) Bölgesi'nde şimdilik 2000 kişinin nakli tertibatı hükümetçe ele alınmıştır." (Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1938), s.491)

 

Kürt tarihinin en önemli dönemlerinden biri de Dersim Direnişlerinin olduğu dönemdir. Bu dönemlerde Dersim'de in-sanlar topluca katlediliyor, ormanlar ve doğa tahrip ediliyor, hayvanlar telef ediliyordu. Kısacası hayat, Dersim'de yaşanmaz hale getiriliyordu. Bu yapılanların ardından sağ kalanlar ise sürgün ediliyorlardı.

Bakanlar Kurulu'nun 6 Ağustos 1938 tarihinde aldığı başka bir kararda ise şu ifadeler geçmektedir: "Tunceli halkından ve yasak bölgelerin içinden ve dışından 5000-7000 kişinin batı illerine nakil ve iskânı; yasak bölge dışında bulunan fakat yerlerinde bırakılması caiz olmayan aşiret reisleri, kolbaşıları, seyit ve şerirlerle bunların aile ve yakınlarının da batıya nakle tabi tutulmaları (…), ele geçen mahkûmların hükümlerinin infazları…"(Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1938), s.451)

 

Dersim direnişleri, katliam ve talanlarla 1938'de son buldu. 'Resmi bir belge bulunmamasına rağmen bazı kaynaklar Dersim'deki direnişlerden sonra 3 bin ailenin sürgünlere zorlandığını belirtir' (The Times, London, 31 Aralık 1941)

Sürgünler hakkında başka bir tanık ise Kemalistliği ile tanınan, uzun yıllar Van ve Hakkâri milletvekilliği yapmış olan Şeyh İbrahim Arvas'tır. Ona göre; " Şark illerimizdeki nakl û teb'id (nakil ve uzağa gönderme) işi bir facia oldu. Hele mahkum olanların bir çok ailelerine kan ağlattılar, on bini müecaviz olan menkullerden (on binden fazla nakledilen kişiden) Garp ve Trakya vilayetlerinde(ki) binlerce insan sıkıntı ve ızdırap içinde idi. Bazen baba bir vilayete, oğlu diğer bir vilayete verilirdi, yan yana gelemiyordu." (Avras, İbrahim, Tarihi Hakikatler (İbrahim Arvas'ın Hatıratı), 1964, s.52)

 

14 Haziran 1934 tarih ve 2510 sayılı Mecburi İskân Yasası'nda Türk ırkından olmayan ya da ana dili Türkçe olmayan kişilerin durumu, kanunlarda net bir şekilde belirtilmiştir:

"Türk ırkından olmayanlar, hükümetten yardım istemeseler bile hükümetin göstereceği yerde yurt tutmağa ve hükümetin izni olmadıkça buralarda kalmağa mecburdurlar." (Madde 7)


"Ana dili Türkçe olmayanlardan toplu olmak üzere yeniden köy ve mahalle, işçi ve sanatçı kümesi kurulması veya bu gibi kimselerin bir köyü, bir mahalleyi, bir işi veya bir sanatı kendi soydaşlarına inhisar ettirmeleri yasaktır." (Madde 11)

 

"Türk ırkından olmayanların serpiştirme suretiyle köylere ve ayrı mahalle veya küme teş-kil etmeyecek şekilde kasaba veya şehirlere iskânları mecburdur." (Madde 13)(Beşikçi İsmail, Kürtlerin Mecburi İskânı, s.137, 142, 146)

 

Sürgüne gönderilmeleri yetmezmiş gibi bir de aileleri bölüp parçalamak suretiyle bu halkın asimilasyonu hedeflenmekte idi. Şeyh Said'in sürgünde doğan torunlarında Abdulmukit Septioğlu, annesinin söylediklerini şu şekilde aktarıyor; "O kadar acı günler geçirdik ki, babam idam edildi, kardeşlerim hepsi firar ettiler, amcalarım öldürüldü, malımıza mülkümüze el konuldu; fakat bunların hiçbiri o gün gibi acı gelmedi bana; O gün bizi Vize'ye (Kırklareli ilinin ilçesi) götürdüklerinde, (oradan) her birimizi bir yere verdiler, bizi birbirimizden ayırdılar. O zamanki acı ve ızdırabı hiçbir zaman unutamam." (Kaya Ferzende, Mezopotamya Sürgünü Abdulmelik Fırat'ın Yaşam Öyküsü, Anka Yayınları, İstanbul, 2. Basım, 2003, s.58)


