1990’lı
yıllardan beri Türk milliyetçiliği ile Türk milliyetçiliğinin "üvey
evladı” olan Kürt milliyetçiliği arasındaki ideolojik (ve giderek
fiziki) savaşın alanlarından biri Newroz/ Nevruz kutlamaları. Sözcüğün
yazılış şekli bile ideolojik savaşın tezahürleri arasında. (Benzer bir
savaş "Pe Ka Ka” ve "Pe Ke Ke” söyleyişleri arasında sürüyor.) Kürt
milliyetçiliği Newroz’un "aslında bir Kürt bayramı”, Türk milliyetçiliği
ise "aslında bir Türk bayramı” olduğunu ispatlamaya çalışıyor. İş
bununla kalmıyor. Bazı yıllarda olduğu gibi Newroz kutlamaları
sırasında, yakıp yıkmalar, yaralanmalar, hatta ölümler oluyor. Bu yıl da
zorlu geçeceğe benziyor. Çünkü ben bu yazıyı yazarken hükümet,
BDP’lilerin Newroz’u 18 mart pazar günü kutlama taleplerini geri
çevirmişti. Kürt tarafı da Newroz’u nasıl ve ne zaman kutlayacağını
açıklamamıştı. Dilerim, siz bu yazıyı okurken Türkiye’nin dört bir
yanından çatışma değil şenlik haberleri geliyordur.
Gündönümü şenlikleri
Newroz/
Nevruz Farsçada "yeni gün” (Nev= yeni, roz= gün) anlamına geliyor.
Çeşitli Orta Asya dillerinde ufak tefek farklılıklarla (Noruz, Noruz,
Naras, vb.) karşımıza çıkan Newroz, gece ile gündüzün eşit olduğu
ilkbahar gündönümünün (ekinoks) ilk günü, yani 21 mart günüdür. Eskiden
pek çok kültürde 21 mart yılbaşı günü sayılırdı. Örneğin Babillilerin
Akitu bayramı, Hititlerin Purulliyas festivali bir çeşit "Newroz” töreni
idi. Daha yakın yüzyıllarda özellikle tarım topluluklarının "yeni yıl”
başlangıcıdır. Bugün İran’da, Afganistan’da, Azerbaycan’da ve pek çok
Orta Asya (Türkî) devletinde yeni yıl 21 martta başlar. Zerdüştlerde,
Alevilerde, Bahaîlerde Newroz kutsal gündür. Ama "Newroz”u 12 martta, 20
nisanda kutlayan topluluklar da var. Dahası, bazı kültürlerde "ilkbahar
gündönümü” (21 mart) ile "sonbahar gündönümü” (23 eylül) yer
değiştirmiş durumda. Kısacası durum karışık.
Firdevsi ve Şehname
Newroz’dan bahseden en önemli metinlerden biri İranlı şair Firdevsi’nin (ö. 1020) Şehname’si.
Aruz vezninin "fa’ülün, fa’ülün, fa’ülün, fa’ül” kalıbıyla yazılan 60
bin beyitten oluşan eser, ilk insandan III. Yezdigirt (ö. 651) dönemine
kadarki İran tarihini söylence kalıbında aktarır. Eserin konumuzla
ilgili olan "Cemşid”, "Dahhâk” ve "Feridun” adlı bölümlerinin özeti
şöyle: Cemşîd yedi yüz yıl hüküm sürmüş bir hükümdardır. Cemşid’in tahta
çıktığı ve kılıcının bir güneş gibi parladığı gün Newroz diye anılır.
