Ankara -
Türk devletinin katliam ve zulümlerine karşı irili ufaklı çok sayıda
isyan başlatan Kürtlerin bir efsanevi isyancısı da Omera (Tavşançalı)
köyünden Heci Buxurci’dir. Orta Anadolu Kürtlerinin isyan geleneğinin
son halkası olan Heci Buxurci’nin 17 yıllık direnişi askere gitmek
istemeyişiyle başlar.
Heci Buxurci, yol kesip askere götürülmek
istenen gençleri kurtarması, zengin ağalardan, beylerden alıp yoksul
Kürt köylerine dağıtması, asker öldürmekten kaçınması, yiğitliği ve
adaletiyle yörede nam salmıştır. Bu özellikleriyle Kürtlerin Köroğlusu
olarak anılan Heci Buxurci’nin, 1922’de Ankara-Konya arasında Mustafa
Kemal’e pusu kurduğu için Çerkez Ethem’le ilişkisi olduğu da söylenir.
Kürtlerin
Orta Anadolu coğrafyasıyla tanışmaları 13. yüzyıla kadar uzanır. Ancak
topluluklar halinde orta Anadolu coğrafyasını mesken tutması ise 17.
yüzyıla rastlar. Uzun süre Haymana ve Tuz Gölü dolaylarındaki yaylalarda
göçebe yaşayan Reşwan, Canbeg, Şêxbizini gibi büyük aşiret
konfederasyonları ile Mikaili, Sewedi, Teriki gibi kabileler ikinci
Mahmut zamanında yerleşik hayata zorlandı.
Osmanlı, bu yöredeki
Kürtleri kontrol altına aldıktan sonra yöredeki Kürtlerin de vergilerini
toplayacak ve onları kontrol altında tutacak bey, ağa arayışına girdi.
Devletin yetkileriyle de donatılmış olan bu beyler, kimin o yıl askere
gideceğinden tutalım, köyden ne kadar vergi toplanılacağına kadar, her
konuda son sözü söyleyecek kişilerdi.
Zaman geçtikçe despotlaşan
bu beyler, iltizam yasası Sultan Abdülmecit tarafından sonradan
kaldırıldığı halde varlıklarını korudular. Eli Beg (Omeranlı), Eli Ağa
(Celepli), Mola Gabelek (Şerefli), Kose Beg (Beşkardeş), Qerto Ağa
(İncove), Bektaş Beg (Gundê Buldux) gibi beyler ve ağalar bölgedeki
devletin temsilcileriydi.
"ASKERE GİDİP KARDEŞLERİME KARŞI SAVAŞMAM”
Konya
ve Ankara kırsalındaki Kürtler, devletin ve ağaların baskılarından
dolayı aslında sürekli isyan halindeydiler. Çapanoğulları’yla Kırşehir
dolaylarındaki arazilerin hâkimiyeti için savaştılar. Konya’yı basıp
Alâeddin Sarayı’nı talan ettiler. İşte bu isyan geleneğinin son halkası
ise Heci Buxurci isyanıdır.
Araştırmacı yazar Şoreş Reşi’nin de
dediği gibi siyasi bir hareket olmasa da, özü itibariyle kaynağını
Kürtlerin direniş kültüründen almıştır. Ağalık sistemine karşı bir
başkaldırıdır. Heci Buxurci, ayrıca bir Kürt yurtseveridir.
Kardeşi
Rahê Buxurci’nin aktardıklarına göre 1925-1926 senesinde Heci’nin
babası Mıstê, Heci’ye; "Gel devlete teslim ol. Devletin, şark isyanından
dolayı askere ihtiyacı var. Askere git. Devlet seni affeder” der. Buna
karşılık Heci ise, "Ben Kürdüm, şarka gidip Şeyh Sait ve Kürt
kardeşlerime karşı savaşmam” cevabını veriri.
VE İSYAN BAŞLAR
Heci
Buxurci, 1890’lı yılların sonlarında Omera (Tavşançalı) köyünde doğar.
