28 Haziran 2011 Salı 09:24
Devlet Kandil’le temas kurdu kestik!
Karayılan
sorumuz üzerine "Devlet, Kandil’le de temas aradı, kurdu. Ama doğru
olmaz dedik, kestik. Bizim için adres İmralı’dır çünkü...”
Karayılan
sorumuz üzerine "Devlet, Kandil’le de temas aradı, kurdu. Ama doğru
olmaz dedik, kestik. Bizim için adres İmralı’dır çünkü...”
Hasan Cemal'in ilk yazısı: Karayılan: Öcalan, devlete gizli protokol sundu!
"Birinci
açılım başarısız oldu, çünkü Erdoğan kendi çalıp kendi oynamak istedi.
AKP ile BDP birbirine sırtını dönerse barış yolu açılmaz.
Kandil
Dağı’nda bir yer. Cumartesi, 25 Haziran 2011. Bir ceviz ağacının
gölgesinde Murat Karayılan‘la konuşuyoruz "barış”ı getirecek, "savaş”ı bitirecek bir yol haritasının koşullarını...
Karayılan şöyle diyor:
"Türkiye
artık barış istiyor, çözüm istiyor. Toplum Kürt sorununa öcü gibi
bakmıyor. Toplum gittikçe daha çok çözüm arıyor, istiyor çözümü...
Türkiye bu noktaya geldi.”
Sohbet sırasında bir ara Zagros’un barışa ilişkin sorusu aklıma takılıyor, içimden gülüyorum.
Zagros, Namık’la beni kamyonetiyle Erbil’den Kandil’e getiren PKK’lı.
Doğu Beyazıd’ın Beşo Köyü‘nden. 33 yaşında. 13 yaşında Erbil yakınlarındaki Mahmur Kampı‘na gelmiş.
Babasını köyde jandarma öldürmüş. "İki kardeşim dağda şehit oldu, biri hâlâ dağda” diyor.
Dağların arasından kıvrılan Ali Beg Vadisi’nin güzellikleri arasından büyülenmiş halde geçerken soruyor bana:
"Hasan abi, çözüme mi çalışıyorsun, gazeteye mi?..”
Duraksadığımı görünce gülüyor.
"Her ikisine de Zagros, her ikisine de!”
Gazeteci
milletinin işi bazen zorlaşır. Bir yandan tarihe tanıklık etmek ister
gazeteci. Ama bu arada çizgiyi iyi çizmesi, doğru yerden çekmesi
gerekir.
Hassastır bu çizgi.
Eğer şaşarsa, başka sulara da
açılabilir. Kandil’e çıkarken gazetecinin kendini korumasıyla ilgili bir
meseleyi aklıma getiriyor Zagros’un zekice sorusu...
Ceviz ağacının gölgesinde sorularımızı yanıtlayan Murat Karayılan, devletin Kandil temaslarını doğruladı.
‘Devlet, isyanın lideriyle anlaşmalı’
O kadar çok soru var ki.
Murat Karayılan’ın her yanıtıyla yenileri aklıma takılıyor, araya giriyorum:
"Bir
yanda Ak Parti, bir yanda BDP... Bu iki parti 12 Haziran‘da Kürtlerin
oylarını yarı yarıya paylaştılar denebilir kabaca. Bu iki parti şimdi
birbirlerine sırtını dönerse, birbirlerine giderek düşmanlaşırsa, barış
yolu açılabilir mi?”
Murat Karayılan:
"Doğrudur, AKP ile BDP, bu
iki siyasi hareket birbirine sırtını dönerse barış yolu açılamaz. Bu
konuda ilk girişim Başbakan’dan gelmeli...”
Halkın yüzde 50 oyunu
almış bir lidere, Tayyip Erdoğan‘a barış konusunda büyük rol ve
sorumluluk düştüğünü her seferinde belirtiyor Kandil’in lideri.
Şu sözler Karayılan’ın:
"Cumhuriyet
devleti geçmişteki Kürt isyanlarının liderlerinin hepsini idam etti.
Şimdi en son, en büyük Kürt isyanının lideri hayatta. Kürtlerle
Cumhuriyet’in barışması için, kalıcı ve adil bir barış için isyanın
önderiyle anlaşmalıdır devlet... Bunun için de isyanın önderinin rahat
çalışması sağlanmalıdır.”
Devam ediyor Karayılan:
"Şimdi biliyorum deniyor ki, o 35 bin kişinin ölümünden sorumludur. Bu doğru değil. Peki
o zaman 17 bin faili meçhulün sorumlusu kimdir? Çiller mi, Demirel mi?
Silahsız bu kadar insan öldürüldü. Dersim‘de 70 bin kişi... Zilan’da,
Ağrı İsyanı‘nda 30 bin civarında insan... Şeyh Said İsyanı‘ndaki
katliamlar... Bütün bunların sorumlusu kim, kimler peki?..”
‘Biz piknik yapmaya çıkmadık ki dağa’
Sözü Erdoğan‘a getiriyor:
"Şimdi
Başbakan diyor ki, biz inkârı aştık! Peki, bütün bunları açığa
çıkarmadan nasıl aştı? Türkiye’nin geçmişiyle yüzleşmesi lazım.
Şimdi Başbakan şöyle diyebilmeli:
‘Evet,
Türk-Kürt kardeşliği bin yıl öncesine gider. Çanakkale‘de, Kurtuluş
Savaşı‘nda ortak mücadele ettik. Fakat 1924 sonrası Kürt inkârı
gelişmiş, benimsenmiş... Böylece isyanları bastırma süreçleri yaşandı.
