Yeni
Şafak'ın, Çukurca'da sekiz asker ile bir korucunun katledildiği PKK
pususu üzerine BDP milletvekillerini "KATİL SİZSİNİZ” başlığıyla
manşetten hedef göstermesini "kısa Türkiye tarihi” gibi okuyabilirsiniz.
Devletin
artık görüştüğü İmralı'daki liderinin "Resmi heyetle mutabakata vardık,
Barış Konseyi kurulacak” sözleriyle şiddete verilen arayı uzatma
çağrısı yapmasının hemen ardından daha fazla kan dökmeye başlayan PKK
sizi şaşırtıyor mu?
Hakkâri'de kapri pantalonlarıyla
alışverişe çıkan uzman çavuşları kafalarının arkasından ateş ederek
katleden, gencecik çocukları mayınlı tuzaklarla toprağa gömen, insan
kaçırarak silahlı kuvvetlerin harekete geçirilmesi için "gel gel” yapan
PKK beni uzun süredir şaşırtmıyor.
Kürtlere büyük acılar
çektiren bu devlet ne zaman barış yolunda açılım noktasına getirildiyse
PKK kan döktü. Amacında başarılı da oldu, her dökülen kan açılım
adımlarını rafa kaldırttı, gazete manşetlerinde savaş tamtamları
çalındı, hülasa PKK'nın maksadı elbirliğiyle hasıl edildi!
18 yıl önceydi...
Hatırlayın;
tarih 24 Mayıs 1993. Süleyman Demirel, Türkiye'nin 9. Cumhurbaşkanı
olarak daha birkaç gün önce Köşk'e çıkmıştı. PKK ateşkes ilan etmiş,
hükümetin açılım işaretleri verdiği o dönemde her kesimde umut
yeşermişti. Bakanlar Kurulu bu havada toplandı. "Kürt realitesini
tanıyoruz” diyen DYP-SHP iktidarının gündeminde, hazırlık aşamasında
çerçevesi çok gizli tutulan, ama uzun süredir tartışılan "PKK'lılara af
taslağı” vardı.
Bakanlar Kurulu toplantı halindeyken,
Bingöl'den haber geldi; 33 silahsız asker, Bingöl-Elazığ karayolunun
Çevrimpınar mıntıkasında yol kesen PKK'lılar tarafından üzerlerine ateş
açılarak katledilmişti. Başbakanlık muhabirleri olarak gece yarısına
doğru Bakanlar Kurulu toplantısının bitmesini beklerken aldığımız habere
inanamadık.
Bakanlar Kurulu sona erdi ve beklenen oldu.
Hükümetin o gün ilan etmeye hazırlandığı açılım taslağı rafa kaldırıldı
ve hiçbir zaman açıklanmadı.
Kendisi hatırlar mı emin değilim;
gazetecilerle uygar bir ilişkisi bulunan Hükümet Sözcüsü Akın Gönen,
gece yarısı sona eren Bakanlar Kurulu'ndan sonra evine gitmek üzere
Başbakanlığın önüne çıktığında, rafa kaldırılan taslağın Türkiye için
büyük bir önemi olduğunu belirterek içeriği hakkında bilgi istedim.
Veremeyeceğini söyleyince, evine gidene kadar otomobilinde kendisine
eşlik edip edemeyeceğimi sordum, "Elbette” diyerek davet etti. Yolda,
Türkiye'ye umut aşılayan o taslağın içeriğini öğrenmekte ısrar ettim.
Akın Gönen, ısrarım üzerine, hazırlanan metni, makam otomobilinin arka
koltuğunda, şoföründen de gizlemeye çalışarak, bir dakika kadar bana
okuttu.
Bingöl katliamının rafa kaldırdığı taslak, PKK'lılara
"fiili af” getiriyordu. Haberi, o sırada çalıştığım Cumhuriyet
gazetesinin arşivlerinde duruyor.
PKK Ahmet Türk'ü bile nasıl yanılttı?