Babası Mıstê Buxurcidir. Reşwan aşiretinin Omeran kabilesine mensuptur.
Yaşıtlarına göre cesaretli, adil ve zeki olan Heci, köyünde ve yörede
erkenden fark edilir. Boyun eğmeyen bu genç, Omeran Köyü’nün ağası Eli
Beg ile çatışmaya başlar. 1916 yılında köye gelen Osmanlı zabitleri, Eli
Beg’den askere gidecek gençler vermesini ister. Eli Beg de, Hecinin
askere gitmesini ister. Bu isteğe karşı çıkan Heci, saklanmaya başlar.
Askerlerin devamlı köye gelip, ailesine zorluk çıkarmalarından bıkan
Heci bir gün atına binerek, yöredeki Karacadağ köyünün yolunu tutar.
Resmi tarihte pek yer almayan, unutulmaya yüz tutan Heci Buxurci
efsanesi böylece başlamış olur. Bu konuda tek ve ilk araştırma ise 2003
yılında Şoreş Reşî tarafından yapılmış.
SON İSYANCININ KÖYÜNDE
ANF
olarak, Heci Buxurci’yi araştırmak ve akrabalarını bulmak için köyü
Omera’ya (Tavşancalı) gittik. Torunu İsmet İnal ile 70 yaşındaki
akrabası Hacı Bilal Dinç ve ayrıca Buxurci’nin silah arkadaşı olan
Haymana yöresinden Mıstê Tozo’nun torunu Mustafa ile görüştük. Köyde
Heci’yi görmüş olan amcasının kızı Ravê (Reyhan Buhurcu) ise bu gün 96
yaşında. Fakat ağır hasta olduğu için bizimle konuşamadı. Bütün
ısrarımıza rağmen ailesi fotoğraf almamıza da izin vermedi. 13 kardeşin
en büyüğü olan Heci’nin ailesi bugün üç ayrı soyadı ile biliniyor. Bu
soyadları; Buhurcu, Ergül ve İnal’dır. Ailenin büyük bir kısmı
yurtdışında yaşıyor. Heci’nin en küçük kız kardeşi Rahê (Rahime Buhurcu)
ise 1994 yılında vefat etmiş.
17 YILLIK DİRENİŞ
Akrabası
Hacı Bilal Dinç, Heci Buxurci’yi anlatırken, "Kısa zamanda askerden
kaçan, askere gitmek istemeyen, haksızlığa uğrayan ne kadar Kürt varsa
Heci’nin etrafına toplanır” diyerek başlıyor söze. Heci’nin etrafında
toplananlardan bir kaçının, Şerefli köyünden Cemalê Mala Gabelek, Gundê
Buldux’dan Hemitê Fatê, Terikili Xeloyê Deli Pepe, Haymana yöresinden
Mıstê Tozo olduğunu söyleyen Hacı Bilal Dinç, şöyle devam ediyor; "Heci,
Eli Beg’i sevmediği halde ona zarar vermedi. Eli Beg de ona zarar
vermedi. Heci hiçbir Kürt köyüne zarar vermedi. Eskilerin dediğine göre,
zengin Türkmenlerden alıp fakir Kürt köylerine dağıttırmış. 17 yıl
kaçak yaşadı.”