Bunun yanı sıra Mecburi İskân Yasası;'Türk muhacir ve mülteciler' için farklı işlemekte idi;"Türk muhacir ve mülteciler hısım ve akrabalarının bulundukları yerde iskân olunurlar." (Madde 16)(Beşikçi İsmail, Kürtlerin Mecburi İskânı, s.146)

 

TC, Kürt Bölgeleri yani Kürt Halkını hedef alarak 1920-1940'lı yıllarda Takrir-i Sükûn, İstiklal Mahkemeleri, Şark Islahat Planı ve Tunceli Kanunu gibi kanunlar çıkararak Kürtler'in Anadolu'da ve diğer sürgün bölgelerinde çoğunluk oluşturmayacak şekilde iskana tabi tutmuştur. Sistemin bu diasporaları gerçekleştirirken izlediği yöntemlere baktığımızda, zorbaca bir mantık taşıyan kanunların yine zorbaca yöntemlerle uygulandığı fark edilecektir. Bu döneme kadar gerçekleşen sürgünler sonucu Kürtler, Anadolu'nun birçok il, ilçe ve köylerine zorunlu bir şekilde yerleştirilmiştir. Bu il merkezleri ise şöyledir: Afyon, Ankara, Aydın, Amasya, Adana, Aksaray, Bayburt, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Edirne, Eskişehir, Gümüşhane, İstanbul, İzmir, Karaman, Kayseri, Kastamonu, Kütahya, Kırşehir, Kırklareli, Kocaeli, Konya, Manisa, Muğla, Nevşehir, Niğde, Samsun, Sinop, Tekirdağ, Trabzon, Tokat, Uşak, Yozgat.

Tabi bu dönemlerden sonra da sürgünler sistematik bir şekilde devam etmiştir. Fakat bu dönemden sonra sürgün politikasının, farklı yöntemler kullanılarak uygulandığını görmekteyiz. Sistemin sürgün mantığı aynı şekilde işlemekle beraber, Kürt Halkı bu defa ekonomik açıdan bir kuşatmaya ve imhaya tabi tutulmuştur.

 

Bu yeni süreçte Kürt Halkı'nın geçim kaynakları bir bir ortadan kaldırılmakta idi.Hayvanlar telef edilmekte, tarım alanları ve ormanlar yakılıp yıkılmakta, köyler boşaltılmakta, insanlar evsiz-barksız bırakılmakta idi. Her türlü talan, yağma, baskı, dayatma, korkutma, sindirme ve katletme yöntemleri ile kuşatılan Kürtler; böyle bir kaos ortamında can endişesi ile, sahip oldukları bütün maddi imkan ve olanakları bırakarak mülteci durumuna düşmüş, Anadolu'ya ve başta Avrupa ülkeleri olmak üzere bir çok değişik ülkeye iltica etmek zorunda bırakılmıştır.

 