Büyük trajedilere neden olan bu inkâr politikası yanlıştı. Ve PKK,
Öcalan, bu inkâr siyasetinin sonucu olarak ortaya çıktı. Şimdi biz bu
tarihsel yanlışı telafi ediyoruz.’
Başbakan böyle derse, kimse Öcalan’dı, PKK’ydi demez ki... PKK durup dururken ortaya çıkmadı ki... İki yıl önce size yine Kandil’de dediğim gibi, biz piknik yapmaya çıkmadık ki dağa..."
Erdoğan’ı eleştiriyor Karayılan:
"Şimdi
Başbakan bunları söyleyeceğine, kalkıp seçim zamanı, Ben olsam Öcalan’ı
idam ederdim derse, o zaman bir hâkim de çıkar Hatip Dicle‘nin
milletvekilliğini düşürür, diğerleri KCK operasyonları, davaları için
düğmeye basar. Böyle toplumsal barış olur mu?”
‘Habur talebi Başbakan’dan geldi!’
2009’daki "birinci açılım”ın neden çıkmaza saplandığını soruyorum Karayılan’a.
İlk tepkisi ilginç:
"Erdoğan kendi çalıp kendi oynamak istediği için başarısız oldu birinci açılım.”
Sonra gülerek devam ediyor:
"AKP
dedi ki, ben yapacağım bu işi. Başkasını muhatap almayacağım. Halbuki
tango yapmak için iki kişi gerekmez mi? Kısacası birinci açılım tek
ayaklı olduğu için başarısız kaldı. Erdoğan’ın elinde bir yol haritası
var mı, yok mu, o da belli değildi birinci açılımda...”
Karayılan, 2009 yılı Ekim ayında birinci açılımı sona erdiren "Habur olayı”nda kendilerinin bir kabahati olmadığı kanısında.
Söyledikleri şöyle özetlenebilir:
"Habur
talebi Başbakan’ın kendisinden geldi. Barış adına somut bir adım diye,
bir grup gelsin dedi. Bunu kendi partisine siyasi bir destek olarak da
görüyordu sanıyorum. İşte bakın artık dağdan iniyorlar havası... Biz de
özenle seçtik Habur’a gidecek olanları... Herhangi bir hukuki problem
çıkmasın diye özen gösterdim. Önder Apo’nun bu konuda acaba ters teper
mi diye bazı kuşkuları olduğunu da söyleyebilirim. Yaşananlardan sonra
Başbakan’ın kendisi kararını değiştirdi, birinci açılım da bitti.”
Hem
KCK üyesi, hem Başkanlık kurumu üyesi olan olan Ronahi Serhat da bizi
karşılayıp toplantıya katılanlar arasındaydı. Serhat, 1993 yılında Bursa
Uludağ Üniversitesi’nde okurken PKK’ya katılmış.
Devletle Kandil görüşmeleri...
Kandil’e gelirken kafamdaki sorulardan biri de şuydu:
Devlet, Kandil’le de görüşüyor mu? Görüştü mü?
Seçim
kampanyası sırasında BDP’nin eski Genel Başkanı ve Hakkâri milletvekili
Selahattin Demirtaş, Namık Durukan’a geçen 19 Mayıs’ta Milliyet’te
çıkan bir demeç vermiş, "Başbakan, Kandil’le yapılan görüşmeleri de
açıklasın" demişti.
Namık bu soruyu sorunca, Karayılan bir an durdu.
Bakışlarını bize çevirip üzerimizde şöyle bir dolaştırdı ve sözcüklerini
dikkatle seçmeye çalışarak özetle şunları söyledi:
"Devlet Kandil’le
temas aradı ve kurdu. Ufak ufak başlatmıştı teması... Ama biz olmaz,
doğru olmaz dedik. Kapadık, kestik bu yolu... Bizim için tek adres
İmralı’ydı, önder Apo’ydu çünkü... "
Karayılan’dan edindiğim izlenim şu:
Devletin
Kandil’le temas araması, Kandil’e bir kanal açmak istemesi, anlaşılan,
devlet tarafından bölücü bir faaliyet olarak değerlendirilmiş
Kandil’de...
Şöyle dedi Karayılan:
"İki yıl önceki Kandil
görüşmemizde diyalog için dört seçenek sıralamıştım: Önderlik makamı,
Kandil, BDP ve Akil Adamlar... Devlet artık önderlikle, yani İmralı’yla
görüşüyor. Muhataplık meselesi yok bugün, bir tek Başkan Apo bizim
tarafımızda...”
Karayılan böyle deyince, Cengiz Çandar’ın geçen hafta sonu yayımlanan TESEV raporundaki o bölümü anımsatıyorum Karayılan’a.
"Üst düzeydeki bir devlet şahsiyeti” diyor ki Cengiz’e:
"Sorun Apo değil, sorun bizde. Biz hâlâ tek devlet olamadık.”
Ankara açısından meselenin püf noktası bu olmaya devam ediyor.
Karayılan’ın yanıtı ise şöyle:
"Kürt
hareketi bugün tek başlı... Önder Apo İmralı’da... Ve eğer devlet bu
sorunu çözecekse her şey, tüm koşullar hazır... Erdoğan da yüzde 50 oyu
almış durumda... Daha ne bekliyoruz.”
Evet, daha ne bekliyoruz?
Kandil'den 2. yazı
Hasan Cemal -Milliyet