"ASKERLERİ ÖLDÜRMEYE KIYMAZ”
Heci,
devlete başkaldırdığında Eli Beg’i düşman beller. Fakat anlatılanlara
göre belli bir süre sonra barışırlar. Heci böylece Omeran köyüne gelip
gider. Torunu İsmet İnal ise dedesinin bir gün köye Eli Beg’i öldürmeye
geldiğini söylüyor, şunları anlatıyor:
"Dedem hiç kimseye
kıyamadığı halde çok haksızlığa uğrar. Örneğin peşine düşen askerleri
bile öldürmeye yeltenmezmiş. Dedem bir gün köye gelir. Hedefinde Eli Beg
vardır. Heci’nin köye geldiğini duyan Eli Beg, ‘Bir gün ölürsem, ölümüm
Heci Buxurci gibi bir yiğidin elinden olsun’ diyor. Bu sözü işiten Heci
vazgeçiyor. Hecinin köye geldiğini duyan Kulu’dan Türk askerleri de
köye gelir. Heci adamlarıyla birlikte köyden tam ayrılırken askerler
şimdiki belediye binasının olduğu alanda peşine takılır. Heci askere
uyarı ateşi açar. Askere bağırır, ‘Ulan bana bakın siz suçsuzsunuz. Hele
o yüzbaşı öne çıksın, eğer beynini dağıtmasam namerdim’ der. Bunun
üzerine yüzbaşı peşine düşmeye korkar.”
ŞİMDİKİ YÖNTEM ATATÜRK’TEN KALMA!
6
yıl Karacadağ köyünde saklanan Heci Buxurci ve adamları, çemberin
daraldığını görünce Haymana taraflarına geçerler. Burada Mustafa
Tozo’nun adamları ile birleşirler. Bu süre zarfında Cemalê Mala Gabelek
ve Hemitê Fatê Quno, Heci Buxurci’den ayrılırlar. Mustafa Tozo ile
birleşen Heci Buxurci hareket alanını da genişletmiş olur. Tozo, 1924
yılında bir takibat sonucu askerler tarafından pusuya düşürülerek,
Tepeköylü Mülazım ve adı bilinmeyen iki kişi ile birlikte öldürülür.
Tozo’nun torunu Mustafa bu olayı şöyle anlatıyor:
"Tozo Mustafa
adamlarıyla birlikte Polatlı’nın biri Türk köyü olan Karsak Köyünden bir
Muhacir kadının malını talan ederler. Kadın soluğu Atatürk’ün yanında
alır. Atatürk, Tozo’yu yakalayacağına ant içer. Ankara’dan Çerkezlerden
oluşan bir müfreze peşlerine düşer. Palancı Köyü’nde kıstırılan Tozo ve
adamları ‘sizi affedeceğiz’ vaadiyle dışarı çıkarılarak, silahsız bir
şekilde kurşuna dizilir. Cesetleri öküz arabalarına konularak, köy köy
dolaştırılır. Cenazeler daha sonra Haymana meydanındaki ağaçlara
astırılarak teşhir edilir.”
KÜRTLERİN KÖROĞLUSU
Heci
gün geçtikçe yöredeki Kürtlerin sevgisini kazanır. Yıllarca dağ olmayan
bir coğrafyada kalmasına rağmen ele verilmez. Onun için, ‘cumhuriyetin
ilk yıllarında asimilasyonun hedefindeki Orta Anadolu Kürtlerinin son
umudu’ denir. Omeran Köyü’nden Kemal Buxurcu, Heci’nin özellikle yol
kesip askere götürülmek istenilen gençleri kurtardığını söylüyor. Yörede
kime sorulsa, Heci’nin zenginden alıp, fakire dağıtan, adeta bir
Köroğlu olduğu cevabı alınır.
HECİ’NİN RESMİ KAYDI
17
yıllık bu direniş maalesef devlet arşivlerinde çok az yer alıyor. Bunun
sebebi ise Heci’nin bir dönem Çerkez Ethem ile olan ilişkisidir.
Ankara, Konya ovasının ortasında patlak veren bu Kürt orijinli direnişi
insanlara anlatabilmekte sıkıntı yaşamış olmalı ki, Heci Buxurci resmi
tarihin gayri resmi bir aktörü olarak duruyor. Yine de 1930’lu yılların
İdare Mecmuası’nda Heci’ye dair birkaç kayıt vardır. Buna göre Heci
1926’dan 1933 yılına kadar, 2 adam öldürmüş, 1 şehir baskını yapmış, 27
defa yol kesmiş, 92 defa dağa adam kaldırmış, 210 köy baskınında
bulunmuş.