1940'lı yıllardan sonraki sürgünlerin bir diğer nedeni ise, tek parti diktatörlüğü sürecinin ardından sosyal ve siyasal yaşamda meydana gelen yeni gelişmelerdir. TC tarihinde çok partili dönemin başlamasıyla Kürt halkında da bu anlamda hareketlilik görülmeye başlanmıştı. Siyasal anlamda Kürt sorununa çözümler bulmak amacıyla bir çok parti, grup ve örgütlerin çalışmaları görülmektedir. Kurulduğu günden beri, Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerdeki en ufak bir siyasi talep ya da çalışmaya tahammül etmeyen ve Kürt Halkı'nı sürekli bir şekilde esaret altında tutmak isteyen sistem; bu tür yapıların istem, amaç ve çabalarına karşı acımasız davranarak bir çok yapıyı ortadan kaldırmaya çalışmıştır.Türk siyasi tarihinin ayrılmaz bir parçası olan askeri darbeler kuşağı da, yine bu yıllara denk düşmektedir. Yapılan her askeri darbede her zaman için ilk hedef Kürt Halkı idi. Özellikle bu askeri darbelerde ayrım gözetmeksizin Kürt Halkı'nın her kesimine karşı uygulanan gayri insani yöntemler, baskılar, işkenceler ve katliamlar karşısında bir çok Kürt, yurdunu terk ederek, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın dört bir tarafına siyasi sığınmacı olarak iltica etmek zorunda bırakılmıştır.

 

1940'lı yıllardan 1980'li yıllara kadar geçen süreçte Kürt disaporasını kısaca bu şekilde izah edebiliriz. Kürt tarihinin son 25 yıllık sürecine baktığımızda, sistemin bilinçli politikaları sonucu geliştirdiği yeni versiyon sürgün yöntemleri, Kürt Halkı'na karşı sistematik bir şekilde uygulanmaktadır. Bu yeni versiyon Kürt diasporasına hazırlanan kılıf ise Kürt bölgelerindeki son 25 yıllık "Kirli Savaş" olarak görülmektedir.

1980'li yıllardan bugüne değin Kürt bölgelerinde sürdürülen kirli savaş, en çok bölgede yaşayan Kürt Halkı'na zarar vermiştir. Kanunsuz ve kuralsız olan, hiçbir insani ve manevi değer taşımayan bu kirli savaş, Kürt Halkı'na karşı işlenen büyük bir vahşet ve insanlık suçu olmuştur. Bu kirli savaşın muhataplarından biri şunları ifade etmektedir; "Genel Kurmay, Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı ve Daire Başkanları'nın bir bölümüne verilen brifingde Türkiye'nin bir iç savaş halinde bulunduğu vurgulanarak "Türkiye tarihten gelen bir doğu sorununa teslim olmuştur. Askeri yapının iç savaş durumuna uygun hale getirilmesi gerekir."(Milliyet 10 Aralık l997)

 

Yaşanan bu kirli savaş, insanları maddi anlamda yok etmekle kalmayıp; tarihi değerleri, manevi değerleri, kültürü, kişilikleri, onuru ve şerefi de yok etmeyi hedeflemiştir. Böylesine pervasızca uygulanan bu kirli savaş, Moğolların yüzyıllar önce Kürt bölgelerine ve Ortadoğu'ya saldırı ve istilalarını hatırlatır nitelikteydi. İnsanlık düşmanı Cengiz'in; kadın, çocuk, ihtiyar, demeden insanları nasıl katlettiğine tarih şahitlik etmektedir. Ve o dönem, Kürt bölgelerinde bu vahşetten kaçarak yurtlarını ve vatanlarını terk etmek zorunda kalan milyonlarca Kürdün acı manzarası bu gün de aynı şekilde tekrar etmektedir.

Son 25 yıllık kirli savaşın muhatapları, Kürt Halkı'na karşı işledikleri insanlık suçunu resmiyette kabul etmeseler de bu gün karşılaştığımız acı tablo ve yaşayan canlı şahitler, bu kirli savaşın ağır bilançosunu izah etmeye yeterlidir.

 

1989-1999 yılları arasındaki 10 yıllık süreçte;5000 kırsal yerleşim birimi boşaltılmış 4 ile 4,5 milyon arasında insan yerinden yurdundan edilmiştir. Bu insanlar Diyarbakır, Van, Batman gibi illerin şehir merkezlerinde ya da İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin gibi metropollerde gettolaşma benzeri yerleşim alanları oluşturarak Türkiye'ki yaşam standartlarının en kötü koşullarında bir yaşamı sürdürmek zorunda kalmışlardır.

