SDE: Öcalan'a terörist denmemeli
Önemli düşünce kuruluşu SDE, Kürt raporunda "Öcalan'a teröristbaşı denmemeli" diyor.
Stratejik Düşünce Enstitüsünce (SDE) hazırlanan ''Kürt Sorununa Çözüm
İçin Öneriler'' raporunda, ''Kürt meselesine yönelik bir çözüm planı,
her şeyden önce anadilin, başta eğitim olmak üzere kamusal makamlarla
olan ilişkilerde kullanılması talebini karşılamalıdır'' görüşü
savunuldu. Raporda ayrıca Abdullah Öcalan'ın önemli bir aktör olduğu
belirtilerek Öcalan'a "Teröristbaşı, bebek katili, İmralı canisi,
terörist" gibi sıfatların kullanılmaması, ad-soyad ya da sadece soyad
ile hitap edilmesi gerektiği tavsiyesinde bulunuldu. SDE
tarafından akademisyen, siyasetçi ve kanaat önderlerinin katılımıyla
hazırlanan rapor, Enstitünün Konferans Salonu'nda düzenlenen
toplantıyla açıklandı. SDE Başkanı Prof. Dr. Yasin Aktay,
raporun açıklanması öncesinde yaptığı konuşmada, Kürt sorununun uzun
yıllardır Türkiye'nin kaynaklarını, enerjisini tükettiğini söyledi.
Ülkede, bin yıldır farklı etnik, dini unsurların bir arada
yaşadıklarını ifade eden Aktay, ''Türkiye'nin bu vasfıyla övünüyoruz.
Ama son 80 yılımız, ne yazık ki bu biraradalığı çok adil
şekillendirebilmiş değil. Türkiye'nin gerek anayasal yapısı, gerek
toplum olma vasfı, Türkiye'de milli harcın kurulma biçimi, millet
tanımının yapılma biçimi, insanların bir arada mutlu olabilmesine artık
imkan vermiyor'' dedi. Konunun 1984 yılında başlayan terörle farklı bir boyut kazandığını belirten Aktay, şöyle devam etti:
''Türkiye 27 yıldır bu sorunla boğuşuyor. Bu sorun devam ettiği sürece
Türkiye doğru dürüst önüne bakamıyor, geleceğini güvenle kuramıyor.
Onun için derhal sorunun çözüme kavuşturulması lazım. Ancak Türkiye son
5-6 yıldır sorunun başladığı, zirvesine çıktığı noktada değil. Sorunun
çözümü noktasında çok önemli adımlar atıldı. En azından bugün bizim
açımızdan tartışılabilir hale gelmiştir, adı Kürt sorunu olarak
konulmuştur, devlet tarafından Kürt sorunu olarak tanınmıştır. Şimdiye
kadar sorunu en fazla körükleyen, oluşturan 'devletin inkarcı yaklaşım
biçimi'nin bitmiş olduğunu söyleyebiliriz.'' Kürt sorununun bugün tartışmaya, siyasete açıldığını ifade eden Aktay, şunları kaydetti:
''Bu saatten sonra sorunun çözümü konusunda tartışmaları medeni ölçüler
içinde sürdürmekten başka yapacağımız bir şey yok. Artık başka hiçbir
alternatifin akla getirilmemesi gerekiyor. Çünkü bizi bu düğüm
noktasına getirmiş olan aklın, diyaloğun, siyasetin yerine silahların
kullanılması. Bugün konu siyasete açılmıştır. Bunu bir paradigma
değişikliği olarak niteliyoruz. Bu paradigma değişikliği, sorunun daha
adil temelde çözülebilmesi için bize önemli fırsat sunmaktadır. Buna
rağmen, tarafların bazı radikal unsurlarının, olayı bir şantaj malzemesi
gibi kullanmasının, silahlı şekilde, abanın altından sopa göstererek
yaklaşımının sorunu daha içinden çıkılmaz hale getirdiğini
düşünüyoruz.'' Konunun sadece AK Parti ile BDP arasındaki bir
sorun olarak görülmemesi gerektiğine işaret eden Aktay, ''Türkiye'de bu
soruna taraf olmayan yok. Çünkü sorunun bütün maliyetlerini, toplum
olarak hepimiz ödüyoruz. O nedenle herkesin müdahil olma hakkı var''
diye konuştu. -SDE'NİN RAPORUNDAN- Daha sonra SDE uzmanı Bekir Berat Özipek, 22 Ocaktaki çalıştay sonucunda oluşturulan raporu açıkladı. Mevcut durumun değerlendirildiği raporda, bugün gelinen noktada en önemli imkanın mevcut çatışmazlık hali olduğu belirtildi.