Dikkat çekici olan husus, 7 yıl boyunca Heci
Buxurci’nin 2 adam öldürmüş olmasıdır. Şoreş Reşi’ye göre ise bu
öldürülen iki adam da Heci’nin adamlarıdır ve bunları Heci’nin kendisi
vurmuştur. Bir gün Ankara’dan Konya’ya giden bir subay ve ailesi Heci
Buxurci ve adamları tarafından alıkonulur. Adamlarından biri subayın
eşine el uzatır. Heci, bu konuda çok hassastır. Adamını alnından vurur.
Diğer bir olayda ise Heci’nin adamlarından biri, tütün kahve gibi
ihtiyaçlarını tedarik etmek için bir köye iner. Burada gördüğü bir genç
kadına göz diker. Bir gece Heci’den habersiz tekrar köye inip geline
tecavüz eder. Bu olayı duyan Heci, adamını kendi elleriyle öldürüp
gelinin evinin kapısına atar.
HECİ’NİN NİŞANLISI
Heci
devlete başkaldırdığında nişanlıdır. Torunlarından Heci Bilal,
"Nişanlısının ismi Hore’ydi. Şerefli Köyü’nden Gabelek ailesinin
kızıydı. Heci kaçak hayatı yaşamaya başladıktan sonra, kızı ona
vermediler. Hore’yi daha sonra İncove (Yeniceova) Köyü’nden Çelik
ailesinden birine verdiler. Kadın o adamdan çocuk doğurmadı. Çok güzel
bir kadındı. Bütün köy Hore’yi severdi. Birkaç yıl önce vefat etti”
diyor.
Fehim Çelik, Hore’nin kocasının kardeşinin oğluydu.
1960’lı yıllarda İsviçre’ye göç etti. 1973 yılında Deniz adında bir kızı
oldu. Deniz 6 yaşındayken Fehim Çelik ailesini terk etti. Daha sonra
Deniz, Türkiye’de Bendeniz ismiyle bir pop yıldızı olarak ünlendi. 2007
yılında yapmış olduğu bir röportajda, "Dilimi öğrenmedim, onun için hiç
Kürtçe şarkı söyleyemedim” diyordu.
Kemal Buhurcu’ya göre Heci
Buxurci Hore’nin ailesine başlık parası olarak bir elek altın vermiş.
Heci bu altın ve paraların çoğunu, Ankara’dan Konya ve çevre illere
giden devlet posta ve konvoylarını soyarak elde etmiş.
MUSTAFA KEMAL’E SUİKAST
Mustafa
Kemal, 17 Ağustos 1922’de Ankara’dan arabayla Konya’ya hareket eder.
Yolda Heci Buxurci’nin pususuna düşer. Fakat mesafe çok uzak olduğundan
kurşunlar Atatürk’e isabet etmez. Mustafa Kemal’in yolculuğu belli bir
süre Tuz Gölü kıyılarını takip eder. 19 Ağustos’ta Konya’ya varır. Komşu
iki il arasındaki yolculuğun 48 saat sürmesi dikkat çekicidir.
Bugünlerde Yunan ordusuna karşı Büyük Taarruz harekatı yapılacaktır.
Atatürk’ün bu seyahati gizli tutulmaktadır.
Ankara üniversitesi
Dil Tarih Coğrafyaf Fakültesi Tarih Anabilim Dalı ile Erciyes
Üniversitesi Tarih Bölümü’nün Mustafa Kemal’e düzenlenen suikastlar
üzerine hazırlamış olduğu doktora tezlerinde de bu olaydan bahsedilir.
Omeran Köyü’nden Memedê Mıstefa da bu suikastı yazar Şoreş Reşi’ye şöyle
anlatır:
"Mustafa Kemal ve 16 kişiden oluşan grubu yolda
Buxurci’nin pususuna girerler. Heci ateş ediyor. Ama mesafe uzak
olduğundan mermiler isabet etmez. Atatürk’ün Heci’yi tanıdığı biliniyor.
