Asırlara direnen iç anadolu kürtleri
Bir
toplumu yaşadığı topraklardan, dilinden, kültüründen, yaşam tarzından,
sosyal ilişkilerinden koparmak kendisi olmasından uzaklaştırmaktır. İç
Anadolu Kürtleri de üç asır önce böylesi bir tehcire tabi tutulmuşlar.
Tehcir sırasında hastalıklar, ölümler, yoksulluk, açlık ve birbirini
kaybetmeyle geçen bir yaşam mücadelesi. Sonunda kim bilir kaç yıl sonra
yerleşik hayata geçmek için kimsenin ulaşamayacağı ama kendilerini
güvende hissettikleri yerlere yerleşen Kürtler, kendilerine dayatılan
vahşetten kurtulmayı başarmış. Yaşama tutunmak için doğanın tüm
acımasızlığı ve halkından kopmanın acısıyla mücadele eden Kürtlerin
öyküsü, bu günlere kadar gelen asil bir halkın öyküsüdür. İç Anadolu
Kürtleri'nin vermiş olduğu mücadele.
Tam üç asır önce bir halkı
yok etmek, kültürünü, kimliğini ve dilini kendilerine unutturmak için
doğup büyüdükleri ve atalarının hatıralarının yaşatıldığı topraklarda
sökülüp yollara dökülmek zorunda kalmışlardır. Ulaşımın olmadığı, doğa
şartlarının çetin geçtiği, mevsimlerin birbirini kovaladığı bir yolculuk
serüvenin de koyulmuşlardır yollara. Nereye nasıl gideceklerini ve
nasıl tehlikelerle karşılaşacaklarının farkında olmadan düşmüşlerdir
yollara.
ANA VATANDAN YAD ELLERE SÜRGÜN
Tehcir
tarihi pek bilinmese de kimi kaynaklara göre Revandüz isyanında baş
kaldıran Kürtlerin isyanının, dalga dalga diğer Kürt aşiretlerine
ulaşmasında duyulan korkudan dolayı tehcirleri çözüm olarak görüp,
Kürtleri topraklarında kopararak sürgüne gönderirler. Efil Şafak'ın
'Aşk' kitabında ise, 13. asırda Konya'da Kürt esnaflarının olduğuna dair
bilgilere yer veriliyor.. Yazılı bir tarihe fırsatı olmayan Kürtlerin,
bu sürgününde de sağlıklı bir tarihin olduğunu söylemek oldukça zordur.
Reşvan
aşireti, uzun süren bir yolculuğun sonunda Urfa ve Adıyaman civarında
konaklar fakat doğa şartlarının çetin oluşu geçim kaynağını zorlaştırır.
Kıtlıkta yaşlı ve çocukların ölümünün artmasından kaynaklı yine yollara
düşerler. Geçtikleri her yol güzerg‰hlarında kendilerinden bir parça
bırakırlar. Yorucu yolculuğa ve açlığa dayanamayan yaşıl bedenlerle
birlikte, küçük çocukların da ölümleri artar. Onun için birçok alanda
kendi yüreklerinde birilerini defin ederek, dayanılmaz acılarla yaşama
tutunmak için başka diyarlara doğru yol alırlar. Umutların tükendiği bir
zaman diliminde Çukurova'nın bereketli topraklarına ulaşırlar. Yaşar
Kemal'in de romanlarında işlediği gibi bu kez ise bataklıktan dolayı
sıtma hastalığı yaşamı tehdit eder.
Çukurova'ya yerleşmeyi
düşünen Kürtleri, bu sefer Çukurova'nın bataklığı ve bataklığın ürettiği
sıtma hastalığı bir soykırım gibi Kürtlerin başına musallat olur. Tam
umudun yükseldiği bir dönemde bu sefer sıtma hastalığıyla mücadele etmek
zorunda kalırlar. Bu mücadelede büyük kayıplar verirler, artık yaşam
koşulların ortada kalmadığını, günlük gelen ölümlerin yaşattığı derin
acılar dayanılmaz bir hal alır. Bunun üzerine yeniden göç başlar Kürtler
için. Geride sahipsiz mezarları ve gözyaşlarını bırakarak
bilinmezliklere doğru yola koyulurlar.