İçerdiği sınırlılıklara rağmen demokratik açılımın, ''devlet
paradigmasının değişimini ve çözüm yolunda bir eşiğin aşılmasını ifade
ettiğinden bu süreçteki en büyük avantajlardan biri olduğu'' ifade
edilen raporda, 12 Eylüldeki anayasa referandumundan çıkan sonucun da
çözüm konusunda son derece önemli etki yaptığına dikkat çekildi.
''Kısmi veya yetersiz olsa da bugüne kadar atılan demokratikleşme
adımlarının Türkiye'de demokratik bir ortam doğurduğu, sivil toplumun
görünürlük kazandığının görüldüğü bildirilen raporda, özellikle
Güneydoğu'daki sivil toplum örgütlerinin çatışmazlık sürecinin devamı
konusunda inisiyatif alarak irade ortaya koymalarının şiddetin
dışlanması konusunda çok daha elverişli ortam oluşturduğu belirtildi.
Bunun yanında mevcut durumun bazı dezavantajları olduğuna işaret edilen
raporda, çözümü kolaylaştıracak siyasi yakınlaşmanın zayıf olduğu
bildirildi. Raporda, ''Kürt sorunun çözümünde muhalefetin durumu ve
soruna yaklaşımı önemlidir. Ancak şimdiye kadar muhalefet partilerinin
çözüme katkı sağlayabilecek bir perspektif ve dil oluşturamadığı tespit
edilmektedir'' ifadeleri kullanıldı. Seçim döneminin yaklaşmış
olmasının kapsamlı, uzun vadeli adımlar atılmasını engelleyici bir
faktör olduğu, özellikle bütün siyasi partilerde mevcut olan
''milliyetçiliğin oy kazandıracağına ilişkin yaygın ve temelsiz
inancın'' seçim öncesi ciddi adım atılmasını güçleştireceği savunulan
raporda, KCK davasının doğurduğu ortamın da süreci olumsuz etkilediği
kaydedildi. Çözüm sürecinde somutlaşan tartışmaların ''anadilde
eğitim'' ve ''özerklik'' olduğu belirtilen raporda, ''Her iki
meselenin de yapıcı bir tartışmaya konu edilmediğinin görüldüğünü ancak
makul ve serinkanlı biçimde ele alındığında bu konularda sanıldığı
gibi uzlaşmaz çelişkilerin mevcut olmadığı tespitinin yapılabileceği''
ifade edildi. Kürtçe ''anadilde eğitim'' talebinin, bugünkü
aşamada diğer bütün kültürel taleplerin ötesine geçtiği vurgulanan
raporda, ''Bu talep, hükümetin veya devletin, çözüm sürecinde bölünme
kaygılarına teslim olmadan, önemli bir siyasi adımı hayata geçirip
geçiremeyeceğini gösterecek olması bakımından da çözüm bekleyen kamuoyu
açısından simgesel bir önem taşımaktadır'' görüşü bildirildi.
Raporun, ''Atılması gereken adımlara ilişkin öneriler'' bölümünde de
süreci ilerletebilmek bakımından, silahların devreye girmesinin mutlak
surette engellenmesi, çatışmama durumunun muhafaza edilmesi, açılım
politikasının yürütülmesi sürecinde hiçbir talebin peşinen
reddedilmemesi ve kamusal müzakereye açılması gerektiği belirtildi.
Olumsuz çağrışımları olan kalıp ve ifadelerden kaçınılması, sorunu
depolitize edecek üçüncü bir gücün inşası, yerel yönetim reformunun
gündeme alınması önerilen raporda, ''Kürt meselesine yönelik bir çözüm
planı, her şeyden önce anadilinin, başta eğitim olmak üzere kamusal
makamlarla olan ilişkilerde kullanılması talebini karşılamalıdır. Bu
bağlamda, bu talebin nasıl realize edileceğinin tartışılması ve bu
doğrultuda inisiyatif ortaya konulması önemlidir'' ifadelerine yer
verildi. Raporun sonuç bölümünde ise ''Onlarca yıl süren şiddet
ortamının meydana getirdiği tahribatın üstesinden gelmek ve barışı
tesis etmek, Cumhuriyet tarihi boyunca ilk kez bugün, ulaşılabilir bir
hedefi ifade etmektedir. Sorunun çözümü, bu ülkede yaşayan herkes
açısından siyasi olmaktan önce ahlaki bir ödev olarak ortaya
çıkmaktadır'' değerlendirmesi yapıldı. AA |