Bu olaydan sonra Heci’ye, ‘böyle işleri halledemezsin. Gel mebus ol. Ve
haklarınızı savunun’ diye bir teklif gönderir. Ama buna rağmen Heci
yakalandıktan sonra da ölüm emrini veren Atatürk oluyor.”
ÇERKEZ ETHEM İLE İLİŞKİSİ
Bu
suikastla birlikte Heci Buxurci’nin Çerkez Ethem ile ilişkisi olduğu
savı oluşur. Çerkez Ethem ile Heci’nin ilişkisinin ne düzeyde olduğu
bilinmiyor. Ama halkın anlatılarına bakılırsa, ikilinin arası sonradan
bozulmuş. Anlaşılan Çerkez Ethem, Heci’yi emri altına almak ister. Heci
bunu kabul etmez. İddiaya göre Heci, Çerkez Ethem’in kalpağını bir
kurşunla havaya uçurur. İkili karşılıklı çekilirler. Arkadaşlıkları da
burada biter.
ÇERKEZ KIZI
Heci, suikasten sonra
takip edilir. Nitekim 1929 yılında Kırşehir dolaylarında jandarma
kuvvetleriyle büyük bir çatışmaya girerler. İdare Mecmuası’nın 1933 yılı
sayısına göre, bu çatışmada Kürt Osman ve Katil İlyas adlı iki kişi
başta olmak üzere, Heci’ye bağlı kuvvetlerin çoğu öldürülür. 1930
yılında Çiçek Dağı’nda kıstırılan Heci’nin, çemberi yararken Nedim
adında bir arkadaşını ve birkaç adamını kaybettiğini yine söz konusu
İdare Mecmuası’ndan öğreniyoruz. Heci bu çatışmalardan sonra Yozgat
tarafına geçer. Yozgat’ın Akdağmadeni kazasına bağlı bir köyden Makine
adlı Çerkez bir kız kaçırır. Hacı Bilal Koç, Kemal Buhurcu ve Heci Bilal
Dinç bu olayı şöyle anlatıyorlar:
"Yol boyunca kızın kardeşleri
ve askerler Heci’nin peşine düşerler. Heci attığını vuran bir
nişancıdır. Peşindekileri uyarır. Kızın kardeşleriyle anlaşır. Kızın
kardeşleri de askerleri vazgeçirip, geri dönerler. Kızı alıp kendi
köyüne, Omera’ya, ailesinin yanına getirir. Heci bir gün aniden köye
döner. Köyde Türkçe ve Çerkezce bilen olmadığı için kadınla kimse
anlaşamıyormuş. Kardeşleri ve akrabaları şikâyette bulunurlar Heci’ye,
‘Nedir bu getirdiğin kadın, ne biz onu anlıyoruz ne de o bizi. Biz evlen
dediysek git dilsiz bir Çerkez ile evlen demedik. İnsan gibi bir
Kurmanc kadın getirseydin, biz de bir iş yapmış diyeydik’ diye tepki
gösterirler.
Heci’nin bu karşı çıkmadan sonra mı yoksa idam
edildikten sonra mı kadının Akdağmadeni’ndeki köyüne döndüğü bilinmiyor.
Heci’nin bu kadından Nail adında bir oğlu dünyaya geliyor. Nail 2005
yılında vefat etti. Hatta bizim köyden evlenmek istedi fakat kimse kız
vermedi. Yaşadığı müddetçe akrabalarından vazgeçmedi. Heci Buxurci‘nin
torunları bugün Yozgat’ın Akdağmadeni ilçesinde yaşıyorlar. Omera Köyü
ile bir bağları kalmamış.”