Halkına
çok büyük hizmetler yapan Cemşid kendini tanrıyla karşılaştırmaya
başlayınca her şey tersine döner. Tanrı Cemşid’in başına bela olarak
Dahhâk’ı (Zahhak, Dehak, Dehaq diye de yazılır) gönderir. Zerdüşt
inancının kutsal kitabı Avesta’da karşımıza çıkan şeytani
varlık Azhi Dahaka’ın izdüşümü olduğu anlaşılan Dahhâk çok zalim
biridir. Cemşîd’in koruduğu güneş, Newroz, cem âyinleri, inançları
yerine, omzundan yılanlar sarkan, yılanlara tapan ve onlara küçük
çocukları kurban vermeyi zorlayan kanlı bir kişiliktir. Adeta iblisin
(şeytanın) vücuda gelmiş halidir. Aradan yıllar geçer. Halk Dahhâk’ın
zalimliklerinden bezmiştir. Sonunda Gâve (Kave, Kava, Kawa diye de
yazılır) adlı demirci Dahhâk’ı alt eder ve Tahran yakınlarındaki
Demavend Dağı’na hapseder. Başa Cemşîd’in oğlu Ferîdun geçer. Feridun’un
tahta geçmesi olayı Mihrigan (Mihrican) Bayramı ile kutlanır. Mihrigan
Bayramı İran güneş takviminde yedinci ay olan ve 23 Eylül-22 Ekim
arasını kapsayan "Mihr” ayının 16-21. günlerine denk gelir. Yani Newroz
nasıl baharın başlangıcı ise, Mihrigan da sonbaharın başlangıcıdır.
Dikkat edileceği gibi Şehname’de Newroz’la Demirci Kawa’nın
veya Dahhak’ın ilişkisi yoktur. Yine Şehname’de Demirci Kawa’nın Kürt
veya Türk asıllı olduğuna dair bir bilgi de yoktur.
Şeref Han ve Şerefname
Kürt kültüründe Newroz’un izlerini ararsak, ilk ipucunu Şerefname
adlı eserde buluruz. İran’da Şah Tahmasp’ın sarayında büyüyen ve
Tahmasp tarafından "Kürtlerin Emiri” unvanı verilen Bitlisli Şeref Han,
merkezî devletin Kürt topluluklarını yerleşik hayata geçmeye zorladığı
yıl olan 1597’de kaleme aldığı Şerefname adlı eserinde
Kürtlerden, Kürtlerin ülkesinden ve Dahhâk’tan söz edilir. Şeref Han
şunları söyler: "Kürtlerin aslı ve çok olan toplulukları konusunda
çeşitli sözler ve rivayetler vardır. Bu rivayetlerden biri, bazılarının
öne sürdükleri gibi şudur: Kürtler, beyinlerinin alınıp Dahhâk
(Bivrasb)’ın iki omuzu üzerinde meydana gelen kansere benzer bir çıbana
sürülmesi için öldürülmekten, boğazlanmaktan, başları kesilmekten
kaçarak dağlara ve engin yerlere dağılan insanların soyundan
gelmişlerdir.” Şeref Han "bir başka hikâyeye göre de” "Kürtlerin şeytani
ruhlardan oluşan bir topluluk olduğunu”, "aşırı derece cesur, korkusuz
bir topluluk olduğunu” kaydeder. Sonra da ekler: "Hangi rivayet
doğrudur, Allah bilir...” Not edelim, Şerefname’de Dahhâk’tan söz edildiği halde Demirci Kawa, Cemşid, Feridun, Newroz ya da Mihrigan’dan söz edilmez.
Ehmedê Xani ve Mem û Zîn
Kürt
edebiyatının kurucusu sayılan Ehmedê Xani’nin (Türkçe Ahmede Hani) 1690
yılında kaleme aldığı ve 1450 yıllarında Cizre hükümdarlarından Emir
Zeynuddin zamanında geçen olayları anlatan Mem û Zîn adlı
eserinde ise şu dizeleri okuruz: "Feleğin dönüşü mavi talihten/
gösterince Newroz’u yeniden/ o kutlu geleneğe göre/ tüm kentliler
varıncaya dek askerlere/ terk etti kenti, kaleleri, evleri/ andırarak
avcıları ve talancıları/ saf saf tepelere ve ovalara yürüdüler/ .../
Yılbaşına katılan bakireler, delikanlılar/ yüz yaşına varmış erkek ve
kocakarılar/ geleneksel yol ve yordamla yılbaşını/ kutladılar, göklere
dek yükselterek/ seslerini...” Bu eserde, Newroz’dan söz edildiği halde
Cemşid’den, Demirci Kawa’dan veya Dahhak’tan söz edilmez.