Kürt halkının tarihinde, sistem tarafından dayatılan ve sıkça karşılaşılan bir yöntem de Kürtler'e ihaneti dayatmasıdır. Bu kirli savaş döneminde sistem bu yönteme de başvurmuştur. Dayatılan bu onursuzca tercihe rağmen, sahip oldukları onur ve şereflerinden ödün vermeyen Kürtler; tüm zorlukları göze alarak evlerini, yurtlarını ve vatanlarını terk etmeyi onursuzca bir yaşama tercih etmişlerdir. Bu kirli savaşın dayatmaları sonucu, her türlü zenginliklere sahip vatanlarını terk eden milyonlarca Kürt, başta Anadolu olmak üzere bugün dünyanın dört bir yanına göç ederek mülteci durumuna düşmüştür.

Yaşanan bu sürgünler ve göçler, ayrıca Kürt Halkı'na karşı devlet politikası olarak uygulanan asimilasyonlara da hizmet etmektedir. Bu gün Anadolu'da yaşayan bir çok Kürt, süreç içerisinde resmi zihniyetin bu politikasından etkilenerek özünden, tarihinden ve kimliğinden kopmuş ya da kopma noktasına gelmiştir. Bu da, bu kirli savaşın nasıl ve ne amaçlar için tezgahlandığını, neden bir türlü sonunun getirilmediğini ve daha bir çok yönünü net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Devletin bu kirli savaş sürecinde oluşturduğu koruculuk sistemi ile halka karşı uygulanan baskı, tehdit ve dayatmalar sonucu Kürt bölgelerinde hayat neredeyse yaşanmaz hale getirilmiştir. Güya terörle mücadele amacıyla oluşturulan, aslında halka karşı bizzat terör eylemlerinde bulunan ve "Hamidiye Alayları"nın devamı olan eli kanlıkoruculuk sistemi, eşkıyalık ve çetecilik sistemine dönüşmüştür. Çoğunluğunu Kürt Halkı'nın dışındaki etnik grupların oluşturduğu ve ilgi gösterdiği koruculuk, bu etnik grupların sistemin gücüne dayanarak, ülkesinde yaşadıkları Kürt Halkı'na karşı acımadan saldırmalarına ve mallarını talan etmelerine yol açmıştır. Böylece Kürt bölgeleri tam bir kaos ortamına dönüştürülerek bölgede yaşayan Kürtler, göçe zorlanmıştır. Göç eden Kürtler, sahip oldukları taşınmaz mallarını ve mal varlıklarını geride bırakmak zorunda kalmışlardır. Bölgede, Kürtler'in geride bırakmak zorunda kaldıkları mallar bu korucular tarafından talan edilmiştir.

TMMOB, hazırladığı bir raporda, "Bölgede 1996 verilerine göre 62.034 köy korucusu, 14.872 gönüllü köy korucusu görev yapmaktadır. Günümüzde artan korucuları ve son zamanlarda Karadeniz bölgesindeki uygulamaları da katarsak durumun vahameti ortaya çıkmaktadır. 1985-1996 yılları arasında 23.222 korucu görevden atılmış, 296 korucuya adam öldürmekten dava açılmış, diğer yandan aynı korucuların adam, kadın, kız kaçırma, uyuşturucu ve silah kaçakçılığına karıştıkları belirlenmiştir. Olağanüstü hal uygulanan illerde dört yüz bine yakın güvenlik görevlisi bulunmakta. Bölgede artan belirsizlik ve şiddet beraberinde bu güvenlik birimlerinin bazılarının belirsizlikten yararlanarak ekonomik kazanç sağladıkları son çıkan çete olayları ile tespit edilmiştir. Örneğin; Yüksekova'da uyuşturucu pazarını resmi araç kullanarak sürdüren güvenlik birimleri ortaya çıkarılmıştır."