KÜRDÜ KÜRDE KARŞI KULLANMA
Suikastten
sonra devlet Heci’yi her yerde arar anacak bulamaz. Eli Beg ve diğer
beyler Ankara’ya çağrılır, "Ya Heci’yi ele verirsiniz, ya da Konya’da ve
Ankara’da ne kadar Kürt köyü varsa yakarız. Sizleri de çoluk çocuk
başka yerlere süreriz. Yolda da hepinizi öldürürüz” diye tehdit
edilirler. Bu tehdidi Eli Beg’in kızı Zeydo da dile getiriyor. Kaynak
yayınlarından 1993 yılında basılan "Genelkurmay Belgelerinde Kürt
İsyanları 3” adlı belgelerde de bu tehdit hususu açıkça yazılıyor;
"Köylerde eşkıya aranırken, köyün öne gelenlerini rehin almak ve ‘köyü
yakarız’ sözü fazlasıyla etkili olur.”
İDAM EDİLMEYECEKTİ
Heci,
toplumsal baskı üzerine teslim olmaya karar verir. Yıl 1933‘tür. Heci
Buxurci artık 40 yaşındadır. Yalnız Heci teslim olmadan önce, Ankara
yönetiminin idam edilmeyeceğine dair garanti verdiği anlaşılıyor. Heci
yaklaşık iki ay zindanda kalır. Yöredeki genel kabule göre, Ankara,
Heci’yi idam etmeyecekti. Heci Bilal Dinç bunu şöyle anlatıyor:
"Heci
zindandayken kardeşi ziyaretine gider. Heci, ona idam edilmeyeceğini
anlatıyor. Kardeşi Omera’ya gelip herkese anlatıyor. Bunu duyan yörenin
beyleri kendi aralarında imza topluyorlar. Yöredeki Kürtlere göre bu
imzalar, Heci’nin idam edilmesi için Ankara’ya gönderildi. Çünkü Beyler
ve ağalar Heci’den kurtulmak istiyorlardı. İmzalar iddiaya göre Ankara
nezdinde etkili olur. Heci’yi bir sabah Ankara’nın Saman pazarında idam
ederler. Yanındaki askerlere son sözü, ‘Bilmiyordum. Bilseydim sizlere
fazlasıyla zarar verirdim’ oluyor. Heci’nin cenazesi 3 gün boyunca Saman
pazarında asılı durur. O günlerde Saman pazarında onlarca Konya Kürdü
işçi olarak çalışmaktadır. Bu Kürtlerden biri de Omeralı Henifi
Kibar’dır. Henifi Kibar, elindeki küreğe yaslanarak, asılı duran
Heci’nin o heybetli cüssesine bakar. Gözlerinden yaşlar akar ama nafile,
çünkü Orta Anadolu Kürtlerinin son isyancısı da artık ölmüştür.”
GERİYE KALAN AĞITLAR
Heci’den
geriye Kürtçe ezgiler, çaldığı kavalı ve tütün tabakası kalmış. Bunları
da köyüne, ailesine göndermişler. Heci’ye ağıtlar yakılır. Bu ağıtlar
Konya Kürt köylerinde dilden dile dolaşarak stranlaşır. Heci’nin idam
edilmesi bir stranda şöyle dile gelir:
Kürtçe
Hecî efendî miro ku we çing bihîsto
Ha qurbana kosteka seetê le pîsto
Cinganeki gemarî bi çar pera
Le ser qefesa gewr rûnişto
Ha bû ha bû Hecî efendî ha bû
Kêndira Mistefayî Kêmêl li dar babû
Axtê ku Hecî efendî vi dar xistin
Perçema reş le henîya gewr ta bi ta bû
Türkçe
Heci efendi, beyim ne duydun, istedin
Saatinin kösteğine kurban olduğum
Ak gerdanının üzerine oturmuştu
Böyle oldu Heci Efendi böyle oldu)
Mustafa Kemal’in ipi darağacında sallandı
Heci Efendi’yi astıklarında
Siyah perçemleri ak alnında tel tel oldu
Diğer
bir ağıtta ise Heci’ye kızgınlık vardır. "Heco” ve "Kekê min”
sözlerine bakılırsa, bu ağıtın kardeşleri tarafından dillendirildiği
anlaşılıyor: