Main Registration

Login

Welcome Guest | RSSTuesday, 2024-04-16, 9:09 PM
Menu du site

Section categories
My files [88]

Tag Board

Our poll
sitenin orani nasil
Total of answers: 14

Statistics

Total online: 1
Guests: 1
Users: 0

File Catalog
Main » Files » My files

Mezopotamya’nın kadim halkı: Süryaniler
2011-10-16, 8:23 PM





Ayşe Hür TARİH DEFTERİ
Ayşe Hür
Mezopotamya’nın kadim halkı: Süryaniler

Orhan Miroğlu, 10 Aralık 2008 tarihli sütununda, Midyat-İdil yolu üzerindeki Mor Gabriel Manastırı’nın, çevresindeki toprakları haksız yere üzerine geçirdiği iddiasıyla köylüler tarafından haklarında açılmış üç davadan ve Süryani-Kürt ilişkilerinden söz ettiği ‘Kardeşim Kuryakos’ adlı güzelim yazısına, Mor Gabriel Süryani Manastırı’nın Vakıf Başkanı Kuryakos Ergün’ün "Bu manastır varken Osmanlı da yoktu, Türkiye Cumhuriyeti de yoktu. Biz burada işgalci değiliz, yüzyıllardır bu topraklardayız” şeklindeki yakınmasına ironik bir cevap veriyordu: "Toprağa gözü doymayanların ülkesinde bu sözlerin ne kıymeti olur, kardeşim Kuryakos?”

FİKRİ TAKİP •
Bu hafta için, Moğollar, Mevlana Celaleddin Rumi ve Mevlevilik hakkında bir yazı hazırladığım halde, derhal fikrimi değiştirdim ve Miroğlu’nun açtığı yoldan devam etmeye karar verdim. Böylece, bu toprakların kadim halklarından Süryanilerle ilgili bilgi boşluğumuzun bir bölümünü olsun doldurmayı umuyorum. Uzun ve karmaşık bir tarihçeyi bir sayfada anlatmanın imkânsızlığı yüzünden gazete sayfasında sadece Osmanlı’nın son yılları ile Cumhuriyet tarihindeki bazı siyasi olaylara değindim ama gazetenin web sayfası için hazırladığım bu nüshada, Süryanilerin kökenleri, dinleri ve etkisi günümüze dek süren ‘Seyfo’ anlatısına ilişkin bazı temel bilgileri bulabilirsiniz.

KÖKEN • Süryanilerin kökenine ilişkin tartışmalar, milliyetçilik akımlarının şiddetlendiği 19. yüzyılda ortaya çıktı. Bugün özellikle diasporada, tarihlerini Babil ve Asur kültürlerine götürenlerle, ilk Hıristiyan topluluklarından Aramilere götürenler arasında ateşli bir tartışma sürüyor. Bu gruplardan ilki politik, ikincisi dinsel vurgularıyla dikkati çekiyor. Asurlular en eski yazılı belgeleri MÖ 2000 yıllarına ait olan Mezopotamyalı bir şehir devleti halkı. Bazı kaynaklara göre Arap yarımadasından Mezopotamya’ya gelen Sami kavimlerinden biri olduğu, bazı kaynaklara göre Orta Asya’dan gelen kavimlerle Mezopotamya kavimlerinin karışımı olduğu iddia edilen Aramilerin tarih yüzüne MÖ 14. yüzyılda çıktığına dair ipuçları vardır ancak haklarındaki ilk açık bilgiler MÖ 1200’lere ait. Tevrat’a göre, Aramiler ile Asurlular Hz. Nuh’un oğlu Sam’ın beş oğlundan ikisinin neslinden geliyorlar, ama MÖ 1000’li yıllarda birbirlerine düşman olmuş bu iki kardeş.