Resmi zihniyetin Kürt düşmanlığı, kendisini gizlemeye bile ihtiyaç duymadan bunu açıktan açığa her fırsatta dile getirmektedir. TMMOB, hazırladığı bu rapora göre Milli Güvenlik Kurulu'nun 16 Aralık 1996'daki raporunda dile getirilenler gösterilebilir; Milli Güvenlik Kurulu'nun 16 Aralık 1996'daki raporuna göre Kürt nüfusunun toplam nüfusa oranı 2010 yılında toplam nüfusun %40'na, 2025'de %50'nin üzerine çıkma eğilimindedir. Kürt nüfusun azaltılması, doğum kontrol yöntemlerinin anlatılması gibi önlemler düşünülmüştür. Bölgedeki imamların %90'ı, gardiyanların %80'i, öğretmenlerin %43'ünün bölge halkından olduğu söylenerek, bölge halkından personel istihdamının makul seviyelere indirilmesi istenmiştir.

Anadolu'da Kürtler'in Yaşadığı Bölgeler
Bugün Anadolu'da yaşayan diaspora Kürtleri'nin nerelerde yaşadıkları ve buradaki nüfus dağılımlarının nasıl olduğu hakkında kapsamlı bir bilgi sahibi olduğumuzu söylemek oldukça zordur. Bunun en önemli sebebi, sistemin inkâr politikaları sonucu buralardaki Kürt nüfusunu resmi rakamlarla ortaya koyan bir çalışmanın bugüne kadar yapılmamış olmasıdır. Bu konudaki araştırmalar, ne yazık ki bazı sınırlı bireysel çalışmalardan öteye geçmemektedir. Bunlara ilave olarak asimilasyonlar sonucu Türkleşmiş olan Anadolu sürgünleri de göz önüne alındığında bu rakamlara sağlıklı bir şekilde ulaşılması daha da zorlaşmaktadır. Süreç içerisinde bireysel çalışmalar, siyasi gelişmeler ve diğer nedenler sonucunda Kürtler'in birbirileri ile ilişki ve diyaloglarının gelişmesiyle birlikte bugün Kürtler'in Anadolu'daki yerleşim ve dağılımları hakkında tam olmasa da, kısmi bir bilgiye ulaşmak mümkün olmuştur.

Bugün elde edilen bazı veriler, sadece İç Anadolu'nun kırsal kesimlerinde 300'den fazla Kürt köyü bulunduğunu ortaya koymaktadır. İç Anadolu'da şehir merkezlerinde yaşayan Kürtler de göz önüne alındığında yaklaşık olarak 2 milyondan fazla Kürd'ün İç Anadolu'da yaşadığı tahmin edilmektedir. Yerleşim alanları dağılımına bakacak olursak Kürtler yoğunluklu olarak Ankara (Haymana, Polatlı, Bala, Koçhisar), Konya (Kulu, Cihanbeyli, Yunak), Kırşehir (Kaman, Çiçekdağı), Aksaray, Yozgat (Yerköy), Çorum, Sivas ve Tokat bölgelerinde yaşamaktadırlar. Bugün yaklaşık olarak, Ankara'da 102, Konya'da 75, Kırşehir'de 52, Aksaray'da 39, Yozgat ve Tokat dolaylarında 41, Kayseri'de ise 23 tane Kürt köyü bulunmaktadır.

Edindiğimiz bilgiler sonucu bu bölgelerde bulunan Kürt köylerinden bazılarının isimleri şöyledir;