Kim bilir kaç yıl, kaç
sahipsiz mezarı ardında bırakarak Kürt olmanın bedelini çok ağır bir
biçimde ödeyerek, yeni diyarlarda yeni umutlar arama mücadelelerini
sürdürürken Konya'nın Cihanbeyli, Kulu ve Ankara'nın Haymana ilçelerinin
en ücra köşelerine hiç kimsenin kendilerini tehdit etmeyeceği yerlere
yerleşirler. Hem doğaya karşı hem de en çok zarar gördükleri ve
dillerini bilmedikleri ama kendileri gibi insan olanlardan, korunmaya
çalışmışlardır. Bu bölgelerde yaşama imk‰nları bulmalarına rağmen,
hiçbir zaman bu diyarlarda kalıcı olmayı düşünmedikleri için 20. yy
kadar mülkiyet edinmeyi düşünmemişlerdir. Çünkü sürekli geride
bıraktıkları atalarının topraklarına geri dönmenin hayali ve özlemiyle
dolup taşmışlardır.
Yılların
birbirini kovaladığı, asırların devrildiği bir zaman diliminde
kendilerini korumanın amansız mücadelesini veren İç Anadolu Kürtleri,
artık geldikleri ana topraklarda, artık unutulmuş ve varlığı bile söz
konusu edilmemiştir. Ancak onlar kendi topraklarını, orada bıraktıkları
hatıraları babadan oğulla, anadan kıza aktararak, yaşadıkları sürgünü
karşılaştıkları vahşeti hiç unutmamışlardı. Sürekli o hatıralara bağlı
kalmayı bilerek, bu günlere gelmişlerdir.
Üçüncü asrın ilk
çeyreğine kadar hiçbir şeklide başka halklarla, köylerle, ilçe ve
illerle ilişkilenmemişlerdir. Dışa kapalı bir yaşam örgütlemişlerdir.
Asırların geçmesi acılarını unutturmasa da, hafifletmiş gittikçe nüfus
artmış ve yoksulluk kapıya dayanmıştır. Her ne kadar kapalı bir toplum
olsa da, dış dünyayla bağını koparmamış, ülkede gelişen siyasal
gelişmelere kayıtsız kalınmamıştır. Artık gelişen özgüvenin verdiği
rahatlıkla gençleri okuyor, okuyan gençler, kendi sıkıntılarının salt İç
Anadolu'yla sınırlı olmadığına tanıklık ederler. Atalarının
yadig‰rlarının bulunduğu diyarlarda gelen insanlarla tanışırlar aynı
dili, aynı kültürü paylaştıklarını görmeleri, okuyan gençlikte büyük bir
moral, heyecan ve umut yaratır. Bu duyguları kendi aileleriyle
paylaşarak, yitirmek üzere oldukları umudun yeniden filizlenmesine yol
açarlar.
İKİNCİ TEHCİR AVRUPA ELLERİNE DOĞRU BAŞLAR
Gelişen
nüfus, büyüyen işsizlik ve yoksulluk İç Anadolu Kürtleri'ne ikinci
büyük tehciri yaşatır. Bu sefer yaşamlarını sürdürmek için, karşılamak
zorunda oldukları ihtiyaçları nedeniyle 1960'larda Avrupa'nın yollarına
düşerler. Diline, kültürüne, yaşam şekline iklimine yabancı oldukları
Avrupa ellerinde yaşam mücadelesine tutunurlar. Ailesinden uzak olmanın
tüm hüznünü yüreklerinin derinliklerine hapis ederek, ailelerinin
nafakası için tüm zor koşullara razı gelirler.