Batılı şarkiyatçılar ve İyd-i Kurdî
1907-1909
yılları arasında Kürdistan coğrafyasını ziyaret eden şarkiyatçı,
dilbilimci Ely Bannister Soane, İran bölgesindeki Kürtlerin, "Zohak”
adlı şeytani bir varlığın soyundan geldiğini anlatan bir Pers söylencesi
aktarır. Bu "Zohak”la, Şehname’deki Dahhâk’ın akrabalığı aşikârdır. Ancak Şehname’deki
söylencenin diğer unsurlarından bahsetmez yazar. Osmanlı ülkesini ve
İran’ı gezen James J. Morier adlı İngiliz diplomat-seyyah, anılarında
İran’ın Demavend bölgesinde 31 ağustosta kutlanan Kürt bayramından
(İyd-i Kurdî) söz eder. Bu bayramda, Demirci Kawa’nın Dahhâk’ı öldürmesi
kutlanmaktadır. Ama bayram ne ilkbahar gündönümüne, ne sonbahar
gündönümünde rastlar ki bu gayet ilginçtir.
Kürdistan Teali Cemiyeti ve Jin
Morier’in
bahsettiği bu bayram modern anlamda ilk milliyetçi Kürt örgütlerinden
olan Kürdistan Teali Cemiyeti’nin 1918-1919 yıllarında yayımlanan yayın
organı Jin (Hayat) dergisinde karşımıza çıkar. Derginin Mart
1918 sayısında yazar "bütün milletlerde olduğu gibi Kürtlerin de milli,
dinî ve sosyal bazı özel günleri” olduğunu, Kürtlerin milli günlerinin,
"Kawe’nin Dehak’ı kırdığı gün olan 31 Tabax (ağustos) ile Selahaddin
Eyyübi’nin doğduğu ve tahta çıktığı günler (?)” olduğunu belirtir. Yazar
(sadeleştirilmiş dille) şöyle devam eder: "Dinî günlerimiz ise
malumdur. Kürdlerin bir de ‘Sersal’ı (yılbaşı) vardır. Bu, Rumi Martın
dokuzuncu günüdür [Miladi Takvim’e göre martın 21’i] ki, bu günü Kürdler
bayram bilirler, yeni bir hayata başlangıç sayarlar; birbirlerini
ziyaret ederler, tebrikleşirler, birbirlerine hediyeler gönderirler...”
Görüldüğü gibi, Demirci Kawa "Kürtlerin atasıdır” ama hâlâ bu "milli
gün” ile Newroz’un ilişkisi yoktur. Newroz "milli bir gün” değil,
"sosyal bir gündür”...
İhsan Nuri ve Kürtlerin Kökeni
Bu
iki ayrı olayı tek bir günde birleştirme işini bir başka Kürt
milliyetçisi İhsan Nuri üstlenecektir. 1926-1930 yılları arasında Ağrı
Dağı’nda bir "Kürt Cumhuriyeti” kurulmasına önderlik eden, Osmanlı
Ordusu’nda kurmay binbaşı olarak görev yapan İhsan Nuri, "Ağrı
İsyanı”nın Türk ordusu tarafından kanlı biçimde bastırılmasından sonra
sığındığı İran’da Kürtlerin Kökeni adlı bir kitap yazar. Kitap 1946’da İran’da Kuhistan gazetesinde tefrika edilir, 1955’te de Farsça basılır.