DİL •
Ancak ilginçtir, Asurlular Aramileri egemenlikleri altına aldıktan sonra Aramice konuşmaya başlamışlar. Dünyanın hala konuşulan en eski dili olma özelliğini koruyan Aramice, Hıristiyanlığı ilk benimseyen halklardan biri olan Urfa (Edessa) halkının da diliymiş. Bazıları günümüz Süryanicesinin Urfalıların konuştuğu Aramice lehçesi olduğunu söylüyor. Bugün Tur Abdin’de (kelime anlamıyla Kullar/Köleler Dağı anlamına gelmekte olup, Süryani terminolojisinde Diyarbakır, Urfa, Nusaybin ve Mardin’i içine alan bölgenin adı) halk arasında konuşulan ‘Turoyo’ ise modern Aramicenin lehçelerinden biri.

DİN
Sami ırkından yarı efsanevi bir topluluk olan Aramilerin en azından bir bölümü, 30’lu yıllarda Hıristiyanlığı kabul ederek 38 yılında Antakya Patrikliğini kurdular. Hıristiyanlığı kabul etmeyen Aramilerden ayırt etmek için, bu gruba Süryani denildi. (Yani Süryani adı, kökeni Asur veya Arami olan bir halkın dinsel adı. Bu yüzden de bugün Süryani denince akla etnik vurgusuna göre dinsel vurgusu ağır basan etno-dinsel grup geliyor.)

Süryani (kendi deyişleriyle ‘Süryoyo’) adının ortaya çıkışıyla ilgili bilgilerin çoğu mitolojik niteliktedir. Süryani adının Lübnan’ın güneyindeki Sur şehrinden geldiğini ileri sürenlere göre, şehrin ‘Suriin’ denilen bölgesinde Hz. İsa’nın havarileri etrafında oluşan Hıristiyan topluma Sur şehri ile ticari ilişkileri olan Yunanlılar Süryani demişlerdir. Bir başka teze göre ise bir Sami kavmi olan Aramilerin memleketi, İskender’in halefleri tarafından ele geçirildikten sonra ismi ‘Suriye’ olarak değiştirilmiş ve burada yaşayan halka da Süryani denilmiştir. Bir diğer görüşe göre Suriye ismi, bölgeyi ele geçiren komutan Kilikos’un kardeşi Suros’dan gelmektedir. Bazı kaynaklara göre Süryani ismi, Pers Kralı Keyhüsrev’den, bir başkasına göre Antakya şehrini inşa eden, Mezopotamya’da hüküm sürmüş olan Arami Kralı Sürrüs’ten, bir diğerine göre Hz. İbrahim’in sülalesinden Dadanoğlu Asur veya Asurîn’den gelmektedir. Filolojik yaklaşıma göre ise Asurluların ülkesine, Yunanlılar tarafından kelimenin sonuna bir ‘y’ harfi eklenerek "Asurya” denilmiş, daha sonra kelimenin başında bulunan ‘a’ harfi düşerek kelime Surya’ya dönüşmüştür.

BÖLÜNMELER •
Hıristiyanlığı ‘Katolik’ ve ‘Ortodoks’ diye bölen tartışmalar arasında Hz. İsa’nın tanrısal (Baba) ve insani (Oğul) doğası konusundaki ayrılıklar çok önemlidir. Bu tartışmalara çözüm bulmak amacıyla toplanan 431 tarihli Efes ve 451 tarihli Kadıköy (Halkedon) Konsili’nde aforoz edilen Süryani ilahiyatçı Mar Nasturius’un izinden giderek Hz. İsa’nın tanrısal ve insani doğasının birbirinden ayrı olduğunu savunanlara Nasturi denilmişti. (19. yüzyılda Nasturi Kilisesi, adını ‘Doğu Asurî Kilisesi’ olarak değiştirmiştir.) Kadıköy Konsili’ni izleyen yıllarda baskılardan sonra yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Antakya Süryani Kilisesi’ni 540’lardan itibaren yeniden ayağa kaldıran Urfalı rahip Yakup Baraday’ın adından dolayı, Bizans otoriteleri tarafından Süryani Ortodokslara ‘Yakubiler’ denmeye başladı. (Bu adlandırma Osmanlılar döneminde de kullanıldı ancak bugün kullanılmıyor.)