Avrupa'nın
ekonomik olanakları kısa zamanda tüm aileleri cezp eder hemen hemen her
ailede bir iki kişi Avrupa'nın yolunu tutar. Ekonomik olarak beli bir
düzey yakalasalar da, yaşadıkları kültür çatışması aile özlemi sürekli
gurbetçileri bir arayışa sürükler. Akrabalarıyla buluşmanın yolarını
ararken, orada evlenip oturum almaları için, eline geçen fırsatları
değerlendirip imk‰nlar elverdikçe memlekete gelip ailesiyle
akrabalarıyla hasret giderirler. Asırlarca tüm baskı ve şiddette rağmen
dilini kültürünü koruyan İç Anadolu halkı, ikinci tehcirle birlikte bir
bocalama yaşar. Orada doğan çocuklarının dillerini, unutmaları
kendilerini oldukça zorlar. Tam bu sırada Özgürlük Mücadelesi'yle
tanışırlar.
KAYNAĞA DÖNÜŞ
Asırlardır özlemi ve
hasretiyle yaşadıkları ana vatana dönmenin umutları belirmişti. Onlar
gibi kültüründen, dilinden koparılan herkes için yeniden öze dönüşün
umutları doğmuştu. Herkes gibi onları da büyük bir heyecan sarmış,
yeniden umutlanmanın emareleri belirmişti. Asırların hasretinde köz gibi
yanan yüreklerini serinleten nefes almasına olanak tanıyan, onurlu bir
yaşamın temelleri atılmış ve kuytu karanlığa bir ışık doğmuştur artık.
Atalarının yadig‰rlarıyla buluşmanın yaratmış olduğu heyecan kısa bir
zaman diliminde tüm İç Anadolu Kürtlerini sarmalamıştı.
Bu
yeniden yaşama dönüş umudu, karşısında gençliği, seyirci kalamayacağını
düşünerek, kaynağa dönüş için özgürlük kervanında yer almaya başlar. Bu
yürüyüş asırların hasretlerini, özlemlerini, umutlarını yeniden yaşam
umutlarına, coşku ve morale evirmiştir. Öze dönüş yeniden var oluşun
yaratmış olduğu büyük coşku acılarını hafifletmiştir. Kimsesiz
olmadıkları büyük bir toplumun parçası olduklarının farkındanlığının
yaratmış olduğu gururla, öze dönüş yürüyüşünü bulundukları topraklarda
da zirveleştirirler.
TEHCİRE RAĞMEN DİLLERİNİ VE KÜLTÜRLERİNİ KORUDULAR
Sürgünlerin
ana temasını oluşturan asimile politikası, İç Anadolu Kürtleri'ni fazla
etkilemedi. İnadına kendi dillerini ve kültürlerini koruyup,
geliştirerek bu günlere taşıdılar. Devlet İç Anadolu halkının şahsında
bir daha yenilmiştir. Tehcirle özünde uzaklaştırıp, kendisine
yabancılaştırmayı esas alan devlet, tüm çabalarına rağmen başarılı
olamamıştır. Kendi kültürünü unutmamalarının önemli özellikleri de
vardır.
Asimile politikasına karşı başarılı olmasının en önemli
sırrı sürgün edilirken, geride bıraktığı değerleri sürgün boyunca
kimsesiz mezarlara terk ettikleri yüreklerini nesilden nesille söylenti
şeklinde aktarmalarıdır. Diğer önemli özellik ise, düşmana duydukları
öfke ve terk etmek zorunda kaldıkları topraklarının yüreklerinde
yaratmış olduğu özlem ve bir gün tekrar döneriz hayali olmuştur. Bundan
dolayı sürekli kaldıkları bölgeye geçici gözüyle bakmış ve hiç yatırım
yapmamışlardır. Ancak ikinci tehcir ile birlikte genç nesillin sürekli
Avrupa'ya akmasıyla birlikte, köylerde yaşlıları ve okuyarak belli
yerlere gelenler kalmıştır. Bu da beraberinde dilde bir yabancılaşmanın
gelişmesine yol açsa da, Gölyazı Beldesi, belediye öncülüğünde
Avrupa'nın birçok ülkesine göçmek zorunda kalan Konya Kürtlerini
buluşturmak, dili ve kültürü canlı tutmak için her yıl Temmuz ayının son
haftasında yapmış olduğu Gölyazı Kültür Festivali'nin dördüncüsünü bu
yıl gerçekleştirdi.