Yazar İran, Hint, Çin, Yahudi ve Hıristiyan mitolojileri üzerine yaptığı araştırmalardan sonra, Şehname’deki
Demirci Kawa efsanesinin, Kürtlerin kökeniyle ilişkili olduğunu,
Kawa’nın Dahhak’ı İran takvimine göre "MÖ 612 yılının Ferferdin ayının
1. günü” (yani MÖ 21 Mart 612’de) alt ettiğini” keşfetmiştir. MÖ 612,
Kürt tarih yazımında "zalim” olarak geçen Asurların elindeki Ninova
şehrinin Kürtlerin atası olduğu ileri sürülen "Ari ırktan” Medler
tarafından ele geçirildiği tarihtir. İhsan Nuri’ye göre, Morier’nin
Demavend’de tesbit ettiği bayram ise Newroz’dan 20-22 gün önce kutlanan
"Tol Hıldan Bayramı”dır. "Tol Hıldan” Kürtçede "intikamını al” anlamına
gelir. İhsan Nuri’nin bu yeni bayram için Newroz’dan farklı ama ona
yakın bir tarihi uygun görmesinin nedeni, muhtemelen Newroz’un Kürtlerle
değil İrani halklarla olan ilişkisini fark etmesi olmalıdır. Ancak
İhsan Nuri’nin bu "icadı” çok taraftar bulmaz.
İlk "milli” kutlamalar
1937
yılında, Kızılbaş inancının egemen olduğu Dersim bölgesinde Seyit
Rıza’nın adamları, devletin baskıcı yüzünü temsil eden Kahmut Köprüsü’nü
21 mart günü yakarlar. Ama Newroz hâlâ bir "Kürt bayramı” değildir,
sadece Kızılbaşlar için Hazreti Ali’nin doğum günü oldu için kutsaldır.
Kürdolog
Martin van Bruinessen’e göre Newroz ilk kez 1950’li yıllarda Kuzey
Irak’ta Kürtlerce "milli gün” kabul edilmiştir. Kürt araştırmacı Naci
Kutlay da, Newroz’u ilk kez Irak’tan Türkiye’ye gelen öğrencilerden
duyduğunu söyler. Türkiye’deki ilk Newroz kutlaması 1970’ye doğru
Silvan’da "piknik” şeklinde yapılır. Bu yıllarda Şii Azeri göçmenlere
evsahipliği yapan Kars’ta Newroz kutlamaları yapılmaktadır. Yine de Kürt
milliyetçilerinden Kadri Cemil Paşa’nın Zinar Silopi adıyla kaleme
aldığı Doza Kürdistan adlı eserde (ilk baskısı 1969’da
Beyrut’ta yapılmıştı) Demirci Kawa Kürt halkını Dahhâk’ın zulmünden
kurtaran bir Kürt olarak tarif edilmekle birlikte Kawa ile Newroz’un
ilişkisi konusunda kesin ifadeler kullanılmaz.
Kürt solu ve Kawa efsanesi
1970’lerin
ikinci yarısında, Marksist-Leninist gençlik örgütlerinde yer alan
Türklerle Kürtler, "milli günler” ile ilgili değillerdi. 1 Mayıs İşçi
Bayramı solcuların tek meşru bayramıydı. Demirci Kawa efsanesi,
kapitalistleşme sürecine geç girdiği (hatta o yıllarda henüz giremediği)
için işçi sınıfı olmayan Kürtlerin, "emekçi” kahraman ihtiyacını
karşılıyordu. Nitekim Kemal Burkay ve arkadaşlarının yayımladığı Özgürlük Yolu
gazetesinin Mart 1976 sayısında ilk kez Newroz bir "Kürt bayramı”
olarak tanımlandı. Makaleyi o sırada Suriye’de yaşayan ünlü Kürt şairi
Cigerxwin’in (Cigerğin) "Ben Kimim” adlı şiiri tamamlıyordu. Şiirin
dizeleri şöyleydi: "Benim atam Demirci Kave/ Ezdi zalim Dehak’ın başını/
Kürdün boynundan/ Zinciri kopardı/ Korudu başımızı/ Yardan, kılıçtan/
Öldüğü gün kan emici, zalim yürekli/ Derler ki o gündür işte Nevruz
günü/ Kış gider, tüm acılı günler/ İşte Zergeş devinden/ Kurtulur
Kürtler/ Yolbilir Zerdeşt işte böyle der/ Hürmüz meydana çıkınca Ehriman
çöker/ Kimim ben?”