7
Aralık 2007'yi hatırlayın. "Sonunu getiremedi” tartışması başka mesele,
AKP hükümeti "demokratik açılım” arayışına yönelmiş, PKK şiddete ara
vermişti. Bu kez haber, Tokat Reşadiye'den geldi. 7 asker PKK pususunda
şehit edilmişti. İnanmakta güçlük çektik. Kapatılan DTP'nin Genel
Başkanı Ahmet Türk de inanamamış olmalı ki, kendisine "verilen” bilgiyi
paylaşarak saldırıyı PKK'nın yapmadığını öne sürdü. Ancak, bu
açıklmasında samimi olan Türk'ün kendisi de PKK tarafından
yanıltılmıştı. Zira açıklamasından bir gün sonra PKK Reşadiye
saldırısını resmen üstlendi.
Kan dökülmekteki maksat yine
"elbirliğiyle” hasıl olmuş, zaten somut adımlar konusunda tökezleyen
açılım süreci büsbütün rafa kalkmıştı.
Türkiye'nin kısa
tarihi, PKK'nın bugün yaptıklarına şaşırma imkânını bize vermiyor.
İmralı'dan "Barış Konseyi kurulacak” açıklaması eşliğinde gelen ateşkesi
uzatma çağrısının ardından Türkiye'yi savaşa tahrik eden PKK, evet,
yıllardır yaptığını yineliyor.
Şaşırtıcı olan, PKK'nın kan
dökmekteki hedefinin peşinde hep beraber koşmamız. Uçurumdan düşen
koyunun peşinden atlayan sürülere benziyoruz.
Yeni Şafak da, BDP'lileri, "Katil sizsiniz” diye hedef gösterirken; PKK'nın, barış düşmanlarının peşinde uçurumdan atlıyor!
Belki katil bu gazeteciliktir!
Tansu
Çiller'in Başbakan olarak "Elimizde PKK'yı destekleyenlerin listesi
var” dedikten sonra işlenen karanlık cinayetler, Bingöl katliamı,
Reşadiye tuzağı hangi odakların işine yaradıysa, Kürt sorununun
çözümünde diyalog için en meşru mevkide bulunan BDP milletvekillerinin
başına bir iş gelmesi de aynı odakların işine yarayacak.
O
milletvekillerinin arasında TBMM'de Kürtçe kardeşlik yemini ettikten
sonra 10 yıl boyunca cezaevine atılan insanlar var. Bugün milletvekili
seçildiği halde, düşünceleri nedeniyle tutuklu bulunan, seçilme hakları
gasp edilenler var.
Belki katil, Kürt sorununun Irak'ta,
Suriye'de, bir dönem hep olduğu gibi Paris'te değil ancak ve ancak
Ankara'da çözüleceğini anlamayıp Kürt milletvekillerini parlamento
bahçesinde yaka-paça gözaltına aldıran kör zihniyettir.
Belki
katil; Diyarbakır Cezaevi'nde makatına cop soktuğu insanları "Ne mutlu
Türküm diyene” diye bağırtarak koşturabilen, tutukluları bok çukuruna
batıran, saçında bok bulunmayanlara ayrıca işkence uygulayan darbeci
askerlerdir.
Çocuklarımızın katili belki de, Diyarbakır
Cezaevi vahşetini yıllarca yazamayan, ama bugün seçimden çıkmış
insanları bir kez daha katillere hedef gösteren sözüm ona
"gazetecilik”tir. Bu kadar kan dökülmüş bir ülkede hâlâ utanmadan savaş
dili kullanabilmek, şiddete tapınarak teröre bu kadar alet
olabilmektir...
Türkiye'nin yakın tarihini iyi oku Yeni Şafak.
PKK'nın peşine düşüp uçurumdan atlama.
Türkiye'yi, Kürtleri, Türkleri, barışa susamış bu toprakları uçuruma iteklemeyi gazetecilik sanma.
Hiç
olmazsa, en çok sözünü dinlediğin kişinin, Başbakan'ın, Silvan
şehitlerinden sonra dile getirdiği "Kardeşlikten taviz vermeden terörün
üstesinden geleceğiz” sözlerini hatırla...