ANKARA/Haymana; Balcıhisar, Burunsuz, Bostanyüklü, Cihanşah, Dikkulak, Hacımusa, İnler, Kerpiç, Kırpolu, Sazbağları, Sebilibağlar, Sindiran, Tepeköy, Yenice, Yenicik, Yurtbeyli. Bala; Aşağıhacıbekir, Aşağıören, Aydogan, Bektaşlı, Büyükbıyık, Büyükcamili, Çiğdemli, Derekışla, Eğribasan, Erginköy, Kesikköprü Küçükbıyık, Küçükcamili, Tatarhöyük, Tepeköy, Sugüzel, Yukarıhacıbekir. Polatlı, Koçhisar, Kalecik, Keskin, Badıllı.
KONYA/Cihanbeyli; Beşkardeş, Beyliova, Bulduk (Gunde Bulduq), Çimen, Çölköy, Damlakuyu, Beşkavak (Büyük), Beşkavak (Küçük), Gölyazı (Xalikan), Günyüzü (Cudkan), Kandil, Kelhasan, Kırıkışla (Molika), Kutukkuşağı (Kutiga), Kuşca (Hacilaro), Sağlık, Yapalı (Qemera), Yeniceoba (İncove), Zaferiye (Kayışoğlu). Kulu; Acıkuyu (Birtalik), Altılar, Arsinci (Germik), Beşkardeş (Torına), Burnagil, Bozan, Celep, Çöpler (Copli), Dipdede, Gökler, Hisar, Karacadağ (Xalikan), Karacadere, Kırkpınar, Şerefli, Yazıcıçayır (Mehina), Yeşilyurt (Celikan), Tavşançalı (Omaro), Zincirlikuyu (Gordoğlu). Sarayönü; Boyalı, Kadıoğlu, Sarıkaya. Yunak; Beşışıklı, Çayırbaşı, Hatırlı (Gunde xofe), Hacıfakılı (Kamaran), Hacıömeroğlu (Hacımaran), İmamoğlu (Bodan), Karayayla, Kürtuşağı (Kurdan), Koçyazı (Civikan), Meselij, Odabaşı (Halisinan), Ortakışla, Özyayla, Saray (Golan), Sinanlı, Sülüklü (Galikan). Çeltik; Kaşören (Rengan), Adakasım (Sorikan), Büyükhasan, İsakuşağı (Sagan), Küçükhasan. Akşehir, Beyşehir, Çumra, Ereğli, Ilgın, Karaman, Saideli, Seydişehir, Sultaniye.

KIRŞEHİR/Çiçekdağı; Çiçekdağı (Çiçek), Acıköy (Sorik), Alahacıli (Galikan), Bahçepınar (Torin), Baraklı, Çanakpınar (Ramiko), Dohankaş (Kungus), Konurkale (Konir), Mahmutlu (Qişle), Pohrek (Gedar), Şahinoğlu, Yalnızağaç (Zekera). Boz-tepe; Çamalak, Çevirme, Çiğdeli, Çimenli, Harma-naltı (Sayiplı), Hüseyinli, Kulhüyük, Öksüzkale (Ha-ladin), Üçkuyu, Uzunpınar. Akçakent. Avanoğlu, Meci-diye, Mucur, Avanos, Na-vend; Göllü, Körpınar (Ka-niya kurik), Seyrekköy (Hurmik), Taburoğlu, Ta-şınburnu (Mala bene), Ye-şiloba (Guri). Kaman; Ağa-pınar, Çadırlıhacıbayram, Çadırlıkörmehmet, Hirfan-lar, KekilliAli, MollaOs-manlar.

ÇORUM/Hüseynabat, İskilip, Mecitözü, Osmancık, Sungurlu.
Ege Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyelerinden Servet Mutlu'nun 'Türkiye'deki Etnik Kürtler-Demografik Bir İnceleme' adlı çalışmasında Orta Anadolu Kürtleri'nin yoğun olarak bulundukları İç Anadolu Bölgesi'ndeki on merkezde 1990 yılındaki genel sayıma göre nüfus dağılımı şöyle gösterilmiştir; Ankara 243.600, Çankırı 3.500, Çorum 23.700, Eskişehir 19.900, Kayseri 43.300, Konya 104.000, Kırşehir 17.000, Nevşehir 6.100, Niğde 14.500, Yozgat 13.100. Yine aynı yıl yapılan sayımlara göre bu on merkezde bulunan Kürt nüfusunun toplamı 579.380 olarak gösterilmiştir. Ama biz bilmekteyiz ki Anadolu sürgünü Kürtler, sadece bu on merkezde yaşamamaktalar. Yine Servet Mutlu'nun incelemesinde şu verilere de rastlamaktayız; Adana 194.300, Amasya 2.700, Burdur 500, Kahramanmaraş 132.000, Kastamonu 1.100, Sinop 2.100, Tokat 12.200. Servet Mutlu yapmış olduğu incelemeler sonucu son yığınsal göçler sonucu bu merkezlerdeki Kürt nüfusunun artmış olabileceğini ve bu nedenden dolayı Anadolu'daki Kürt nüfusunun 4 milyon civarında olabileceğini tahmin etmektedir.