Bir başka önemli Kürtçe yayın olan Rızgari’nin
21 Mart 1976 tarihli sayısında Newroz’un İranlılar, Afgan ve Beluciler
arasında kutlanan bir gün olduğu, Türkçede "yeni yıl” anlamına geldiği
belirtiliyor, Newroz hakkındaki çeşitli efsanelerin ortak motifinin
"kötülüğe, tiranlığa ve sömürüye karşı başkaldırı” olduğu
vurgulanıyordu. Newroz efsanesinin Rızgari diline tercümesi
şöyleydi: "Devrimciler, kendi halklarının demokratik muhtevalı
değerlerinin mirasçılarıdırlar. Kendi tarihî geçmişi üzerine oturmayan
ve tarihindeki devrimci değerlerin, oluşumların mirasçısı olmayan bir
hareketin başarı şansı azdır. Eksikliğine, aksaklığına rağmen geçmişe
sahip çıkmak ve bunu günümüzün bilimsel teorik belirlemeleri içinde
eriterek tekrar halka götürmek zorunluluğu vardır. Rızgari’nin
özgürlüğe ve zulme başkaldırıyı simgeleyen ateşlerin yakıldığı Newroz
gününde çıkışı bir tesadüf değildir. Üstlenilen görevin bir ürünüdür ve
bir parçasıdır.”
Dikkat edileceği gibi Özgürlük Yolu’ndaki "Nevruz” ve "Kave”, Rızgari’de
"Newroz” ve "Kawa” olmuştu. Böylece günümüze kadar sürecek "harf
milliyetçiliğinin” işaret fişeği atılmıştı. Bu akımın ürünü olan Kawa
dergisinin 1 Aralık 1978 tarihli ilk sayısında Demirci Kawa "çağımızın
Dehaklarına başkaldıran” bir anti-emperyalist kahraman, 1 Ocak 1979
tarihli ikinci sayısında ise "Kürdistan’ın Spartaküs’ü” olarak
tanımlandı. Derginin çağrısı ile, İstanbul’da İnci Düğün Salonu’nda
toplanan 1500 kadar Kürt "2589 yıl önce yaşanmış bir direniş öyküsünü”
kutladılar. Törende Kürtçe ve Türkçe şiirler okundu, koro şarkılar ve
marşlar söyledi. Böylece İhsan Nuri’nin "icadı” olan MÖ 612 tarihi "Kürt
Tarih Tezi”ne dâhil edildi.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra
Diyarbakır Hapishanesi’nde akıl almaz işkencelere uğrayan Kürt
sosyalistleri, Newroz ve Demirci Kawa efsanesinden güç almaya
çalıştılar. Hapishanedeki işkenceleri protesto etmek için Mazlum Doğan
kendini 21 Mart 1982 günü astı. Kürt tarih yazımında Mazlum Doğan
"Modern Kawa” olarak yer aldı.
PKK ve Newroz "serhildanı”
Newroz’u
Kürt milli kimliğinin çimentosu olarak kullanma fikri Abdullah Öcalan’a
ait değildi ama bu işi en etkin biçimde PKK yürüttü. Dahası PKK
Newroz’u sadece "milli bir gün” olarak değil aynı zamanda bir "direniş
günü” (serhildan) olarak tanımladı. Örneğin 13 Mart 1990’da Savur’da
(Mardin) bir mağarada öldürülen 20 yaşındaki Kamuran Dündar adlı PKK
mensubunun Nusaybin’deki cenaze töreni ile 21 marttaki Newroz törenleri
birleştirilmiş, o gün Zekiya Alkan adlı tıp fakültesi öğrencisi "Kürt
halkına yapılan baskıları” protesto etmek için kendini yakmıştı.