Yine Kadıköy Konsili’nde, Bizans İmparatoru Markianos’un yanında yer alarak, Kadıköy Konsili’nin kararlarını destekleyenlere, Süryaniler ‘Malkoye Melkit’ (Melkitler) adını verince ortaya yeni bir kilise çıktı. Bu ifade, Süryanicede ‘Kralın yandaşları’ anlamına geliyordu. Melkitler uzun süre Bizans kilisesinin şemsiyesi altında Süryanice liturjik dille eğitimlerine devam ettiler. Arap istilalarından sonra Bizans kilisesinden ayrıldılar. Dillerini daha sonraları Süryaniceden Arapçaya çevirdiler. Bu topluluk günümüzde Rum Ortodoks adıyla anılmakta. Lübnan’daki Melkitlerin içinden, 7. yüzyılda Mor Marun adlı rahibin çektiği bir grup Maronit Patrikliği’ni Diğer yandan Rum Ortodoks (Melkit) Kilisesi bireylerinden bir bölümü, başka bir anlaşmazlık yüzünden Roma Papalık Kürsüsü’ne bağlandılar. (Katolik Papalığın otoritesini kabul eden ancak kendi içlerinde Ortodoks ilahiyatın gereklerini uygulayanlara ‘uniat kiliseleri’ deniyor. Konumuza giren Keldani, Marunî, Melkit, Kıpti Katolik, Süryani Katolik, Malabar Katolik Kilisesi ‘uniat’ kiliseleri arasında.)

1445 yılında, Kıbrıs Metropoliti Timetheos’un önderliğindeki bir grup Nesturilerden ayrıldı. Papa tarafından kendilerine Keldaniler (İncil’de Babil şehrinin yerine kullanılan Kalde şehrine atıfla ‘Kalde şehrinin ahalisi’) adı verildi. 1782 yılında Episkopos Mihael Carve’nin önderliğini yaptığı bir grup Suriyeli Süryani, Süryani Katolik Kilisesi’ni kurup (kendi hiyerarşileri içinde) Papalığa bağlandı. 19. yüzyılda Protestan misyonerlerinin Süryaniler arasındaki propaganda çalışmaları sonucu ortaya bir de Süryani Protestan cemaati çıktı ama bu küçük grup bağımsız bir örgütlenme gerçekleştiremedi. Bazı kaynaklarda 1600’lerin başında, idarecilerin zalimliği yüzünden bazı Süryanilerin İslamiyet’e geçtiği iddia edilir. Bugün bu gruplara Mhalmi denilmektedir.

Süryanilerin ilk Patriklik merkezi Antakya’daydı. Patriklik makamı, tarih içinde Halep, Malatya, Diyarbakır ve Mardin arasında gidip geldikten sonra, 1293 yılında Patrik Mor İgnatiyos Yusuf Mar Vahap tarafından sürekli ve resmen Mardin’deki Deyrülzafaran (Deyrü’z-Zafaran) Manastırı’na taşındı. Ancak, bu tarihten sonra pek çok patrik, Diyarbakır’daki Meryem Ana Kilisesi’nde veya Mardin’deki Kırklar Kilisesi’nde ikamet etmeyi tercih etti. Çünkü Diyarbakır hem merkezi devletle, hem dünyayla ilişkiler açısından daha gelişmiş bir yerleşim yeriydi.

Süryani Ortodoks Kilisesi Patriğinin cemaat içinde kullandığı unvan ‘Tüm Doğu ve Süryani Yakubî Kiliseleri ile Antakya Havari Patriği Kadasetli Mar İgnatiyos’ idi. ‘Mar’ veya ‘Mor’ ‘aziz’ anlamına gelmekte, ‘İgnatiyos’ ise, 1293’te Patrik Mar Vahab’ın, 107 yılında Roma’da öldürülen Antakya Piskoposu İgnatiyos’un adını kullanmasından sonra kullanılması gelenek haline gelen bir unvandır.  


OSMANLI DÖNEMİ: ERMENİLERİN GÖLGESİNDE
 

Süryani tarihçilere göre, Süryaniler en büyük zulmü Bizanslılardan görmüş, buna karşılık Abbasiler ve Selçuklular döneminde baskı rahat yaşamışlardı. Osmanlı Devleti’nde (Mısır’daki Kıptîler ve Bosnalı Bogomillerle birlikte) devletle ilişkilerini yürütmek açısından Ermeni Ortodoks (Gregoryen) Patrikliğine bağlandılar, ancak kendi iç işlerinde özerk bırakıldılar. İki patriklik arasındaki bu ilişkinin Fatih Sultan Mehmet zamanında mı yoksa Yavuz Sultan Selim zamanında mı kurulduğu tam bilinmiyor ama ikincisi zamanında olması daha kuvvetli ihtimal.