"Dünyadaki en büyük Kürt şehri kabul edilen İstanbul" başta olmak üzere Orta Anadolu, Marmara, Ege, Karadeniz ve Akdeniz Bölgelerinde yaşayan toplam Kürt nüfusunu net bir şekilde ortaya koymak şimdilik neredeyse imkânsız görünmektedir. Önceki yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu döneminden bu yana belirli dönemlerde yoğunlaşan ve normal koşullarda bile son dönemlerde sürekli bir atış gösteren Kürt göçü; Orta Anadolu'da, Trakya'da, Ege'de, Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde Kürtler'i en büyük etnik unsur konumuna getirmiştir.

Geldiğimiz şu gün itibariyle söyleyebiliriz ki; Kürt bölgelerinde yaşanan son 25 yıllık kirli savaş süreciyle birlikte, yakılan ve yıkılan yerleşim birimleri göz önüne alındığında ve burada yaşayan nüfusun başta İstanbul, İzmir, Mersin, Ankara, Adana, Antalya gibi Anadolu metropollerine göç ettiği düşünüldüğünde buralarda yaşayan Kürt nüfusu, bölge nüfusumuzun yaklaşık üçte birini oluşturduğu düşünülmektedir.

Sonuç;
Kürt bölgelerinde yaşanan son 25 yıllık kirli savaştan dolayı evlerini ve yurtlarını terk etmek zorunda kalan/bırakılan milyonlarca Kürt, toplu bir sürgün yaşamıştır. Bu sürgünler daha çok Anadolu'nun ve Trakya'nın metropol şehirlerine gerçekleşmiştir. Kürt Halkı'nı bekleyen asıl tehdit ve tehlike ise bundan sonra başlamakta idi. Bu tehlike ise yıllardır Kürt Halkı'na karşı kullanılan asimilasyon tehlikesidir. Bu son sürgünlerle birlikte metropol şehirlerde sistemin ve yaşamın dayattığı bütün saldırı ve tehlikelere karşı savunmasız ve çaresiz kalan Kürt Halkı, büyük oranda bu asimilasyonlardan etkilenmiştir. Kürt Halkı; kültürel anlamda, tarihsel anlamda, psikolojik anlamda, sosyal anlamda, inanç anlamında ve ekonomik anlamda bilinçli politikalarla kuşatılmışlıklar içinde tutulmaya çalışılmıştır.

Kürt Halkı, sahip olduğu o güçlü inanç ve köklü tarihinden aldığı manevî güçle, kendisine karşı yapılan her türlü maddi ve manevi saldırılar karşısında her zaman onur timsali olmuştur ve kendisini koruyabilmiştir. Sahip olduğu köklü tarihinde, her zaman İslam için ve özgürlüğü için görkemli mücadeleler veren ve bu uğurda her türlü bedeli ödeyen Kürt Halkı; sistemin bu insanlık dışı sürgün politikaları ile özünden ve tarihi köklerinden koparılmak istenmiştir. Mezopotamya Uygarlığı'nın sahipleri olan ve oluşturdukları bu uygarlık ile sonraki uygarlıkları etkileyen Kürtler, ne yazık ki geçtiğimiz yüzyılın egemen güçleri tarafından çok yönlü bir imha politikasının hedefi yapıldılar. Ulusal kimlikleri, tarihleri, kültürleri, kişilikleri vs. her türlü değerlerinden koparılmak istenen Kürtler; sürgün yöntemiyle de hem coğrafyalarından ve böylece hem de söz konusu değerlerinden koparılmaya çalışılmıştır.


Selahaddin-î Eyyubî El- Kurdî, Şeyh Ubeydullah Nehrî, Şeyh Said ve Bediûzzaman Said-î Kurdî gibi kutlu şahsiyetlerin torunları olan Kürtler; sahip oldukları kimliklerine, inançlarına, tarihlerine, değerlerine ve her şeyden önemlisi sevdalısı oldukları özgürlük nimetine bugün her zamankinden daha çok ihtiyaç duymakta, önem vermekte ve sahip çıkmaktadır. Bu da göstermektedir ki, ne asimilasyonlar, ne imhalar, ne inkârlar, ne sürgünler, ne katliamlar, ne de işkenceler bu halkı yıldırabilir ve ne de özgürlük sevdasından vazgeçirebilir. Adı ne olursa olsun hiçbir zalim yönetici ve zulüm yönetimi ebedî kalmamıştır. İnsanlık tarihi bunun örnekleriyle doludur. Bu, Yüce Yaratıcı Allah-u Teala'nın Sünnetullahı'dır.Müslüman Kürt Halkı olarak buna sonuna kadar iman etmekteyiz. Ve şunu da biliyoruz ki zulme/haksızlığa/hileye dayalı düzenler kuran ve bir halkı bu zulüm/haksızlık/hile ağlarından ördükleri tuzaklarla/düzenlerle bitirmeye çalışan yönetimler, farkında olmadan adım adım kendi tuzaklarının kapanlarında acınacak sonlar yaşarlar.

"Böylece biz, her ülkenin önde gelenlerini -orada hileli- düzenler kursunlar diye- oranın suçlu-günahkarları kıldık. Oysa onlar, hileli-düzeni ancak kendilerine kurarlar da bunun şuuruna varmazlar.”(En’am; 123)

"Onlardan öncekiler de hileli-düzenler kurmuşlardı; fakat düzen kuruculuğun (tedbirlerin, karşılık vermelerin) tümü Allah'a aittir. Her bir nefsin ne kazandığını O bilir. Bu yurdun sonu kimindir, inkâr edenler pek yakında bileceklerdir.”(Ra’d; 42)

"Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır.”(İbrahim; 46)

"Onlardan öncekiler, hileli-düzenler kurmuşlardı da, Allah(ın azab emri) onların kurdukları yapıların temellerine geldi, böylece üstlerindeki tavan tepelerine çöktü; azab onlara şuurunda olmadıkları yerden gelmişti.”(Nahl; 26)

"(Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın.”(Fâtır; 43)

"Böylece, o, katımızdan kendilerine bir hak ile geldiği zaman, dediler ki: "Onunla birlikte iman edenlerin erkek çocuklarını öldürün; kadınlarını ise sağ bırakın." Ancak kafirlerin hileli-düzeni boşa çıkmakta olandan başkası değildir.”(Mümin; 25)

 

Selam ve Dua ile...

 

 

Muhammed Mustafa İslamoğlu - 7 Mart 2008 Cuma

http://stratejiksiyaset.blogcu.com

osmancelebi81@mynet.com



Kaynaklar:
1- (Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1938)
2- (The Times, London, 31 Aralık 1941)
3- (Avras İbrahim, Tarihi Hakikatler (İbrahim Arvas'ın Hatıratı), 1964, s.52)
4- (Beşikçi İsmail, Kürtlerin Mecburi İskânı, s.137, 142, 146)
5- (Kaya Ferzende, Mezopotamya Sürgünü Abdulmelik Fırat'ın Yaşam Öyküsü, Anka Yayınları, İstanbul, 2. Basım, 2003, s.58)
6- (Göç-Der 2002 Raporu)
7- (Milliyet 10 Aralık l997)
8- (www.xelkedondurma.com)

Views: 1413 | Added by: volongoto | Rating: 0.0/0
Total comments: 0
Name *:
Email *:
Code *:
Search

Calendar
«  October 2010  »
SuMoTuWeThFrSa
     12
3456789
10111213141516
17181920212223
24252627282930
31

Entries archive

Site friends
  • bedava site yapimi

  • AGAHI
    Newroz Piroz Bè
    Tavsançali.ucoz.com
    Panoya Agahi
    Céjna Qurbanè Piroz Bé



    Tavsançali.ucoz.com
    Copyright MyCorp © 2024