Nusaybin, Cizre, Silopi ve İdil’de olaylar sürerken güvenlik güçlerinin
halka açtığı ateş sonunda dört kişi ölmüş, dokuz kişi yaralanmış, 138
kişi ise tutuklanmıştı. Zekiye Alkan da ilk dişi "Kawa” oldu.
Devletin "Nevruz”u icadı
Devletin "Newroz”a karşı "Nevruz”u kutlamaya başlaması da bu yıllarda oldu. 1985’te "Türkçü” tarihçi Abdülkadir Çay Nevruz/ Ergenekon Bayramı
adlı kitabında Nevruz’un aslında bir Orta Asya geleneği olduğunu, ancak
bayram olarak kutlanmasına Cumhuriyet’le birlikte başlandığını, hatta
Mustafa Kemal’in 1925’te Ankara’da bir Nevruz kutlamasına katıldığını
belirtmişti. Devlet kitaptaki tezler uyarınca. 1991’de bir genelge
yayımladı. Buna göre bütün illerde "Nevruz, Türk Ergenekon Festivali”
kutlanacaktı. Ardından "resmî Nevruz ateşleri” yakıldı. Sivil, asker
bürokratlar, "halkla bütünleşerek” ateş üstünden atlamaya başladılar. Bu
arada Abdülkadir Çay’ın 216 sayfalık kitabı "gerekli eklemelerle” 555
sayfaya çıkarak, çeşitli yerlere dağıtıldı.
Ardından "Nevruz”
söylencesi Türk-İslam sentezine uyarlandı. 1995’ten itibaren Diyanet
İşleri Başkanlığı camilerde Nevruz Hutbesi okuttu. Hükümet, "Nevruz
Masalları”, "Nevruz Yarışı”, "Nevruz Sergisi”, "Nevruz Karagöz-Hacıvat
Gösterisi”, "Nevruz Çekilişi” gibi karşı-icatlarla kültürel
hegemonyasını korumaya çalıştı. Abdullah Öcalan’ın tutuklandığı 1999
yılından itibaren her yıl 21 mart günü, Türk milliyetçiliği ile Kürt
milliyetçiliğinin bilek güreşini izliyoruz.
Anlattığım tarihçeden
anlaşılacağı gibi aslında ne Türk ne Kürt kültürünün otantik bir parçası
olmayan, Eric Hobsbawm’ın tabiriyle "icat edilmiş gelenekler” olan
Newroz ve Nevruz, Kürtler için coğrafi, dinsel, dilsel ve sınıfsal
kimliklerin aşan, homojen (tektip) bir Kürt kimliğinin oluşturulmasında
ve Türk milliyetçiliğinin hegomonik pozisyonunu bozmakta önemli bir rol
oynuyor. Türkler için ise kimliksel boyutta bir rolü yok, sadece Kürt
siyasal hareketinin elinden alınması gereken ideolojik bir silah. Hâl
böyle olunca da, Newroz/ Nevruz kutlamalarının şenlik olarak kutlanması
zor oluyor...
Not:
Bu yazıyı esas olarak Delal Aydın'ın "Mobilizing The Kurds in Turkey:
Newroz as a Myth” adlı, ODTÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde 2005 yılında
kabul edilmiş master tezinden yararlanarak yazdım. Delal Aydın'ın da
eserlerinden yararlandığı Gürdal Aksoy ise pek çok makaleye erişmemi
sağladı. Her ikisine de yürekten teşekkür ederim.
Özet Kaynakça: Gürdal Aksoy, Bir Söylence Bir Tarih: Newroz, Yurt Yayınları, 1998; Geleneğin İcadı,
(Yay. Haz.: E. Hobsbawm, R. Terence, Agora Kitaplığı, 2006; Türk
Dünyasında Nevruz, Üçüncü Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri: 18-20
Mart 1999, Elazığ, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları;
Abdülkadir Çay, Türk Ergenekon Bayramı Nevruz, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 1985.