KÜLTÜR FESTİVALİ KÜLTÜRÜN VE DİLİN HARCI OLMUŞTUR
Bu
yıl 4.'sü düzenlenen Gölyazı Kültür ve Kaynaşma Festivali büyük bir
buluşmaya sahne oldu. Her ne kadar bulundukları ülkelerin kültürlerinin
izlerini üzerlerinde taşısalar da, kendi kültürleriyle buluşmanın
coşkusu ve sevinci herkesin yüzüne yansıyordu. Kürtçe şarkılar eşliğinde
büyük kültür buluşması yeni umutların varlığını yansıtıyordu. Adeta tüm
barbarlığa rağmen, kültürlerini ve dillerini yitirmemenin gururunu
taşıyorlardı gözlerinde. Yaşlı analar, amcalar gençler ve çocuklar bir
renk cümbüşü oluşturmuştu Gölyazı meydanında.
Toprağın tüm
çoraklığına rağmen yaşam fışkırıyordu Gölyazı da. Tuz Gölü'nün yakın
olması toprakları çoraklaştırmıştı, ama yaşama olan özlem ve tutku her
şeye inat dimdik ayakta duruyordu. Festivale BDP Eş Başkanı Selahattin
Demirtaş ve Milletvekili Fatma Kurtulan da katılmıştı. Büyük buluşma öze
dönüşün eseri olarak büyük umut ve heyecan yaratmıştı herkeste.
Herkesin ortak bir özlemi vardı, artık özgür eşit bir şekilde kendi
dillerini ve kültürlerini yaşamaktı. Bu da en büyük haklarıydı, büyük
acılar ve bedeller ödeyerek kendi kültür ve dillerini korumuşlardı,
artık onlarda dünya ailesinde yerlerini almayı hak ediyorlardı.
ÜÇ ASIR ÖNCE YAPAMADIKLARINI BUGÜN YAPMA OLANAKLARIN VAR MI?
Dile
kolay tam üç yüz yıl önce asimile edip, öz benliğinde uzaklaştırılmak
istenen bir halk, tüm olanaksızlıklara rağmen kendisini bu güne kadar
var etmiştir. Teknolojinin, iletişimin olmadığı bir dönemde eğer bir dil
ve kültür yok edilemiyorsa yaşadığımız yüz yılda yok etme olanağı
ortada kalkmış demektir. Tüm tehcirlere karşı direnen ve varlığını
koruyan İç Anadolu Kürtleri, sistemin tüm çirkin yüzünü teşhir etmiş,
barbarlığı dizginleyerek en küçük umudu büyük olanaklara dönüştürerek
bir kültürün ve dilin nasıl yaşatılacağını tüm insanlığa kanıtlamıştır.
Bundan sonrada Kürt halkı, kendi dilini ve kültürünü her şeye rağmen
yaşatacağını kanıtlamış durumdadır. Sistemin direnmesi beyhude bir
çırpınıştan başka bir şey değildir...
Bize, bu anlamlı buluşmayı
izleme fırsatı veren Gölyazı Belediye Başkanı Mulla Şimşek şahsında tüm
İç Anadolu Kürtleri'ne şükranlarımızı sunarken, dil ve kültürlerini
korumak için verdikleri muazzam direnişleri bizim kılavuzumuz olacağını
bir daha belirtmekte yarar duyuyorum.
Ali KALİK
|