AYRILMA ÇABALARI •
Süryani Ortodoks Kilisesi, 1782 yılında, az sayıda episkopos tarafından patrik seçilen Mihayel Carve’nin, seçime katılmayan episkoposlar tarafından gayrimeşru ilan edilmesi üzerine bir kriz yaşadı. Carve’nin Suriye’deki Katolik Süryanilerin başına geçmesi ve 1845’te Papa tarafından kendisine ‘Süryani Katolik Patriği’ unvanı verilmesi üzerine, Ortodoks Süryaniler kendilerine ‘Süryani Kadim’ demeye başladılar. Süryani Katolikler, imparatorluğun Katolik cemaati ile birlikte 1831’den itibaren ayrı bir Patriklik altında toplandı, Süryani Kadimler ise Ermeni Patrikhanesi’ne bağlı kaldı. Katolik Süryaniler Suriye ve Lübnan bölgesinde misyoner faaliyetleri yürüten Fransızların desteğiyle Avrupa’ya açılmış, Süryani Kadimler ise bırakın Avrupa devletleriyle teması, Osmanlı Devleti ile ilişkilerinde bile Ermeni Ortodoks Patrikliği’ne muhtaç kalmışlardı. İstanbul’daki konumlarını güçlendirmek ve görece bağımsız bir politika izlemek için 1844’te İstanbul’daki Meryem Ana Kilisesi’ne yerleşen Süryani Kadimler (ki Ermenilerin iddiasına göre kilise Ermeni cemaatine aitti) eski Babil ve Asur halkından olduklarını, köklerinin Hıristiyanlık öncesine giden Sabiînlere (Yıldıza tapan) uzandığını belirterek, idari açıdan Ermeni Patrikliği’nden ayrılmak için iki kez girişimde bulundular ama başarılı olamadılar.

Ermeni Ahkâm Defterlerinde ‘Ermeni milleti kullarına bağlı Süryani taifesi’ veya ‘Ermeni yamakları’ gibi terimlerle anılanSüryani Kadimlerinin kendileri adına aldıkları ilk berat 1897 tarihini taşır ancak, bu berat statülerinin değiştiğini göstermez. Süryaniler, ilk defa 18 Mart 1330/1914 tarihinde Adliye ve Mezahip Nezareti’ne başvurarak, Süryani Kadim Ortodoks Kilisesi’nin Osmanlı bürokrasisindeki yerini tescil ettirdiler. (64 maddelik nizamname için bkz. Murat Bebiroğlu, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslim Nizamnameleri, Akademi Matbaası, 2008, s.195-213.)

MONDROS SONRASI ARAYIŞLAR
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda yenilgisini tescil eden 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi’nde, Arap asıllı nüfusun yoğun yaşadığı Mardin ve civarı hakkında verilmiş bir karar yoktu. İngilizler ve Fransızlardan hangisi daha ikna edici olursa, bölge o tarafın payına bırakılacaktı. Önce Irak’taki İngiliz yetkilisi Binbaşı E.W. Corbett Noel geldi şehre. 11Mayıs 1919’da V. Kolordu Komutanı Miralay Kenan Paşa ile görüştü, ardından kenti teslim etmeleri için şehrin ileri gelenlerini ikna etmeye çalıştı. Şehir halkı iki arada kalmıştı. Suriye ve diğer Arap toprakları İngiliz ve Fransızların idaresine geçmişti.
Category: My files | Added by: volongoto
Views: 897 | Downloads: 0 | Rating: 0.0/0
Total comments: 0
Name *:
Email *:
Code *:
Search

Site friends
  • bedava site yapimi

  • AGAHI
    Newroz Piroz Bè
    Tavsançali.ucoz.com
    Panoya Agahi
    Céjna Qurbanè Piroz Bé



    Tavsançali.ucoz.com
    Copyright MyCorp © 2024