Barışı konuşurken Avrupa'da sürgünde yaşayan Kürt vatandaşlarının akıbetini de konuşmamız gerekiy Türkiye devletinin vatandaşlarıyla tuhaf bir ilişkilenme biçimi var. Vatandaşlık statüsüne sahip kimilerine bu statünün
ima ettiği hak ve özgürlükleri bütünüyle tanımazken, kimilerine ise
bizatihi bu statünün varlığı veya yokluğu üzerinden tahakküm ediyor. Bir
gün vatandaş olan birisi, ertesi gün, üstelik haberi olmaksızın
vatandaşlıktan çıkarılabiliyor; bir süre sonra, yine haberi olmaksızın
vatandaşlığa geri alınabiliyor. Üstelik, bu statü değişimi tek taraflı
olarak devlet tarafından belirleniyor; vatandaşlıktan çıkmak da yeniden
vatandaş olmak da devletin takdirine bağlı.
Bizler Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını ‘reddetme’ hakkına
sahip değilizken, devletimiz bizi dilediğince reddedip uygun
gördüğünde yeniden bağrına basabiliyor.
Mülteci-vatandaşlar Avrupa’da yaşayan
birçok eski PKK mensubunun durumu tam da bu. 1980’lerde, 1990’larda,
hatta 2000’lerde örgüt üyeliğinden veya yöneticiliğinden hüküm giyerek
hapishanede yatmış, cezasını çekip çıktıktan sonra ya hemen akabinde ya
da birkaç sene sonra Avrupa’ya göç veya iltica etmiş çok sayıda Kürt
yaşıyor çeşitli Avrupa ülkelerinde. Geçen akşam Brüksel’de bir
restoranda birlikte yemek yediğimiz gruptan birisi, mesela 1981’de
askeri darbe yönetimi sırasında hapse girmiş, beş sene cezasını çekip
salıverildiği halde yeniden tutuklanma tehlikesi belirince Avrupa’ya
‘kaçmış’, o gün bugün ülkesinden uzakta yaşayan bir mülteci.
1986’dan bu yana, tam 24 senedir, Türkiye’ye hiç gidememiş.
Bu süreçte önce vatandaşlıktan çıkarılmış, daha sonra rızası ve haberi
olmaksızın yeniden vatandaşlığa alınmış. Kendisiyle benzer durumda olan
binlerce eski PKK mensubu gibi, büyük bir belirsizlikle karşı karşıya.
Türkiye’ye dönecek olursa, herhangi bir suç işlememiş olduğu, artık
başka bir ülkenin de vatandaşı olduğu halde hapse atılması olası. Zaten
tam da bu nedenle tutuklanıp yargılanabilmesi için vatandaşlığa geri
alındığını söylüyor.
Avrupa’da yaşayan Kürtlerle konuştukça benzer birçok hikâye
duymak mümkün. On yıllar boyunca ülkesinden uzakta kalan, ailesini
göremeyen, ölen anne-babasının cenazesine gidemeyen Türkiye’nin
sürgündeki Kürt vatandaşları bunlar. Devletin kendileri için yarattığı
Kafkaesk bir gri alanda yaşıyorlar; hem mülteciler hem vatandaş.
Türkiye’de olup bitenleri büyük bir heyecan ve umutla takip ediyorlar.
Bir gün devletle PKK arasında barış olursa, yalnızca Türkiye’deki
hapishanelerde ve Kandil’de dağda bulunan PKK mensuplarının değil,
kendilerinin de ‘af’ kapsamına alınmalarını ve ülkelerine geri
dönmelerinin önünün açılmasını umuyorlar.
Bugün artık barışı konuşurken, PKK’nın genel seçimlere dek
ilan ettiği ateşkesi nasıl değerlendirmemiz gerektiğini düşünürken,
Türkiye’nin Avrupa’da sürgünde yaşayan Kürt vatandaşlarının akıbetini
de konuşmamız gerekiyor. Sadece mevcut PKK mensuplarının değil, PKK’dan
ayrılmış, kendilerine yeni hayatlar kurmuş olmalarına rağmen devletin
nezdinde hâlâ ‘PKK’lı olan Kürt mülteci-vatandaşların da ne olacağı
sorusu, henüz Türkiye’de bizlerin kafasını pek meşgul etmese de
Avrupa’da çokça tartışılıyor.
Terör listesi AB-Türkiye Sivil Komisyonu
tarafından 17-18 Kasım’da 7’incisi düzenlenen ve her yıl olduğu gibi
Avrupa Parlamentosu’nda gerçekleşen ‘AB, Türkiye ve Kürtler’ başlıklı
konferansın bu seneki teması, barışa giden yoldaki engellerdi.
Konferansta en fazla öne çıkan mesele, PKK’nın 2002’den bu yana, AB
İçişleri Bakanları Konseyi’nin kararıyla AB’nin terör örgütü listesinde
olmasıydı. Avrupa’daki Kürtlerin algısı, Avrupa devletlerinin Türkiye
devleti ile ekonomik, ticaret, enerji alanlarında yaptıkları anlaşmalar
karşılığında kendilerini ve PKK’yı bir pazarlık unsuru olarak
kullandığı yönünde. Konferansta konuşan AP milletvekillerinin bazıları,
mahkeme kararı olmaksızın alınan bu siyasi kararı sert bir şekilde
eleştirirken, diğerleri şiddet kullanan bir örgütün terör örgütü olarak
ilan edilmesinin doğal olduğunu dile getirdi.
Türkiye’ye artan destek Öyle görülüyor ki
PKK ve yan örgütleri açısından Avrupa’da artık yeni bir gerçeklik var.
Yeşiller ve sosyalistler arasında Kürtlere sempati duyan, onları
destekleyen Avrupa Parlamentosu milletvekilleri hâlâ varsa da çok
sayıda Avrupalı siyasetçi giderek daha fazla Türkiye devletinin yanında
saf tutarak PKK’ya yönelik hukuki ve siyasi önlemleri destekliyor. Bu
dinamiklerin PKK’nın AB terör örgütü listesinden çıkarılmasına yönelik
çabaları açısından doğuracağı sonuçları zaman gösterecek. Örgütün
listedeki varlığı, Almanya ve Belçika ulusal mahkemelerinde ve Avrupa
Adalet Divanı’nda dava konusu olmuş durumda. PKK listeden çıkarılmak
için bir yandan yasal mücadele verirken, diğer yandan AB kurumları
nezdinde siyasi lobi yapıyor.
Türkiye’nin Avrupa’daki sürgün Kürt vatandaşları ise bütün bu olup bitenleri dikkatle izliyor
DİLEK KURBAN
|